bir patikasın; önce köylere sonra uzaklara ulaşacaksın
havada zambak kokusu olacak.
yanında mor menekşeler, papatyalar, öte yanda dere gibi akacaksın
rengin hasret senin derlerse, gurbet olup mor dağlarda ağlayacaksın …
sen aşk şiirisin, kavuşmalar olacaksın.
/ bakma efkardır daima yakan, sigara ateşi ile mektupları bir ucundan
“güneş...”
/senin gözlerine bakarak kuş seslerini dinlemek,
demek ki bahar bu sabah, yeniden gelmiş diyebilmek/
işte bir çocuk süt kokulu rüzgarlar üflüyor, sütliman denizlere
... karlar altındaki bir şiirden, “buz tutan kediler” hikayesi...
ama biliyorum ki siz bu hikayeyi okumayacaksınız.
* * *
-kampanalar mecburi intihar sırasındayken,
seslen …..
bütün rüzgarlar birden denizden gelen kuş kanadı, dağıtırken saçlarını
üstünde güz görmemiş yapraklar, anlatacaklar bana anlatamadıklarını
renklerin adı mavi günün her saati, ama olmasa uzaklardaki bulutlar
gökyüzü patlamaz sen gülersin, duygulara mayın döşemiş çünkü anılar
Küçücük saksısı içinde bir fesleğen dururdu penceremin önünde
Biliyordum, bir gün pas tutmuş kilidi açılacaktı penceremin,
sıcak rüzgarlar okşayacaktı saçlarını fesleğenin
ve kokusu içime dolacak, sen olacaktım, biliyordum …
……….
herhangi bir yer ve herhangi bir zamanda, bir arayış ve bir yolculuk, gökyüzünde...
/sayısız yıldızlar arasına saklanmıştın.
pusulam gözlerini göstermeseydi eğer,
seni nasıl bulacaktım/
/önü kesilir birdenbire, Boğaziçi’nden geçen bütün rüzgârların/
üstüne tüy dökümü bir gömlek giymişsin, gene üşüyeceksin
boğaz havası güzeldir ama sert eser sevdiğim, bilmez misin.
haydi çıkar çantanın içinden de ver bana şimdi
…. o ağacın altında, dağ başındaki.
bir kız çocuğu çiçekli basmadan entarisi, örülmüş saçları iki yandan
ve sıfır numaraya tıraşlı kafası ile pantolon dizleri yamalı bir oğlan
ne kadar uzak olsa da elleri, bir gün aynı yastıkta buluşacaktır terleri
kekik kokusunu bilip sen dedim birine çünkü, ben olduğum için diğeri
çok uzak.., daha uzak…., sonsuzluk kadar uzak.
yol alıyorum sonsuzluğa, gözlerinin hayal denizinde kaybolarak.
gözlerin ki bilirim dalgalı deniz mevsimidir, güverte en yalnız akşam
beklediğim son deniz kuşu gelmemiştir, susam tanelerim sırılsıklam.
yaşamdan edindiğim bütün ganimetleri, korsan gemilerine dağıtarak
(ahh benim saçları uzak deniz, gözleri yüreğimin gözü sevdiğim
sana bu balkon sofrasında ve fesleğen kokuları arasında
her gece olduğu gibi bu gece de sanki ilk olarak,
sana senin şehrini, İstanbul’u sunacak,
o hiç dokunamadığın ellerim)
Ne kadar ben...ne kadar yürek...ne kadar yaşam dolu şiirlerinz...yüreğinize kaleminize hayran oldum şiir dostu...yaşanmışlığın her köşesinde duygularınız aksın bir ömür...selam ve saygımla
sen çok seviyorum Cevat çeştepe
şirlerinide
özledim seni geleceğim elini öpmeye
iyiki varsın hocam
...sevdiklerimizden ve okuduğumuz kitaplardan değildi uğradığımız ihanetler...duvarlarımızdaki yaralar sevgisi tutsak olanların ve düşüncesi korkakların ihanetlerinin izdüşümüydü...
....yaşam çizgisinin iki ucu arasında bir merdiven çıkar ya da ineriz...doğuma veya ölüme doğru..etrafımıza ördü ...