Çekinme, çiz güne çiz; hiç görünmez bir çizgi,
İnler kulaklarımda, unutulmuş bir ezgi...
Geldiğin yere dönüp, durma; yeniden başla,
Adı sevgi olsun da düşünmeden bağışla!
Hep ıssız yola revandır,
Evsiz barksız garibandır,
Meçhule giden civandır,
Öyle ki seraba dalmaz...
Aniden çıkan birisi,
Temmuz...
Sevgide umudumuz!
Sormadılar bizden ne umdunuz?
Yarının ümidiyle gözlerinizi yumdunuz...
Ancak!
Yağmur olmak,
Bulut olmak,
Eğer, varsa kaderde;
Bulut olalım...
Yağmur olalım! ..
Uzak ellere;
Zehra…
Aya karanlık gölgeler akardı… Çöl yangınları ciğerleri yakardı… Gözler, “Yağmur, yağmur! ” diye yağar, yağardı! Beklenen ışık, ne zaman doğardı? Gözlerin bana hep bunları sorar, sorardı, Zehra!
Zehra…
Yalnızlık anlarımda ne düşündüğümü çoğu zaman bilemezdim de doğuverecek bir ışık, bir an hayalim içimde doğar da sevinç duyardım… Bugün ufukları ta dibinden karıp yardım… Rabbime canı gönülden yalvardım… Bilmediğim incecik bir yoldan şimdi son menzile vardım… İnci serpiştiren dalgaların o erişilmez rengine bir de gül rengini koyar, koyardım! Ben olsam hepsini bembeyaz renge boyardım… Şimdi geceye artık huzur içinde akları giyinip kayardım, kayardım! Tespihimle küfre inat duaları sayar, sayardım… Sorulmasın, kızıl güneş önümde niçin bağrımı açıp, tam kalbimden yardım… Ne yazık ki buz tuttu ardım! Şimdi bile buna şaşar, şaşardım… Medine sokaklarında seni boşuna mı aradım! Sen, bana Zehra’sın, Zehra! Uzun yürüyüşlerim kısalmadı; adımladım; yılmadan adımladım… İlk defa günahımla karardığımı, senin yanında anladım… Gözlerimle ilk defa kanayıp, sepken yağdım… Söylemek istemedim ama günahlarıma ağladım! Rabbime bitmedi, bitmez yâdım… Utandım! Öyle ki utandım! Ya, ezelde verdiğim andım! Anladım ki yangınlarda kalan bir candım!
Zehra…
Her an dört yanımdan ilkbaharın mis kokuları geldiğinde… Aya gül yüzün düştüğünde… Sevenler, sevgileri; dostlar, sevinçleri bölüştüğünde… Günahlarım döküldüğünde… Ayça bakışlarınla Zehra’sın! Önce, her yerde seni aradım, arardım… Yavrunun kanlı gözyaşları elime düştüğünde, korkudan elleri büzüştüğünde… Üşüyen çakıl taşlarını neden bağrıma sarıp koyardım? Her açlığımda senin gibi susar, susardım… Biliyorum senin tokluğun sevgi nurundu! Senin kalbin Peygamber eliyle yundu! İşte bunun için, sen, hayalimdeki Zehra’sın!
Evet, bugün!
Terleyen avuçlarımda kum tanesi...
Niçin, gelip gölgeye gizlendi birisi?
Yine dündü bugün;
Değişmedi; karanlık;
Şimdi daha da karanlık, bir anlık!
Cömertçe sererim de sererim gönlümde sakladığım himmeti,
Himmetini milleti bilen büyütür de büyütür memleketi,
Hem ümitle bekliyorken rahmeti, tut elinde tut merhameti,
Nasıl görünmez dersin üstünden evirip geçen sel felaketi,
Vardır çöl yangınlarında sessiz inleyip bilinmeyen birisi…
Yine bugün gelenler, sessizce çekip gitti!
Ya, o gün meltem olup, gönle esecektiniz!
Sandım ki bu üzümler, gününden önce yetti!
Kir kusan damarları, dipten kesecektiniz?
Sen, yağmurların ıssız çölümde sevişlerim;
Evirgen bulutlar gibidir yaşam...
Hele ay düştüğünde her akşam...
Birden ısıtır sarmaşık sıcaklığı...
O, denize küskün nereye koştu?
Gördüm bakışları ümitsiz boştu!
Kimsenin uçamadığı yerde uçtu!
Kapa Gözlerini…
Kapa, kapa gözlerini,
Güneşim yok artık!
Biliyor musun?
Soruyorum kendi kendime;
Okurken insanı irkilten,şiirin derinliği içerisinde kaybolunacakmış hissi uyandıracak kadar gizemli duyguların anlamlaştırdığı,dediğim gibi yine düşünce derinliği baş döndüren boyutlarda, esrarlı, muhteşem bir şiir okudum.Kaleminize yüreğinize sağlık değerli Üstat,gönülden kutluyor,selam ve saygılar ...
kutlarım üstad tebrikler.