Ali Lidar Şiirleri - Şair Ali Lidar

Ali Lidar

92.
Susmalarımı konuştuklarıma say. Ve sen de sus mümkünse. Her günü ayrı günah sayılacak o kadar zamanı birbirimizden habersiz yaşadık biz. Sonra merhamet etti Tanrı, bizi karşılaştırdı. Şimdi bu zamana kadar birbirimizde geç kaldığımız ne varsa izin ver hepsini tamamlayayım. O kadar çok boş konuştuk ki başka başka insanlarla artık bundan sonra edeceğimiz her laf teferruat. Sus.. Beni de sustur. Renkli elişi kağıtlarına hayallerimizi nakşedelim, farklı şekillerden aynı anlamları çıkaralım sonra. Sonra.. Sonrasının ne önemi var? Durma. Bende eksik olan ne varsa sende olanlarla tamamla..

Devamını Oku
Ali Lidar

93.
Başka her şey ihtimaldi
gelirdin ya da gelmezdin
olurdu ya da olmazdı
severdin ya da sevmezdin
ölürdüm ya da yaşardım

Devamını Oku
Ali Lidar

94.
Sığınabileceğim bir yenilgi bile yok. Kendime söyleyecek söz bırakmadım. Keşke büyük yanlışlar yapsaydım sana. Yanlışlıkla başlamıştı oysa hikaye. Sonra ben her şeyi doğru düzgün yapmaya çalıştım. Düzgün bir adam olayım istedim ilk kez. Öyle şeyler yapayım ki benimle gurur duy. Kafan hiç karışmasın, bir an bile tereddüt etme. Olmadı.. Benim kendimde beğenmediğim ne varsa seni onlar baştan çıkarmış meğer. Ben derleyip toparladım derken kendimi, "sen artık başka biri oldun" dedin ve gittin. Büyük kavgalar etseydik keşke seninle. Küçük tartışmalarla törpüleyip bütün öfkemi, yordum başından beri kendimi. Sonra asıl meseleye geldik. Ama benim kavga edecek gücüm kalmamıştı. Ben sustum, sen gittin..

Devamını Oku
Ali Lidar

95.
Uzunca bir süre vardiyalı çalıştı babam. Ve hep yorgundu. Gece çalıştığı zamanlar yorgun ve uykusuz gelirdi eve, gündüz çalıştığı zamanlarda da yine yorgun ve uykusuz olurdu. Çocukluğumun özeti uyuyan babamı uyandırmamak için gürültü yapmaktan korkup içimden konuşmaya çabalamaktır dersem yalan söylemiş olmam. Kardeşlerimle bir tür az sözlü bol işaretli iletişim şekli icat ettik kendimize çocuk aklımızla. O günlerden miras olsa gerek hep az laf edip çok anlaşılmak istedim. Hatta bazen hiç konuşmadan anlaşılabilmek uğruna az lafla anlaşılabilme ihtimallerimi bile sakat bıraktım. Ergenliğim boyunca anlaşılamamaktan şikayet ettim hep, büyüğümde de anlaşılmaya çalışmaktan vazgeçtim. Yarım aklımın bana öğrettiği en önemli şey bu olsa gerek. Kimse kimseyi anlamaz, kimse kimseyi yeterince dinlemez, sadece ve sadece dinler gibi görünür ve sıranın bir an önce kendi anlatacaklarına gelmesini bekler. Çok zaman geçti. Baba olamadım. Ama baba mirası mıdır nedir bilmem eve yorgun ve uykusuz gelmeye başladım hep. Tabi biraz geliştirdim bu genetik bayrak yarışını. Eve yorgun ve uykusuz gelip evden yorgun ve uykusuz çıkmayı başarabilecek kadar geliştirdim..

Devamını Oku
Ali Lidar

96.
Sen Aralığa duyarlısın kış dendi mi üşürsün
Ben panik yaparım hemen dünyayı yakmaya kalkarım
Bahar gelir sonra gidersin unutulur bütün girişimlerim
Sevgilim aslında iç çekmelerimiz bile yalan
Bir yalanın üstüne yatarken göz göre göre

Devamını Oku
Ali Lidar

97.
Hiç tanımadığımız manyağın teki rüyasında bizi görüyor. Mutlu olduğumuzu zannediyoruz ama aslında mutluluğumuzun asıl kaynağı herifin yatmadan önce bolca içtiği rakı. Kafayı iyice bulduktan sonra sızıp kalan esas adam alkole bulanmış bilinç altında bir kadın ve bir adam yaratıyor. Ve dudaklarının kenarından salyalar sızdırarak içinde ikimizin olduğu romantik bir film izlemeye başlıyor. Adamı tanımıyoruz. Adam bizi tanımıyor. Aslında birbirimizi de tanımıyoruz. Hatta birbirimiz diye bir şey yok. Kimse kimseyi tanımıyor. Manyağın teki uyuyor ve rüyasında bizi görüyor. Mutluluk zannettiğimiz şeyin ömrü o kadar kısa ki. Aniden çalan bir kapı ya da telefon zili, adamın çişinin gelmesi, susaması yahut birdenbire uyanıvermesi ebedi zannettiğimiz mutluluğu ebediyen yok ediverecek. Ama şimdilik bunların hiçbirinin farkında değiliz. Manyağın biri uyuyor. Kafası acaip güzel. Rüyasında bizi görüyor. Dudaklarının kenarından sızan salyaları mutluluk göz yaşlarımız zannediyoruz. Şimdilik her şey yolunda. Adam horul horul uyuyor..

Devamını Oku
Ali Lidar

98.
Ama sen bir şeyler söylesen ben anlardım. Söylemedin. Anlamlı anlamlı sussaydın en azından o bile bir şey demek olurdu. Olmadı. Bir sürü laf edip hiçbir şey söylememeyi nasıl başardığını hala almıyor yarım aklım. Şu an tek bir kelimesini bile hatırlamadığım bir dolu laf edip hiçbir şey söylemeden gittin. Senden geriye ara sıra hatırlayıp gözlerimin yaşarmasına neden olacak iç burkan bir çift laf bile kalmadı. Çok ayrılmalı elvedalı film izlemiştik oysa beraber. Hiçbirinin sonu böyle bitmiyordu. Şöyle afili bir veda bile edemedik birbirimize. Kendine iyi bak böylesi ikimiz için de en iyisi türünden laflar ediyordun gider ayak, ben de bende kalan bir kaç kitabını en kısa sürede iade edeceğim türünden saçmalıklarla mukabelede bulunuyordum. Adam gibi ayrılmayı bile beceremedik, sanki işleri bozulduğu için yolları ayıran iki müflis tüccar gibiydik..

Devamını Oku
Ali Lidar

99.
Dilim ve beynim arasındaki mesafe ancak ışık yılıyla ölçülebilir gibi gelmiştir bana hep. Bazen konuştuklarım düşündüklerimin tam tersidir, bazen düşündüklerimin ancak bir kısmını söylerim bazen de düşünmeye üşenip kelimeleri yontmadan ağzımdan çıktığı gibi savururum boşluğa. Bu yüzden başıma gelmeyen kalmadı ama yine de şikayet ediyor değilim. Kendime dair sevdiğim çok az şey vardır ve bunların başında da bu durumum gelir. İnsan ırkıyla aramızdaki en büyük uyuşmazlık nedeni de bu durumdur zaten. Onlar insanları ağızlarından çıkanlara göre değerlendirir ben ise bir türlü çıkamayanlarla ilgilenirim. Ee insanlara bu kadar atıp tutuyorsun peki ama sen nesin diyenlere de cevabım şudur. Ben mi? Ben ne miyim? Daha önce de söylemiştim. Ayıyım ben ayı, bildiğiniz ayıyım..

Devamını Oku
Ali Lidar

Hoşnutsuzluğun kışındayız önümüz ardımız tufan
Üstelik gemimiz batmış ortamızda ıslak bir kütük
Feda mevsimi geçti say ki düşmanız artık
Ne benden İbrahim olur ne senden kurban!

Devamını Oku
Ali Lidar

Neden böyle oldum ben? Bilmiyorum belki de böyle doğdum. Yok yok biliyorum böyle doğmadım aslında. Daha doğrusu annem biliyor böyle doğmamışım. Başlarda her şey yolunda gidiyormuş. Ama daha sonra değişen koşullar yüzünden yoldan çıkmış olabilirim. "Bu çocuk bir tuhaf" lafını ilk kez ne zaman, kimden duydum hatırlamıyorum. Ama zamanla öyle çok söylenmeye başladı ki kabul etmek zorunda kaldım, evet "bu çocuk bir tuhaf".. Susadığını söyleyen kardeşime koşarak çamaşır suyu getirip içirdiğimde ve ses tellerinin birazcık yanmasına neden olduğumda annemin gözlerinde gördüğüm dehşet; kibritlerin uçlarındaki yanıcı maddeyi teker teker kazıyarak elde ettiğim cephaneyi karınca yuvalarına akıttıktan sonra inceltilmiş kağıt marifetiyle ateşi yuvanın içine sokup yanmasını seyrederken ve zafer naraları atarken etrafta beni izleyen çocukların birer ikişer kaybolması; elimdeki muza yiyecekmiş gibi bakan komşumuzun kızını siktir git benim muzum bu diyerek kovaladığımda sesleri duyan babasının bana doğru gelirken çıkardığı kükrememsi ses ve daha pek çoğu.. Evet insanlar sadece sözleriyle değil bakışları, davranışları ve çıkardıkları anlamsız sesleriyle bile belli ediyorlardı "bu çocukta bir tuhaflık" olduğunu. Zamanla yakın çevremden orta-uzak çevreme kadar pek çok alanda tuhaflıklarım anlatılmaya başlanmıştı. Anne babalar çocuklarının benim gibi olmaması için onlara nasihatler veriyor, yaptığım tuhaflıklardan yola çıkarak nasıl normal çocuk olunacağını ve normal çocuk olmadıklarında başlarına neler gelebileceğini benim üzerimden uygulamalı olarak gösterebiliyorlardı. Tamam tamam biraz abartıyorum belki, ama buna yakın şeyler yaşandığından eminim. İçinde bulunduğum her ortamda tuhaflığım çabucak farkediliyordu. Peki ben tuhaf olduğum için mi herkes bana tuhaf diyordu yoksa herkes bana tuhaf dediği için mi ben tuhaf olmuştum. Freud sağ olsaydı da bir baksaydı keşke. Neyse olan olmuş zaten. Ama bir şeyi bütün insanlığın kabul etmesi gerekiyor. Tamam ben tuhaftım, ama bazen hiç kimsenin başına gelmeyen tuhaflıklar da benim başıma geliyordu. Şimdi bunların detayına girmek istemiyorum ama çoğu zaman bir yerde birinin başına olmayacak bir şey gelecekse o kişi hep ben oldum. Saatlerce bekledikten sonra tam sıra sana geldiğinde konser biletinin bitmesi gibi bir şey bu; ya da Atm deki son parayı önündeki adamın çekmesi gibi bir şey.. Buna benzer durumların zaman zaman herkesin başına geldiği gibi seninde başına gelmesi tesadüftür, sık sık başına gelmesi şanssızlık, sürekli başına gelmesi ise.. Evet onun adı tuhaflıktır işte. Şimdi ben tuhaf olduğum için mi buna benzer şeyler hep benim başıma geliyor ya da buna benzer şeyler hep benim başıma geldiği için mi ben tuhaf biri oldum. Aman be Freud, ne kadar da zamansız ölmüşsün öyle. Bu işi çözsen çözsen sen çözerdin.

Devamını Oku