sayrılı bir yürek taşıyorum
korkular karanlıklar yuvalanırken içime
yalnızlık mekik dokuyor sarı sarı odalarda
niye soğuk bu kadar buralar sebastian
bak üşüdü dağların kirpiği kendi içine çekildi
yol kıvrımları uzadıkça
az gittim uz gittim
dere tepe düz gittim desem de yalan
karıncalarla birlikte yerimde sayıyorum
kurumuş dikenli otların karışımında yuvarlana yuvarlana
biraz anı biraz düş biraz da incinmişlikle
gözyaşı şişem ağır - katran karası ağrılarım
evvelinde
insanlar hüzünlerini
rızıklarını küçük teneke kaplarda taşırlardı
annelerin ellerinden akan o şefkatin sıcaklığı
ılık çorbalara
karışırdı
şehirle beraberim hey!... hey! hey!
küflenmiş ezgiler kulağımda çın çın çınlıyor
tüm hüsranların özümsediğim her duygunun
ayak izleri yolumda
kırıldı ayna
sonra savruldu yansımalar yere
bir buluta bir rüzgâra tutundu hisler
zamansa hiçbir şey görmemiş gibi
umursamadı
gün doğumuna kadar çoğul bulutlar doğuran
yıldızsız gecelerin eteğinden ve yaşam ağrısının
altından sıyrılarak
geliyorum
çelik gibi sağlamdım
kaya gibi güçlüydüm
dayanıklıydım
ah! séraphine
“ellerin” diyorum , ellerin koca bir dünya
hep gökyüzüne bakan gözlerin de...
serçelerin hatta tekmil kuşların su içtiği
hırpani gülüşlü günün cevheri güneş
izdüşümlerinde ışıldayan çoklu yaşam yansımaları
heyhat! bugün nereye konacağını bilmeyen
serçe uçuşu gibiyim
ürküyorum




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!