tunca hamdolsun! şehirlerin kara böğürlerinde soluyan aydınlık adamlar için söylenen kızıl şarkılara da... gözyaşıyla restleşen rimel ve öpücükle restleşen ruj ve namluyla dertleşen kurşun sürülsün geceye. ölüm ne kadar da hazır duruyor yaşadığımız her şeye! bıraksam, tutuşmuş sayılır mı ateş? kavuşsam, ayrılık sayar mısın öncesini? hepimiz sanki sonbaharda çocukluğunu yitirmiş ergen hayaletleri gibiyiz. üzerine beton dökülen cesetlerin cinneti bu soğuyan çimento, bu kimsesiz bırakılan çocuklarlı sokaklar, bu her gün tazelenen ihanet... ihanet bu alemin harcı! zaten bakırıp duruyorum hayatın kalayına. bir tunç kızılına çalsın cevrim ki gökten çinkolar yağsın. seni bekliyorum ama seni değil beklemeyi seviyorum ben. hatta sen o beni boş ver sana. sen, ben beklemesem, ol’mazsın ki bana!
kimiz bilmiyorum. sofralarda rastlaşan, yürürken yalnız... ellerim ellerinden ne istiyor, ne isteyebilir ki! elini tutsam mazlumlar kurtulacaklar mı zulümden? zalimler kahrolacaklar mı uzanıp seni öpsem? utandır tesellini, unutarak avunanlar katında değiliz. hiç iki kişilik biz olur mu, ya haricindeyiz o şerefin, ya da tam merkezindeyiz! düş işte, düş bile düş. düş işte, düşün içindeki düş de, düşün dışındaki düş de, düş! kim uyumuş? kim kalmış uyanık? kimiz bilmiyorum bu kadar... güneşliyken berrak, yağmurluyken bulanık...
bana yağ hiç bilmediğim bir gökten. ötelerime uzan, beni de yağdır sokularak göklerime. dokun bak orada yokum. körlüğünü gör, sağırlığını duy ve konuş dilsizliğini. büyük trenlerin son sürat durduğunu sür. büyük uçakların apansız konduğunu uç. var olan, var olmuş bir kere. devrilmiş boşluğa bolluk. payımıza düşmüş kımıltısız bir yokluk!
be ile başlarız hep bizim bezmimiz “beli! ”
ağaçlardan konuşalım vefasından toprağın
tahtacı derler bize yolumuz haydar ali
toynağından boşanır gibiyiz bir kısrağın
kapıda molotof
Kız çocuğu sahibi olmak sünnettir. İnsan, kızının yüzünü dünya gözüyle görene kadar, bu sünnetti gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğinden emin olamıyor. Neden sonra, kızınızı kucağınıza verdiklerinde, “nasip” olduğunu anlıyorsunuz. Ardından bastırıyor bir düşünce; demek ki bütün sünnetler nasiple alakalı! Zaten mürşit diyor ki; “efendinizin izni olmasa, O’nun ismini bile ağzınıza alamazsınız! Hz. Fatıma Annemiz, derler ki, Resulullah’ın dünyada en sevdiğiymiş. “O hem annemdi, hem kızımdı” diye buyurarak, “babasının annesi” lakabı da bu hadisten ileri geliyor.
“Ehl-i Beyt” ağacını resmedenler; Hz. Fatıma Annemizi kök, Hz. Ali efendimizi gövde, güzeller güzeli Hz. Hasan ve Hz. Hüseyn’i de meyve olarak çizerler. Tasavvufta Hz. Fatıma Annemiz, “Hakikat-i Muhammediye”dir, yani Hz. Muhammed’in hakikati, Hz. Fatıma Annemiz üzerinedir. Resulullah’ın soyu da, Hz. Fatıma Annemiz üzerinden yürümüştür zaten. Sedef, görünen kabuktur. Tıpkı bizim çamurdan yaratılan suretimiz gibi bir kabuk… Sedef rengini sevmeyeni tanımadım. Denizlerin dibini ve o dibin de dibini çağrıştırır. Sanki saklı olanın hevesini karıştırır. Hani birini görür ve onun kalbinin güzelliğiyle vurularak, “inci gibi bir kalbi var! ” dersiniz ya. Aslında o inciyi görmezsiniz, görmezsiniz sadece sezersiniz ya. İşte o inciyi de, o kalbi de size düşündürten Sedef’tir. Kabuğunuz bir Sedef gibi görünürse, herkes kalbinizde bir inci var sanır! Kabuğunuz Sedef gibi görünürse, zaten bu kalbinizdeki incinin yansımasıdır!
Allah salih kullarından eylesin, bir kızım ol’du.
Futbol, şu fani dünyada vademizin dolmasına yardımcı olan eğlencelik bir seyirdir benim için. Koyu bir Fenerbahçeli olmak, bana ait gibi görünen diğer birçok şey gibi, benim isteğimle gerçekleşmiş değildir. Takım tutmanın, rasyonel bir izahı da yoktur zaten. Takım tutmak, bildiğin, gönül işidir. İnsan, hangi kıza âşık olacağını seçemediği gibi, hangi takımı tutacağına da karar veremez.
Fenerbahçeli olmak, kanserojen bir hayat deneyimidir. Hiç zannetmiyorum, tuttuğu takımdan dolayı bizim kadar acı çeken olsun! Son maçlarda kaybettiğimiz şampiyonluklardan, ikinci lig takımlarına kupa maçlarında elenmeye… Yirmi küsur senedir Türkiye Kupası’nı alamamaktan, Avrupa sahnesinde bir türlü boy gösterememeye… Türkiye futbol ligi tarihinin hemen her sayfasına kazılı şike hadiselerinin, bizim başımıza patlamasına kadar… Acı çektik, acıları hep bize fatura ettiler, bizim hesabımıza yazıldı bütün olan bitenler!
Bizi belki biraz Galatasaray taraftarı anlayabilir. Onlar da, sürekli Fenerbahçe’ye mağlup olan bir takım olmasından dolayı empati kurabilir. Galatasaraylılık da, Fenerbahçe’ye sürekli mağlup olmaktan ötürü sabrı zorlayan bir iştir. Ama dedim ya, takım tutmanın rasyonel bir izahı yoktur. Gönül işidir bu, gönül…
"Gemiler Gazze limanına ulaşsa da ulaşmasa da kazandık."
İsmail Heniye (Filistin’in meşru başbakanı)
"Hepimiz diğer çocukları merak eden çocuklarız"
Rachel Corrie
gezi'nin bütün çiçek çocuklarına, eylül görmüş'e ve bektaş topaloğlu'na...
bitti, her şey ortaya çıktı çünkü!
yılana yalana geçtik yerin bütün altlarından
değişti yeryüzü çok şükür bunun farkındayız
nur topu gibi çocuklarımız var hadi nur topu oynayalım mı?
biz daldırıp gidenlerdeniz
gökmen'in bahçesi bunun için uygun bir ortamdır
gökmen'in bahçesinde çok güzel dağlar vardır
çığlar gelir çığ altında kalırız
trenlerin durduğu yerden başlıyor bütün aşklar
hep beraber havalanan kuşlar gibi değil numan abi
konduğumuz yerde sarıyor çarpıntılar vücut ülkemizi
sinirler ki tam nefsimize göre ayartılmıştır
sınırlar ki insan elbette sınırları ihlal eder
şu karşıki köyler de vallahi bizim köyler
-çocuklarınızı getirmeniz emirdir! -
o eski günleri özledim sarhoş
günün ortasında deli
geceleri bağıra çağıra şarkılı meyhaneli
be ile baş'lanır bütün gizli şiirler
çünkü gönlün penceresi açılınca hep içimiz serinler
herkesin bir ilke’si vardır hayatında
ilke dağlarından biridir güneşin
üzerinde çiçekler
gölgesinde bağdaş kurmuş şahlar dinlenir
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!