Bulutların üstünde her şeyden habersiz,
Öyle rahat öyle rahat,
Öyle rahattık ki,
Tüm günahlarımızı unutmuş gibi yaptık.
Bulutların üstüne, en üstüne daha giderken…
Güneşe varmayı unutmuşuz,
Özlüyorum…
Şehrin kırık dökük banklarını,
Tükürülmüş öksüz sokaklarını,
Veya nefes bile aldırmayan gri havasını değil.
Mekânları değil, seni.
Sizi.
Bu hiç yaşanmamamış bir aşk,
Gün yüzüne çıkamayan bir kök,
Yeşermesine izin verilmeyecek kadar karışık dalları var,
Hiçbir zaman yıldızların ışıklarını göremeyecek.
Güneşin doğuşuna şahit olamayacak ne yazık,
Yazık oldu buna.
Narin ormanlarında,
Masumiyet tohumları tutmazdı.
Kollarına kazdığım yollardan,
Hiç biri bana çıkmazdı.
Susuzluktan kurumuş dudaklarıma,
Normal güneş doğmuştu
Her zamankinden
Nefesimi bir alıp verirken
Yüzümü daha yıkamamışken
Ağzımdaki yaralar sızlarken…
O benden kurtulmak istiyordu, bu şimşek kadar hızlı olmalıydı,
Bir pürüzdü sadece olanlar onun için ve
Durmak öylesine zor ve alışılmadık bir alışkanlıktı ki,
Buzların üstünde yanan kor kömürler kadar garibe dönüştüm,
Karşısında durmak ne mümkündü.
O kan kırmızı hırsın,
Bedenimden akıp gidişini,
Nerede kopup, normale döneceğini izleyeceğiz.
Yaratılışın mucizesi kadar parlak bir ışıkta,
Uçurumdan düşercesine heyecanlanacağız.
Olmayacağını bugün anladım
İçimde esen rüzgârın hangi dağa çarpıpta
Sana ulaşamadığını gördüm.
Yeşeren umutlarımı mavi denize ulaştıran
İnce ve narin nehirdeki ışıltının yapmacıklığını hissettim.
Sen bana yollar kadar uzakmışsın
Lanet bir histir ki bu, temiz ellere yakışmayacak kadar yapışkan.
Boşluklar yaratarak var olan hazin bir öykünün başyazarıdır.
Akışını bulamayan deli ve yalnız bir teorinin çığlığıdır.
Böyle devam edecek olması kahrediyor.
Okyanusu delen buzdağını temizlemek boşunaydı,
Bu su içimize işleyemiyordu.
Mavi suyun üstünde,
Ay parlar, gölgesi dalgalarda.
Bir kayıktır bu masallardaki gibi,
El ele tutuşacağım birine izin vermiyor hayat.
Gizli karanlığa hapsolmaya mecburuz,
Beyaz çarşafların hışırtısı sadece…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!