Ayrılık en taze gülden bile daha taze artık,
Öylesine uçsuzdur ki bahçesi ayrılığın,
Yeşiller arasından sınır çeken ırmağına dek,
İnsanı rüyalara daldırır.
Sınırları vardır tel örgülerden elektrik akımı,
Çınar yapraklarından tavanı ve,
Yokluğa uzanan ellerimiz,
İşlerken bakire toprağı,
Sarkar ağzımızdan bitmemiş türkü ve sigara,
Yakar oluklarımıza kadar boğazımızın,
Ve bittiğinde düşer boşluğa.
Yakar yeşil ümitlerimizi,
Başka bir dünya bu,
Hep aynı doğrultuda gitmiyor.
Yolunu şaşırmış bir çocuk,
Tanrıya rüyalarını satıyor.
Bir deniz veya orman,
Bavullar vardı tonlarca yük gibi, altında ezildiğimiz,
İçinden fışkıran anıları sıkıştırıp tepiştirdiğimiz,
Ve gözyaşlarım vardı ikimiz için akıttığım.
Seni bana getiren ve ezberlediğimiz merdivenleri son kez inerken,
Damarlarımı birbirine bağlayan köprüde yıkım var yıkım.
Kolayı seçmekti tüm yaptığımız,
Sınırsızlık sınırımız olmuşken, kalbimiz yorgun.
Her ikimiz çıkmaz yolu seçmişiz,
Boyumuzu aşmış deniz, teninin rengi nedendir bu kadar solgun?
İki nota arasında, sana yakın olanda buldum düşlerimi.
Beni bekleyen balkonumda karanlık sokağı izliyorum,
Ana akım direğiden kablolar damar gibi her haneye ulaşıyor.
Kimi kullanıp son dizisini izliyorken,
Yan komşum gibi ölüme yemekler sunanlarda var.
Özlediğim sandığım her parçamda sanki bir eksiklik hissettim.
Beni ilgilendirmez,
Kıvrımların açısı ve rüyalardaki gibi,
Işığın noktası belirsizdir,
Gözleri kamaştıran büyüsüyle,
Fazladan yaklaşmak bana göre değil,
Kollarından geçerken hissetmişsindir,
Benimle güneşin doğuşuna gel,
Orada seni ne kadar sevdiğimi söyleyeceğim.
Bunu tahmin etmiyorduk ikimizde.
Kazananı yok oyunun,
Sadece iki kaybeden ve ağlayan var.
Ah sevgilim…
Sana kim gel dedi?
Dokundum,
Gök mavisi kot paltona…
Ah sevgilim,
Zaten bir avuç topraktı,
Elimden kayıp gidiyor.
Elimden kopuyor tüm rengiyle ve kokusu,
Filizleneceklerin rüyası beni kamaştırdı.
Ağaçların kıymetini anlayamadım.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!