Kafamda hala sen,
Bu beliren sorular senden.
Bu aşk olamaz.
Bu nefrette olamıyor.
Bunun bir bekleyişe dönmesi ne acı.
Kahrederim ben kendimi,
En olmadık uçurumlardan atlayabilirim,
Ummadık anda ölümle tanışsam da,
İçime akıttığım gözyaşlarımla nehrimde,
Küçük gemilere atlar ve giderim.
Onlar ise hiç bir şey olmamış gibi
Rahat koltuklarında kahvelerini yudumladılar.
Dışarıdan bir erkek gelince başlarını bağladılar.
Sanki ölenler İspanya’da ki mahalle köpekleriydi,
Veya uzaklardaki bir adanın denizanalarıydı.
Bu beni pek incitmezdi ama,
İp tam göğüs hizamda koptu.
Kimler bağlayacak dersin?
Hiç tahmin edilmeyecek kadar detayda gizliler.
Bekliyorlar.
Aç bir timsah gibi pusuda cesedimizi arıyor.
Dillerimizin tatları aynı değildi.
Seninki yüzeysel ilerlerdi, yollardakilere bakarak,
Ben derinlere daldım.
Farklı sözlere âşık olurduk, ağlardık.
Ben ağlayamazdım, ağlatmayı da sevmezdim.
Bu sıcak gecenin soğuklara dayandığı saatleri ve günleri biliyorum
Hangi yolları çamurlardan arındırarak seke seke geçtiğimizi de.
Ama sen şimdi bunları unutmuş gibi keyifle yenileri düşünüyorsun.
Ama sen şimdi beni hiç yaşamamış gibi duruyorsun.
İlkleri hatırlarken her an capcanlı ve sımsıcak hafızamda,
Neden bu kadar imkânsızı ister insan
Elinin altındakini ayaklar altına
Burnu havadakiler baş tacına
Neden bu kadar zoru ister insan?
Kararsız insan, mutsuzdan daha da mutsuz
Arzunun içindeki korkuyla,
Aşkın kenarında oturmuş yalnızlık,
Ve elbet umudun sonsuzluğundaki şüpheyle,
İnsanlığın alnındaki son kurşun biziz.
Kımıldatan duyguları bir tatlı söz ile
Nasılda yıkılıyor başımıza dünya her seferinde?
Kemiklerini birbirine bağlayan eklemlerin işleyişi mükemmel
İçinden akan koyu kırmızısı enfes
Bunları ellemem lazım
Bunları tatmam lazım.
Tenini örten incecik günahlara girmek için,
Doyana kadar koklamak yokluğunu.
Atlayarak çoğalsak,
Merdivenler kadar başımız göklere erer mi?
Çürük elma tadında her şeyin kirlisi,
Kirlidir düşlerimiz bizim.
Sular akar,
Işık yanar,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!