karanlığa saklanmış renkler
ışı umut ışı
öyle açasım var ki çiçekler gibi gözlerimi
bir bıçağın çığlığı akıyor
metalinin keskinliğinden
kan dolu damarlara
ürküyor damar
O kokudur
beni koklayarak hayata bağlayan
Koklayarak sevincini duyarım yaşamanın
Ta içten gelen bir -oh çekmek- tir seni koklamak
Senin kokman
rüzgarın çevirdiği rastgele bir sayfa o
bu yüzden okunmaz
okunsa da anlanamaz
umuttan yalnızlığa atlanmıştır
ilk çarpıntıdan unutuşa
'İnsanlık öldü mü' derken bahsedilen insanlık
Bebeklerin kaçından arta kalabildi ki
Bin yıllarca dolup taşan onca mezarlık
Kaç sevgili insana mezar olabildi ki
Artık çok azaldı denilen o iyi insan
Ekmek kırıntısı taşıyan karıncalar
Uzun gecesi için gölge biriktiren baykuş
Odasında uyuyan çocuklara yorganlarını siper ettiren havlamalar
Kıpırtısız hava
Ağaçlar cıvıltısız
Deniz dalgayı unutmuş
Kayalar gibi susmuş
Güneş en tepede bir buluta takılmış kalmış
Bir çift ayakkabı aldım
Kumaş pantolon altına giyinmek için
Hani şu kösele tabanlı olanlardan
Topuğuna bastıkça küt küt ses çıkaranların
En siyahlarından
Olmak için doğduğum ben değilim ben
Başka bir ben kurulmuş
Saniye saniye tükenen ömrümün üzerine
Başka bir ben
Saniye saniye ömrümü tüketen
Uzaktan bakmanın hiç dinmez sancısı
Göklere yıldız olur
Elimi uzattığım
Kaçırılmış trenlerin sonsuz vagonu vardır
kısa ve öz