yüzüme
yadsıyan şehrin yorgun sesi
sanki kâlû belâdan beri vurgun
tekrarı bitmeyen arayışların nişanesi
nazperver bir aşkın izi
hüzünler sokağında
güzün inci kirpiklerinden düştü kızıl sarının tonları
rüzgârların kudretinden titredi gazeller tepesi
şimdi kasım kokulu yolları ıslar yağmurlar
ıslak şemsiyeli kadınlar çocuklar adamlar geçer
kaldırımların üstünden pencerelerin
önünden
gözüm yol çekiyor
kendimi terkedilmiş ağaçlara astım
kuru dallarda ki sararmış yapraklar gibi
sallanıyorum
eğer güneşe varırsam
geldi güz baharı
toprağın canı çekilmiş
güneşin nazlı salınışın boyu kısalmış
kurumuş otların tozluğuna takılmış birkaç ölü yaprak
balkon çiçekleri sararmış
sıvası dökülmüş kalbimin
"kırk boğum boğazımla" yürüdüm
kanadı kırık kırk kapıya dayandım
zordu sentetik çözümlerle
sonuç almak
ayan beyan koşuyor zaman
mevsimin altından rüzgârın üstünden
nedense dilinin gücünü yaşıyor hep insan
bazen ateş olup kavuruyor bazense durgun bir göl
yaprak bile kıpırdamıyor dalda su bile içmiyor kara
su kuşları da öldü
diz çöküp kısa sözcüklerle ağlamayın
şimdi yas tutmanın zırlamanın sırası değil
doğurganlığını çoğaltın yeşilin gökyüzünü temizleyin
doğayı toprağı onurlandırın çiçeklere böceklere kuşlara
tarla farelerine karıncalara kurtlara kuzulara
kuşlar koynumda uyuyor şimdi
gecenin haberi yok ağaçlar sır saklıyor
şimdi tüm yıldızlar yeryüzünün aydınlık
parıltılı lambası
kuş dilini ezbere bilir sokaklar
rüzgârlar kuru otları savurarak eserken
kurumuş dallar baharın ihanetinden boyun büker
sonra bulutlar gri bir örtüyle örter göğün mavi pencerelerini
yüzüm düşer kayan yıldızlar gibi gecenin en siyahına
gözyaşlarım ibrişimden incecik
ateşli bir hummanın yanadardağı zihnim
alevden bir sarmaşığa tırmanıyor kalbim
hayatın tüm soğuk algınlıkları binmiş tepeme
sürünceme içinde uzayıp gidiyor vel velesi
kopası günler




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!