itiraf ediyorum tanrım
sırtından vurulana zaafım büyük
affedilmez günahların ağırlığı altında
o cansız bedenden boşanırken bütün yük
mazi mazi aklanıyor gözümde
yaradaki dudak, sayfadaki yırtık
Sen'i özlüyorum: baktığım en uzak yerin yankısı bu. aczim damarlanıyor. gücümün yetmediğine yeniliyorum. Sana yenilmek kadar güzel bir şey yok. beni durmadan mağlup et. beni durmadan mağlup et, Sen’in durmadan galip geldiğine şahit olmak bana aşk. benim kazanmam diye bir şey yok… ben diye bir şey yok… diye bir şey yok… bir şey yok… şey yok… yok... …
Sen'i anlıyorum: yaktığım en yalancı türkü bu. aczim damarlanıyor. bütün faniliğim aklımdan! unutan her yanımdan beşeriyet fışkırıyor. yaptığım hataların yenileri yolda. hala mı ben? uçaklar uçuyor diye mi? gemiler yüzüyor diye mi? oğlum olan, beni baba kıldı diye mi? tufan koptuğunda Nuh’un oğlu boğuldu. dağlar alçaldı. benim anladığım; o sular çekildikçe konuşur… beni bağışla... bağışla... …
Sen'i seviyorum: bundan büyük lütuf -bilmiyorum! - var mıdır bana? aczim damarlanıyor. şans verdin, göz gördü. gözün gördüğü göze şükrü göstersin. şükür dilden geçsin yüreğe. dilin söylediği dile, gözün gördüğü göze, yüreğin attığı yüreğe… hep Sen'i şükretsin. şükür şükre şükretsin. şükrü şükreden şükür şükre şükretsin. şükrü şükreden şükrü şükreden şükür şükre şükretsin. şükür…
Azrail, sürprizler yapan bir melektir ey Kaddafi!
O, bazılarının canını doğum günü mumlarını üfler gibi alır,
bazılarının canına Afrikalılar vesaittir.
son kullanma tarihin daha ilk geldiğin anda bitmişti,
ki 40 yıldır kusuyoruz bize içirdiğin zehiri.
işte senin paralar döküp önümüze koyduğun kiralık katillerle,
“Hopa’ya eşkıyaların indiğini bilmiyordum! ”
Türkiye Cumhuriyeti Resmi Başbakanı
“Hopa’da mecazın öldüğünü bilmiyordum! ”
Türkiye Cumhuriyeti Gayrı Resmi Şairi
“Silahlara veda
Geceye rüyaya ve sana
Yalnızlığın geyik gözlü çıkmazından
Düzenlerin çıkmazına”
SEZAİ KARAKOÇ / Veda
dün gece oğlum Ali Hüsrev'i uyuturken aramızda geçen diyalog:
- oğlum, sana hz. Ali'nin hikayesini anlatayım mı?
- hayır, bana jet uçağının hikayesini anlat!
dört kapıdan geçmeye
kırk ceminden seçmeye
yedi dolu içmeye
üçe durmaya geldik
şahid seyirci değil
atlarını mahmuzla aşkım dönüp ardına bakma vurulursun
atın ölene kadar koş belki önce sen ölürsün
hayatta kalırsan eğer şansına küsme sakın
elbet sen de toprağa nar diye konulursun
şehirlerde parende
bir buseye atfedilen iki bitişik dudak
iki buseye atfedilen zincirleme bir inat
üç buseye atfedilen Allah’ın hakkısınız
senin ekmekle fırından çıkışın
hiç ayrışmayan bir bileşik olarak
İnanmak, okun kalbe saplanmasıyladır. Aklımızın herhangi bir inancı onaması, inanmak için kâfi değildir. Bir başka elin devreye girmesi ve sizi kendine ait kılması gerekir. Gidip görmeyi çok istediğiniz bir yeri düşünün ve cebinizde beş kuruş yok. Tüm gayretinizle bilet parasını bütün etseniz dahi, o yere gitmeniz size bağlı/dair bir şey değildir. Bileti kesen, sizi bir vesaitin içine koyan, gideceğiniz yere sağ salim varmanızı sağlayan bir başka eldir. Evet, Allah dilediğine inandırır!
Hal böyleyken, bileti kesilen ve gideceği yere varan kardeşlerimiz de, karşılaştıkları bahçenin güzelliğiyle mi ilgili bilemem, çok geçmeden bir kibir başlıyor. Bazılarında, bu güzel bahçeyi herkesle bir an evvel paylaşmak isteğinden oluyor bu. Bazılarında ise, bu bahçeden gayrı bir yer olmadığı, olmaması gerektiği duygusu, birdenbire putperest bir düşünceye dönüşüveriyor. Peşi sıra, “bahçenin sözcülüğü”, “bahçenin sahipliği” gibi, durumdan olmadık vazifeler çıkarmaya başlıyorlar. Öyle ki, sürekli olarak bir bahçede olduğunu savlayan bu insanlara baktığınızda, bir bahçede olduklarını düşünmeniz neredeyse imkânsız!
“Elhamdülillah Müslüman’ım! ” deniyor! Elbette, Allah’a bu bahçe için şükretmekte hiçbir beis yok. Lakin bahçeyi tamamen gezip tozmadığımdan, ömrümün sonuna kadar bu bahçede kalıp kalmayacağımı henüz bilmediğimden, ben “İnşallah Müslüman’ım! ” diyorum. Yunus’un dediği gibi, her şeyin yarın Hak divanında belli olacağını son nefesime kadar unutmak istemiyorum.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!