vahşi atların kanlı uğultusu içimin şahlanışı
güneşlerin sürurunda ölür dağların boşluğa kayan irisleri
mezar çiçeklerinin kutsi kokusuna uyanır kızıl şafaklar
yaşamın son kalesine tırmanırken siyah siyah zakkumlar
gözlerimin tekerlekleri kupkuru
artık yağmurlar uğramaz oldu
söze sazla başlayan
aşıklar gibi olsaydım keşke
bende ki tam tersi söze bir önceki şiiri
katlederek başlıyorum
ne kadar yazdıysam
oturdum balkona
......
güneş
nokta nokta sıcaklığını harelemekte güne
görüş açımda camdan yoğrulmuş yükselmiş
çiçekler rengarenk özgürce açmıştı
boylu boyunca uzanan kırlarda
dikenlerse boynunu kırmış ezikliğin
sivrilmişlerdi göğe doğru kimselerin
dokunamadığı
kokunun izi vardı esen yellerde
incir ağaçlarını sevdalandırırdı
yeni tomurcuklanmış gülleri
haziran ayazında titriyordu
duvarda ki saate baktı aklında ne var sorusuyla
hangi zamanın elçisiydi kim bilir bu döner kurgulu dişliler
yorulmuş zihninin kırık zembereği gibi
saatin isteksiz tik takları
ruhunu tırtıklıyordu
bedbin bir aynanın çürük dilinin çençen yansıması günler
geçtim zihnimin loş karanlığından ve utangaç merdivenlerinden
kalbimde maziden kalan yaralar ve kurşun izleri
topladığım tüm bulutların gözlerinde
cümlesi devrik yağmurlar
begonvil sokağında
iki ardıç iki ardıcın gölgesinde bataklık sazlığı
sazlıkta mavi anemon renkli kurbağanın
patlak gözleri
oturmuş
bomboş sayfaları karalıyorum
bazen insan içinden konuşur duvarlara
yazacak ne varsa söyleyecek ne varsa
susarak çizer bulutlara resimlerini
ve susarak ağlar toprağa
yüzünün bakir rengine dokundu rüzgâr
can suyu oldu kokun füsunkâr çiçeklerin uykusuna
hücre hücre çoğaldı sevda kırmızı okyanusların kalbinde
seninle kırıldı ketum zamanların melankolisi
bir düşe yattı bulutlar bir düşe uyandı hayaller
bereketlendi yağmurlarla




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!