Kalmamış servetin sökük hırkandan
Rest çekmiş çıkmışsın duyduk fırkandan
Yalandan talandan çalan çırpandan
Bir bir hakkımızı al Muhtar Eşref
O siyasilerin bitmez tafrası
Paslı direklerde kirli ışıklar
Yanıp sönen lamba arsız sevgili
Yolda kümelenmiş sarhoş âşıklar
Kalkmıyor kolları dönmüyor dili
Şehvet acuzesi Pompei gibi
Korkma diye başlıyor söze Milli Marşımız
Güneş bayrağımızdır, çadırımız arşımız
Dört cihet ateş olsa volkan olsa karşımız
Elbet okyanus büyük özden gölden denizden
Korkmuyorum, korkum yok, beyler ağalar sizden
24 Kasım’da bir, gelir akla,
Sonra unutulur kimdir öğretmen.
Mevzuatın imkân verdiği hakla(!)
Üstünde gezilen çimdir öğretmen.
Şatafatlı sözler, yırtığa(!) yama.
Hayat baştanbaşa kurulu tuzak,
Av ise tuzağı düşünce görür.
Dünyaya kapalı gözlerden uzak
İzbe bir köşede A. Öztürk ölür…
Eylül 1996
Bu girift hayatın ne son durağı
Bir türlü dinmiyor yüreğin dağı
Beni benden alır Yörük bozlağı
Hüzzamdan hicazdan rasttan usandım
Nerde adalete güç veren eller
Yokluğun Cehennem, visalin Cennet
Yalarken ruhumu sıtmalı rüzgâr
Gel artık bekletme, haşmetli cinnet
Efkârım derbeder, ruhum tarumar
Yalarken ruhumu sıtmalı rüzgâr
Gönüller kapalı vicdanlar tutuk
Bin ayıbı gizler boş laf boş nutuk
Tepki vermez zehre içi boş kütük
Eğri dal düz baston vermiyor Usta
Törenle verilir çalana nişan
Esrarlı bir sonbahar gök yerde geziniyor
Zorba yıldırımlarla mor hayaller iniyor
Acıyor avuçlarım hayalini kavrarken
Hep derbeder haldeyim havsalamda sen varken
Islaklığa yağmura meydan okuyan kadın
Zikreden zakirler her dem virdinde
Seyreden salikler cemal derdinde
Tüm fani mahlukun hemen ardında
Görülen sen gösteren sen gören sen
Hallac veli katledilen şişlenen
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!