Hergün görev gereği yol üzerindeki yaylalardan geçiyoruz ve yaylalar halâ bomboş.
Eskiden horzum yaylası yaylacılarla dolardı..Genç kızlar genç erkekler caddeleri doldururlardı.
Sen yanma kavruk yüzlüm
Adana sıcağında
Bak yine söyleniyor
Yaylalar yaylalar...
Dalga dalga
Deniz doluyorken içime
Deniz meltemi gibi usulca
Sen geçtin gözlerimden.
Gençliğimizin en delişmen, Yaşama sevdasının en yoğun olduğu yıllardı. Yaşımız henüz on yedi ya var, ya yoktu. Okuldan kalan saatlerimizde, kendimizi Çukurova’nın sıcağından kurtulmak için ya kumlu göle ya da kör kuyunun serin sularına atardık.
Akşamları, yazlık sinemaları ve içeceğimiz gazozları düşünerek bekler, Şan, nur, havuzlu, şükran sinemalarının filim afişlerinden, gideceğimiz filmleri seçerdik. At arabalarının üzerlerinde gezdirilen filim afişleri geçerdi sokaklardan. “Bu Akşam saat yedi ‘de Şan sinemasında "diye Çığırtkanların bağrışları bu gün dahi halâ kulaklarımda çınlar.
Çocuklarının ellerinden tutmuş anneler, babalar, Genç kızlar, delikanlılar ellerinde çekirdek ve patlamış mısırlarla sinemaları doldururlardı. Filmin en duygusal sahnesinde ağlayan çocuk sesleri ve nohutçunun " kimyooon" diye bağrışıyla kendimize gelirdik.
Her filim, bizim için bir aşkın başlangıcı ya da ağlamak için en iyi bir mekân yeri oluverirdi.
Filim sırasındaki ayrılıklara, ölümlere hep beraber üzülür, sevinçlere ve eğlencelere hep beraber eşlik ederdik. Filim bittiğinde evlerimize giderken onlar gibi olmayı ve onlar gibi yaşamayı hayal ederdik.
Kurtuluş günlerinde bütün yazlık sinemalar tamamıyla ücretsiz olurdu. Geceleri sabahlara kadar o sinema senin bu sinema benim diyerekten bütün sinemaları dolaşırdık.
Kıyısında olmalıyım denizin,
Sularına değmeli ayaklarım.
Almalıyım karşıma güneşi
Hadi söyle,
Ben göklerle söyleşirim her vakit,
Rüzgarlarla hasbihaldır dallarım.
Ben yeşilim,kolum kanadım yeşil
Özgürlüğe düşkün bir ormanım.
Kahve çok kalabalıktı.Bir köşedeki
Masada hararetli bir okey oynanıyordu.Masanın etrafında yancı denilen
Bedavacılar vardı.Engin Koca, her oyun sonunda yeniliyor ama okeye devam ediyordu.
Yanındaki arkadaşı Hacı Taş,Engin koca yenilmesin diye sürekli engin kocaya şu taşı at,bu taşı at diye yardım etmeye çalışıyordu.Engin koca, kızgınlıkla ve bir hışımla ayağa fırlayarak Arkadaşı Hacı Taş'a bağırmaya başladı.Arkadaşı Hacı Taş--Ya Engin kardeş ,sen yenilme diye yardım ediyorum."dediysede engin Koca,arkadaşına dönerek,
Henüz çiğ düşmüş
Sabah serinliğinde üzerinize
Bu durum nasıl oluyor böyle
Üşüyor musunuz ne?
içine saklanmış duyguları bilemem
Ben bakışını bilirim senin
Titreyisini sesinin.
Bak bir de sesinin tınısıni
Üşüdü bütün bebekler
Ellerinde annelerin.
Gözlerinde yüz yıllık yalnızlığı,
Çaresiz yılların karamsarlığı var.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!