İçinde adını koyamadığın korku
Kelebeğin cilvesine dokunan aşk
Ve susuzluğu öylece karşına alıp
İçemediğin kana kana
Bir tını yere dökülen suyun sesinde
sen; anlaya anlaya yürüdüğüm ıssız yol
bu yüzden uzaksın
bu yüzden sessiz
bu yüzden sıcak sensizlikler dökülüyor dudaklarımdan
bu yüzden parçalanıyor yağmur damlaları yüzümde..
Bir zamanlar yağmur saçlı kadınların ayak sesleri duyulurdu
Sokaklar ıssız
Kaldırımlarınsa yüzünden düşen bin parça
Ne de olsa gürültüsüz kırıldı umutlar
Sustukça yuttum sustuklarımı
Yırtıldı boğazım
İçimde nem kokulu karanlık
Gözlerim kuraklık
Sıkıyorum dişlerimi
Sıkmasam sözcükler
Yosun bağlamış taşların yalnızlığına yoldaş olan deniz
Kirletilmiş dünün artıklarını temizle
Kayıp kıtaları ver geriye
Kabına sığamayan hasreti yıka iyice…
Ey! Bulutların ardındaki saklı cennet
-rüzgar mıydı kovalayan
kapı önünde kaldı eylül-
yağmurlar ağlar mı hiç
böylesine yarımken
ve gece gibi yalpalayarak gelirken ekim
I
Gölgeli avuçlardan hüzünlü kelimeler dökülür...
Dipsiz karanlıklarda çırpınıyor umutlar
Tilki uykusunda hüzün..
Ne gri ne ağır bulutlar var gökyüzünde
Ve nasıl bir yağmur…
Dipsiz bir kuyu sessizliğinde yürürken
Kendi sokağına yabancılaşır mı insan
Niye yayılır bu acı gülümseme yüzüne
Hangi mahzenin açılmaz kapısıdır bu
Sessizce okşayıp akşamın kızıllığını
Yanından çekip gittik
Gece mi davetkârdı yoksa biz mi müptelasıydık siyahın
Yeminle dupduruydu gece
Gerisi biraz aşk biraz dalgınlık biraz hüzün
Ve üşüten Kasım bankları.
Yine başım zonkluyor gökyüzünün de öyle
Hadi o yağmuru topluyor griliğin içine
Ya ben neyi topluyorum üşüyen ellerimle
Koştukça uzaklaşıyor mevsimler
Tükendi bahardan kalan açık renkli sevinçler
Mutlu ve sağlıklı nice nice yıllar diliyorum sevgili Canan hanım.
Kaleminize ve yüreğinize sağlık… tebrik ederim severek okudum