ZAMANIN SON ATEŞBAZI-2
Taştan ne öğrendimse onu söyledim
Ağaçtan ne duydumsa onu
Hışır hışır bir ay geçti yaprakların arasından
Kalbime inen sağanakların dilinden söyledim
Bahçıvan
Nasıl yanıtlar ki sorunu, bu yolda hep kaybolan?
F. Attar
Mahşeri kalabalıkların devasa ıssız çöllerindeydik. Sahi nasıl bir şeydi aradığımız; tam olarak bilmiyordu kimse. Aranan insan çoğu zaman boyuyla posuyla, uzun saçları, iri gözleriyle,yani görüntüsel yanlarıyla önem kazanıyordu; sonra ansızın tüm bunların önemsiz olduğu gerçeği düşünülüyordu. Binlerce yıldır, tüm kuşaklar önemsememiş miydi güzelliği ve yakışıklılığı; ama bunlar tek başına, bir insanı sevgili yapmaya yetmezdi, bilinirdi. Neyi arıyorduk biz. Sonra neden her defasında, ellerimiz ayaklarımız kanayarak, mutsuzluklarımızı sırtlayarak gerisin geri döndük, biraz daha çoğalan yalnızlığımıza. Yalnızlığın gecesi yıldızsız oluyordu, aşkın gecesinde yıldızlar bir peri masalının kandilleri. Yalnızlığın gecesinde küflü bir ay, kalbimiz kadar cansız oluyordu; aşkın peri masalında, yârimiz ay oluyordu. Yalnızlık, kimi zaman, işte o elimiz ayağımız kana boyanmış, mutsuzluğumuzu sırımıza vurup döndüğümüzde, yaralı hayvanların ini kadar güvenli bir barınaktı. Belki de hep yalnızdık, anamızdan doğmadan başlayan bir başka dünyaydı orası, bu yüzden, aşkı seçtik yalnızlıklarımızın karanlığından kurtulmak için. İnsan evrenin farkına vardıkça insandı, çoğalıyordu, yalnızlaşıyordu. Bizi bu sonsuz karanlıkta aşktan başka kurtaracak başka ne vardı. Ama her defasında, en yalnız yerimizden incinerek geri döndük, daha da büyüyen karanlığımıza. Sahi, biz ne arıyorduk, ne istiyorduk; hiç tam olarak bilebildik mi bunu.
kuru güneşler alnacında zaman çarmıhlınmış acıya
öyle bir bozkır ki ne desem anlamaz can
karagöz dikenleri deler suskuyu
aşkın en haylaz öğrencisi ben miyim -bir zaman
şiirler kopya çekerdim bakışlarından
yerle bir olmuş kentlerden
uzak otobüs yolculuklarından
baş belâsı gecelerden
Tan yellerinin fiskelerine
Şafak ayazlarının buruk öpüşlerine
Ve çiğ tanelerinin ıslak darbelerine
dayanamayan güller
Fırtınalara kasırgalara
Nasıl Dayansın..
“BELKİ GELMEM..GELEMEM”
Gece sağnağı dövsün ıssız küpeşteleri
Gümüşservilerde kırıldı zaman
Kemanlar tenha kanar salaş meyhanelerde
Rüzgârın Dilinden Gülümser Hâlâ
Onun adı çiçekti ve bulvarlar
Baharla çalkalanırdı o yürüdükçe
Başaklar hışımla çoğaltırdı tanelerini
dinle zamanın yamaçlarını
ayın yankısını dinle suyun kanamasını
umudun sırtı bin şerha
fanusta yankılanan zulum kırbaçlarını dinle
kervanlar konuğu ömrümüzden
yanık ocak taşları söylesin sabrımızı
İnsanlıktan Çıkış
bir alaz göğe inandım
başakların gecede akan hışırtısına bir de
anla beni ayışığı
kentler tükürdüm beton ve çelik soluyan akşamlarda
“kör olasın demiyorum”
zaten körsün sen
kan kusarak ölen kenar mahalleler
aynı kentte sana hesapsız uzak
teneke barakalar
ve kan susan dağlara
Degerli ögretmenim. Yıllar oncesinden Selma Yigitalpten ogrencinizm.Ellerinizden operim.
Bütün şiirleri yüreğinden yakalar insanın, ruhun aynası gibidir. Çok değerli, koca yürekli şair.
Söylenecek ne var ki..Okuyun ve kendi kendinize itiraf edin ustalardan biri olduğunu...