310.
…
Olmak istediği yerde olamayan herkes, biraz acıklı biraz da komik (he amk he trajikomik derler ona, çok biliyonuz!) bir gülümsemeyle dolaşır sokaklarda. Özellikle Ekim’de, özellikle yağmurun yağmak isteyip de yağamadığı zamanlarda, özellikle çok popüler olmayan bir Müslüm Gürses şarkısı mırıldanarak, özellikle mutsuz, ekseriyetle nereye gideceğini bilmeyerek, bilhassa da kendisi dahil hareket eden her şeye, hatta hareketin kendisine küfür ede ede…
Yirmilerimin sonunda bırakmıştım kendimle hesaplaşmayı. Allahın ve annemin benim için öngördüğü hayata eyvallah diyerek, ikisinin gölgesine sığınıp kaderime razı olmuş; kitaplarımla, oyuncaklarımla ve iki gecede bir içtiğim bir kaç kırmızı tuborgla kendime yalandan bir mutluluk sığınağı inşaa etmiştim. Kendimi kandırmışım, otuz altı yaşıma bir gün kala fark ettim (doğum günüm üç ekim)
311.
Standart güzel algısıyla kafamdaki güzel algısı kesişmedi hiç. Eksiklik bendedir kuvvetle muhtemel. İnsanın kendisi çirkin, muhayyilesi fakir, imkanları sınırlı olunca estetik yargıları bile bi sikime benzemiyor. Schopenhauer buna ‘normal’ der, Nietzsche ‘köle estetiği’ der, Platon ‘güzellik ideasından nasiplenmemek’ der, Marx ‘proleterya alt kültürünün aşağılık kompleksi’ der, Baudrillard ‘Simulakra’ der (Baudrillard zaten her şeye simulakra der!) , Georges Perec ‘abi istersen bunları unutalım’ der, annem ‘annem benim sen ne güzel şeysin’ der, Veysel bir şeyler der ama ben anlamam, Babam hiçbir şey demez! Ve ben bir tek babamı anlarım. Babam benim, güzel babam. Dünyanın en güzel hiçbir şey söylemeyen adamı. Öyle işte. Mühim bir mevzu değil elbet lakin kayıtlara geçsin istedim. Rakıdan mütevellit..
312.
Nerede olursam olayım
Duyunca yağmurun sesini
Sokağa atıyorsam kendimi
Düşün artık içimin kirini
313.
Yapraklar birikmiş kapımızın önüne
Süpürmeye kalktı annem
Sakın dedim, süpürme anne!
Yağmurla gelen güzeldir, yağmurla beklenen güzel
314.
Bir yerden çıkıp eve gidiyorum. Son bakkalı da geçmişim eve girmek üzereyim. O an bir soru beynimi çömçüklemeye başlıyor! Lan! ! Sigaram yeter mi ki benim? Korkarak montun cebine atıyorum elimi. Boş! Hassiktir. Yavaş hareketlerle diğer cebimi dıştan yokluyorum. Bir şeyler var gibi. İnce bir güvenle daldırıyorum elimi montun cebine. Ohhh… Henüz açılmamış sıfır paket sigara. O an öyle bir oh çekiyorum ki.. Al işte Abidin, al sana mutluluğun resmi. Mutluluk nedir? Mutluluk gecenin köründe aldığını tamamen unuttuğun sigarayla sol elinin aniden buluştuğu andır..
315.
Soluduğum hava gibisin
Varken farkında değilim
Yokluğun ölümcül..
316.
Haklıyım demiyorum. Ama sen de haklı değilsin. Belki ikimiz de haksızızdır. Ve bu ikimizin de haklı olmasından daha iyi. Çünkü haksızlık karşısında haklı olmak öfkelendirir, hak karşısında haksız olmak ise (en azından bu kadar kaybetmedik kendimizi) durup düşünmeye sevk eder. Duralım ve düşünelim sadece. Bence ikimiz de haksızız..
317.
Sene doksanlı bir şey.. Bir arkadaşın doğum günündeyiz. Sadece ortamın değil muhtemelen dünyanın en ezik adamıyım o ara. En azından o sıra.. Hiç değilse o gece.. Karaoke mevzularının yeni yeni popüler olduğu zamanlar. Sen bir şarkı istiyorsun, elemanlar cd’den bulup müzikli kısımlarında sesi açıp şarkı söylemeli kısımlarda kısıp sana söyletiyorlar. Türk işi karaoke işte ne olacak.mına koyim. neyse işte herkes istiyor Aşkın Nur Yengi, Bendeniz, Tarkan falan.. Sıra bana geldi. Dedim Ferdi Tayfur “Sanma Sana Dönerim..” Abi garsonundan doğum günü hatununa kadar herkes öyle bir baktı ki bana, yerin dibine girmek deyimi gerçek olsa dakka durmam girerdim.. Çalmadılar tabi, yokmuş ellerinde. Saçma sapan bir utanç ve gelişmemiş bir aşağılık kompleksini elime verip popidik şarkılar dinlemeye ve söylemeye devam ettiler…
Yirmi sene geçmiş aradan neredeyse. Şimdi o garsona da, o işletmeciye de, o o gece orada kim varsa alayına da gecikmiş bir sitem yollayıp bağıra bağıra söylüyorum lan işte. Hadi bakalım! !
318.
Uyuyorsun şimdi. Ya da uyuyacaksın birazdan. Uyu kuzum. Ama bir taraftan da beni dinle. İkisini birden nasıl yapayım deme, yaparsın sen. Senden önce sevdiğim kadın uyurken bile dinlermiş beni. Her ağladığımda yatağından fırlayıp kucaklar, öper, emzirir, tekrar uyutana kadar başımda beklermiş. Annemmiş..
Şimdilik işler iyi gitmiyor. Tabii şimdilik. Biliyorsun hepsi geçecek bunların. Umutsuzluğa kapıldığının farkındayım zaman zaman. En çok da o zamanlar üzülüyorum. İnan bana hepsi geçecek. Pessoa şey diyor ya hani kitabında “Kuvvetli bir inanç ve yeterli isteğin üstesinden gelemeyeceği hiçbir şey yok.” Ben hem bütün gücümle inanıyorum sana hem de bütün kalbimle istiyorum. Sen de aynı şeyleri düşünüyorsan, gerisini zaman halleder hiç merak etme..
Günler iyice birbirine benzemeye başladı burada. Bu iyi bir şey mi yoksa kötü mü emin değilim. Ama şunu biliyorum ki o birbirine benzeyen günlerin içine sızan her şeyde biraz sen varsın. Kitap okurken senin sevebileceğin yerlerin altını çiziyorum, radyoda sevdiğin şarkılar çıktığında ben sevmesem de koşulsuz bir saygıyla sonuna kadar dinliyorum ve annemle günde en az bir kez senden konuşuyoruz..
Biraz içtim yine bu gece. İçip içip yazıyorsun diye kızar mısın ki? Bu gece kızma e mi kuzum? İnsan Çarşamba gecesi neden içer? Çok özlediği biri vardır da ondan içer. Bu Çarşamba gecesi de çok özlüyorum ben seni. Ama biliyorum hepi geçecek bunların. Umutsuzluğa kapılıp beni üzme. Pessoa’yı aklına getir, beni oradan hiç çıkarma, üstünü sıkıca ört ve içinden bir şarkı tut. Ben de burada o şarkıyı mırıldanayım ve ayrı yerlerde yan yana uyuyalım..
319.
Bir yerde okudum sanki sanırım bir kitap. Ortalama bir gün, ortalama bir şehirde binden fazla kuş ölürmüş. Oysa biz ne az kuş ölüsü görüyoruz. Birileri araştırsın n’olur, kalan kuşlar nereye saklar kuş ölülerini?




-
Ömer Tuğrap Konak
Tüm Yorumlarfcgyjntyhthy