Yoluna düşmesin yalan ey Evlat
Doğruluk en güzel yoldaştır Evlat
Eğrilme bükülme sert rüzgâr esse
Hak olan yoldan da ayrılma Evlat
Yalanın gölgesi düşmesin yola
Düşerken dalından kırılmış gülüm
Sensizlik içimde yangınla zulüm
Her yerde kokun var her şeyde hüzün
Ne kadar zor imiş evlat acısı
Gidene seslendim dönmedi geri
Ey aşk…
Sen nelere kadirsin
Bir bakışla dağları yerinden oynatır,
bir susuşla denizleri kurutursun.
Kalbi, göğsünde atan bir kuş olmaktan çıkarır,
Selatü selam getirdim
Gönlümde aşkın bitmedim
Adını aşkla dizedim
Ey iki cihan sultanı
Unutma ey insan oğlu
Bir gün o sandala sen de bineceksin
Bugün gülersin yarın susarsın
Ömür bir nefes gelir ve geçersin
Biriktirdiğin altın mal unvan
Ey kara toprak…
Sordum sana yine bu gece,
Dağların sessizliğini ödünç almış gibisin,
Rüzgâr bile konuşmak ister de
Sen susarsın…
İçine gömülen onca adımın
Ey sen…
Cennetin kokusunu taşıyan,
Gülün bile kıskandığı o zarafetinle
Günlerime ışık serpen kadın…
Rabbimin gönlüme hediye ettiği
O kutlu armağan,
Qem di hezîna te şeme
Rê li dilê min meşeme
Tu çûyî lê hêvî çeşme-me
Ronîya te ye ez te nadım
Şev derd e, roj bexte reme
Bir fincan kahve, içinde koca bir ömür saklı,
Köpüğünde bir dua, dibinde bin sır gizli.
Kadının elleri nasırlı, sesi rüzgâr gibi,
“Gel hele, beyzade,” dedi,
“Bakayım şu kaderine,
Belki bir yüz çıkar, belki bir sızı.”
Gözleri ışıldar bir sabah vakti
Açıldı dünyaya başladı vakti
Annesi babası bekler umutla
Fatih bebek doğdu bir gece vakti
Gülüşün huzurlu pak pırıl pırıl




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!