Dr. Ahmet Tevfik OZAN, Elazığ’da; 1953 yılında doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini aynı ilde tamamladı. 1986 yılında Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı yıl, Balıkesir İl Sağlık Müdürlüğünde göreve başladı. 1988 yılında, Balıkesir İl Sağlık Müdür Muavinliği görevine getirildi. 1990 yılında Kayseri İl Sağlık Müdür Yardımcılığı görevine naklen geçti. İl Sağlık Müdür Yardımcılığı görevini ifa ederken “İl Aşı Sorumluluğu” uhdesinde kaldı. Bu süre içinde, Sağlık Bakanlığı’nca düzenlenen (Polio Eradikasyon Programı, Fenil Ketonur ...
Yalanmış, allı-pullu Ankara.. yalanmış rüya!
Bin kerre ölüme yenilmiş, O Şehir; yalanmış! ..
Döndüm hülya, döndüm hülya.. gene döndüm: O Hülya!
Belli ki: kanmış gönül, bir hayale aldanmış! ...
Zannımca karanlık, göklerde Deniz..
Dibi, şeffaf bir zar... nazenin, ürkek
Belli ki: delinir, her gün ansızın...
Önce akar, Dursunbey'in Dağı'na! ...
Çöllerde yarılmış taşlar üstüne
En uzun gecelerin
Anaları, çileye çağırdığını bilirim..
Bilirim, bahar çiçeklerinin
Ana kalbinde yeşerdiğini..
Analar... sevgi dağıtan melekler
Bir çakal sürüsünün ortasında çırpınan
Bir ceylan yavrusuyum..
Tenim kanla uçuşur,şehvet çığlıklarında..
Tenimde, oysa sıcak; annemin busesi var!
Gözyaşlarım sessizce, ılık,kanlı, çaresiz..
Akar,İstanbul kadar! ..
Bir körün gamını, Hayal taşırken
Benim kederimin, kaynağı: gözler...
Bir hayal tükenir.. bir dert eksilir..
Oysa benim gözüm, Güneş’i özler!
Yağmurlar; lanetlenmiş şehirden, kaçıyordu..
Ajanslar; “seller, bastı! ..” diye, haber dağıttı...
Aynalar, param parça.. dökülmüş yollarıma
Rakseden, ışıl ışıl güneşlerle gel diyor...
Sardığım, yarı şeffaf bir hayal; kollarıma
Bir hayali sevgili; gülüşlerle, gel diyor..
Bir bilseniz; bu yalın ayaklarım, ne kadar
‘‘Sen çiçeksin, yeşil gözlüm.. bir çiçek!
Günler gibi, aylar gibi, yıllar gibi..ölecek! ...’’
Ne söylesem, anlamıyor bu çiçek..
Artık sözüm,bir gelmemiş Bahar’ın!
Bilmiyor ki, kış her şeyi biçecek..
Bir tabip üsteğmen ve iki tabip asteğmen, Erzurum- Tekman Yolu’na koyulduk… Kıvrıla kıvrıla Palandöken'e çıkan toprak yolda yükselirken, Ağustos sonunda gördüğümüz rengârenk bahar çiçeklerini hayranlıkla okşuyorduk... Dağın zirvesinde, sağda: bir siyah heyula gibi üzerinde yıllanmış bir toprak yığını Palandöken Tabyaları’nı seyretmeye başladık.. Durduk; bir elin ayası ve beş parmak misali yapılmış tabyaların içine girdik. El ayası mesabesinde karargâh binası, binanın üzerinde kesme taşlarla yapılmış eyvan ve taş avluya, parmaklar gibi dağın çeşitli cephelerine dağılmış dehlizlere ve nakışlı kemerlere daldık gittik…
Loş dehlizler ve avlularda; mazgallarda, geçen “Zaman ve Tarih” gözlerimizi yakan bir küf kokusu ve sükût ise; tenimize değen bir ince soğukluk olsa gerekti... Sükûta dokunmanın, zamanı koklamanın karmakarışık hissiyatı içinde dudaklarımızda bildiğimiz dualar, bir rüyayı yaşarcasına tabyalardan ayrıldık...
Ağaçlarda tek tük sarı yapraklar
Yaz desem, bir tuhaf., güz desem değil!
Ömrüm bir muammayı çözmeden mi, geçecek?
Ben, sana çok yakınım..
Sen, benden çok uzaksın! ...
Giderken her şeyimi,bir bohça gibi götür..
Yalnız, uykularımın çalınmışları; kalsın! ...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!