Zihninden geçenler, süzgeçden geçmeden
Dudakları arasından süzülerek evreni kirletiyordu.
Ve yaşadıklarına gülüp geçmek yerine,
Sövüp geçmeyi tercih ediyordu.
Bu dna’alarına su katılmamışlığın,
Yada sütü bozukluğun
Susarak isyan edenlerin,
Çığlıklarını duyan kulaklarımız,
Tenhalara hasret kalmış;
Yüreğimizdeki yangına
Su serpecek kimsenin olmaması,
Hatta körükle o yangını kuvvetlendirmesi
Bir alkolikle farkımız,
onun bir büyükle,
Benim ise bir gülücükle
kafayı bulmamdı.
Ve onun mezesi,
zeytinyağlı barbunya pilaki
Dünyaya gelmenin bedelinin ödendiği gün,
Çaresizlik kapını çalmıştır.
İstemeyerek terk ettiğin beden,
Ne geride kalanların gözyaşlarını silebilir.
Ne de yanan yüreklerine su serpebilir.
Sadece ve sadece bıraktığın,
Ey varlıkların ve yoklukların,
Başkenti Fikirtepe.
Seni, yanlış bilenler olmadımı?
Bilip, bilmeden seni horlamadımı?
Senki nice evsizlere yurt olmuşsun.
Dertliler’le solmuşsun.
Yazıktır, günahtır kelimelerinin,
Anlamını öğrendiğim gün,
İnsafsızlığın manasını kavramıştım.
Ve bir bedeli olmadığını, satın alınamayacağını,
İnsanlara anlatılması gerektiğini düşünmüştüm.
Lakin insanların insafla işi olmadığının
Telefonun eskimiş dediler.
Açık büfe tatilleri,
Öve öve bitiremediler.
Telefonla satış yapanlara,
Adımı verdiler.
Başımın etini yediler.
Ve artık dönüşü olmayan,
Bir göç vakti gelmişti.
Sonbaharda habersizce
Sürü halinde terk edilen,
İlkbaharın son günleri
Bir akşam üzeri döndüğünüz,
Bedenleri gösterişli
Ruhları hasta, kadir kıymet bilmeyen insanların
Ipe, sapa gelmez, ağızlarını doldura doldura
Sarfettikleri, kontrolsüz sözlere rağmen
Dudağında yarım tebessümden başka
Tepki vermeye gerek duymayan arkadaşın
Yaşadığı şehri,
Sessiz ve sedasız terk eden arkadaş,
Nereye? Dur bir dakika.
Vedalaşmadan, usulca çekip gitmek var mı?
Her şeyini sığdırdığın valizden,
Başka bir şeyin kalmadı mı? Bu şehirde.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!