Ayrılık özgür toprağın yağmura hasretidir
Gün ışığından alıkoyar yıllanmış sevgiyi
Deminde kalmaz yüklü bulutlar savuşur
Taneler ıslak ıslak düşer kucağına aşkın
Asi rüzgarın önüne kattığı bir toz parçadır
Kan kızılı bir sabah vaktinde güneş yüzümüze kin kusuyordu
İçimizde kendini yaşayamamış, esmer çocuklar yaşıyordu hala
Özgürce sabaha varıp gözlerini açarak güne, aynanın karşısında
Saçlarını taramak bile uzaktı, bir dal sigara çekip iliklerine dek…
Sabahı merhabalarla karşılamak puslu güne sıcacık kucağını
Bir anne merhametiyle açarak gökler kadar yaşasın gün ve güneş demek
Belki tohum tutmaz toprak, çatlar dudakları…
Ama sensizlik baki kalır ezelden ebede
Bir misyonerin sırrını taşır gidişin
Ardından bakakalır ümidim bir başka sabaha değin
Arşınlanır yol her karışında kan gülleri
Çırpınır deniz, pul pul dökülür köpükler
I
Bir yel eser ki bu mevsimde
Mevsim; tanımaz kendini
Bu döngünün içinde
Bana mı kızgınsın ey toprak ana!
Bana mı kızdın?
Duvarda beliren bir çizgi,
Anlamlı- anlamsız nüveler anımsatırken bana
Sen yine çekiliyorsun köşene,
Kulaklarında “kuşum! ” ninnisiyle
Tenhaya, en son gizine…
Bazen çekingen dalarken gözlerine,
Usum bulanmış kahve fallarından birine
Dökülen damlaların kahve renkli köpüklerinde
Kurgular yaşamdan bağlantısız değil
Ya yaşanandır yaşayanın bilmediği
Ya da yaşayıp yaşanmasını kendi ruhundan gizlediği
Bir gün bile yanıltmadı içimdeki terennümler
Yol…
Yol al zamana karşı badirelerin solacak
Yol saçlarını kâküllerin kalkacak
Yol al yolsuzluktan bu hükümet de çökecek
Yol al bu şehirden her şey görünecek
Yol al kendinden ömrün bitecek
I.
Ay doğar gecemin endamı pir vadili çehresine nazlı nazlı
Güz yağışıdır bu sessizce asumanı derbeder ağlatan
Nice fermanlar okundu eteklerinde dağlarımızın
Bir yanda soğuk namlu ve al tetik
Bir yanda düşlerimin hafif gamzeli dilberi.
İnce bir soluk içimden süzüldü pınarlarına aşkımızın
Bir daha düşünmenin takatini sorguladım benliğimin parçalanmış iksirlerinde
Düşündüm- yanılacağımı bilerek- ve yanıldım
Kendimden uzaklaşırken buğulu bir sis kümesi kapladı islenmiş yüzümü
Çarçabuk toparlandı tüm nağmeleri geçmişimin
Maziye gömülecek her satırını yeniden okudum
Elinde ağzının kenarı kırılmış bir su testisi
Kimler içmiş Kerbela’yı
Kim bilir nice gidenin peşinden su serpildi senden,
Hangi mezarların toprağını ıslattın,
Kaç çiçeğe boy verdin kırık ağzından?
Ser çeşmede kaç aşığın bakışına şahitsin,
Derya adlı şiirinde "4. Sınıfa giden biri gibi yazmışsınız, yazık" diye yorum yapmışsınız! Evet o şiiri o dönemde yazdım sayılır.
Şiir yorumu yaparken, kendinizin çok ilerde ve süper şiirler yazmanızı beklerdim.