beni kaç kez uyarmışlardı
benimse korku tanımaz hikâyelerim vardı
tam anlatacaktım
sen gittin
gece çabuk geçiyor
akıp gideriz zâhir
istemler uzar durur
bir yol bulur elem kendine
gülen ağlayan ırmak
gördüğümüzde memnunuz
ne acı
biraz ondan biraz bundan
bir buçuk pide karışık
biraz dede efendi
hammâmizade
az biraz çaykovsky
deniz yosunu tadında bir öpüş bıraktın boşluğa
işte o zaman iki mum yaktım yakına uzağa
bıraktım köşelere ki yolunu bulasın diye
sen tuttun gümüş kenarlı aynalarına baktın
durdun durmakta olduğun yerde
kendinle selamlaştın arada bir
hiçliğin sessizliğini dinliyorum
dalları kırılmış bir ağacı
darılmadan mı
yalvarmadan mı
yakarmadan mı
yakınmadan mı geliyor
dışa vermez hiçbir şeyini geceler
bilinmedik sevgililer edinir her an
adını anmayacak dostlarla olursan
üzülmeyeceksin o zaman
sözcükler dolaşsın zalimliğe nefretle
yalnızlığımın kovucusu bir kadın
gönlümün bahçıvanı oluverdi birden
çabalarımın anlamında yer aldı
çözümüme katıldı dosdoğru
özlediğim sesim oldu sesiyle
anıların kimine gülerken
'' Sevgili babamız, Yaşar EMRE için... ''
gel gitme otur
bir çay içer misin
bir sigara
gün olur sessizlik de ağır gelir
güneşsizlik de öyle
erken davranınız
çok çabuk yitiyor gün
uzun ırmaklar gibi değil
dağları ormanı
almışsın yanına
oturup bağdaş da kurmuşsun
fotoğrafta
böylesi güzel bir poz
çok hoş doğrusu
siirlerinizi okumaya yeni basladim; ama gercekten cok mutevazisiniz :))) bunlar gercekten cok guzel siirler :))) sizin dediginiz gibi degil yani...
artik ben de takipciniz olacagim :)))
fanclub'a alin beni :)))