/direk sağır olunca, her direğe bin kulak taksan ne olur,
tuluat; direkler arasında laf, yürekler arasında aşk olur/
* * *
önce canımın içi, öyle bir deli rüzgar düşün ki..,
/güneşimin doğmamış halinin, karakalem resmini çizdim,
rahim içi gibi karanlık o resme seni bekleyişimin ismini verdim/
* * *
—ben seni, seni bekleyişlerimden tanırım ey sevgili.
/gördün işte, pruvada-pupada, ismin yazıyor vapurun her tarafında/
-bir vapur yanaşır…
ne bir fırtına ki, sesi kırbaçtan keskin, dağıtabilir saçlarını
ne de geceden ve yalnızlıktan soğuk yağmur, ıslatır alnını.
bekleyen için son sığınaktır iskele, hasretin zamanlarında
ince uzun boynundan tanırım nerede görsem seni
öper, koklar, yüreğimde saklarım, bütün mevsimlerimin sevgilisi gibi …
şimdi masanın orta yerinde ve sanki vazgeçilmiş bir kadehin içinde
kireç suyuna terkedilmiş gibisin, bükülmüş boynun ve solgun yüzünle
bir sıcak merhaba desem durup dururken, dönüp bakar mısın bana
Biri kız diğeri erkek, iki küçük çocuk koşarak geldiler ve çok geniş ama simsiyah bir orman manzarasının karşısında durdular. İkisi de önce uzun-uzun seyrettiler kurumuş dalları ve kışa teslim umutsuz duruşlarıyla ormanı ve ağaçları.
Sonra ceplerinden kâğıttan yapılmış birer yeşil yaprak çıkarttılar. Ve koşarak en yakınlarındaki ağacın altına gidip, boylarının eriştiği en aşağıdaki birer dala astılar ceplerinden çıkardıkları kâğıttan yeşil yaprakları.
.....Bütün orman göz alabildiğine yemyeşil olmuş…
,
- pusuların üstüne güneş düşer, bir ceylanla göz-göze gelince.
kar-kış dememişim, sırtım yalçın yeşiline dayalı kayalarda
hangi havayı çeksem içime, bahar kokmuş, ‘sen’ dolmuş.
av mevsimlerinin türkü gözlü, kaçak ceylanı olmuş sevda
boşa akmış sıkılan her kurşun, yalnız gözlerim vurmuş,
resim 1-kokular / ilkbahar
toz-toprak sokak oyunlarının çocuksu terlerini, silerken yüzümden
inceden tüten bir gelincik dumanı, tütsü olup dolar içime ellerinden.
....,
denize en uzak dağlar, buram-buram deniz kokar
su görmemiş ölü topraklar, bin kokuda çiçek açar
…. bir güvercin geldi kondu, tam önüne gözlerimin
gagasında bir şey yok ama, kanatlarına kokusu sinmişti zeytinlerin…
yelkovanını kaybetmiş bir akrebi, ağlarken hiç izlediniz mi siz
ortasına bomba düşmüş bir şehre yolunuz düşmediyse, nereden bileceksiniz
kan tadında gözyaşları içmekten, sarhoşluğa durulunca zaman
yıldızlar akmalıydı avuçlarıma
yıldız yıldız çeşmelerden
gölgeli bir mendil korumalıydı başımı
güneşin ateşinden.
yüzümü yıldız yıldız, yıldızlarla yıkasaydım
/seni doğum odasının önünde bekliyorum, yerlerde sahipsiz izmaritler/
boza zamanlarını geçtik gecelerde, çiçek açmış ayvalar…..,
doğum ol gel bana, kararmaya başlamadan penceredeki ışıklar.
kestaneyi kebaba çevirirken, kış ayazına bahar gibi aşık sobalarım,
Ne kadar ben...ne kadar yürek...ne kadar yaşam dolu şiirlerinz...yüreğinize kaleminize hayran oldum şiir dostu...yaşanmışlığın her köşesinde duygularınız aksın bir ömür...selam ve saygımla
sen çok seviyorum Cevat çeştepe
şirlerinide
özledim seni geleceğim elini öpmeye
iyiki varsın hocam
...sevdiklerimizden ve okuduğumuz kitaplardan değildi uğradığımız ihanetler...duvarlarımızdaki yaralar sevgisi tutsak olanların ve düşüncesi korkakların ihanetlerinin izdüşümüydü...
....yaşam çizgisinin iki ucu arasında bir merdiven çıkar ya da ineriz...doğuma veya ölüme doğru..etrafımıza ördü ...