Böylesine baygın bakışın
Ve gülüşün böylesine uçarı
İnanırsan büyük hata
Kül bile bırakmadan yakışın
ve naçar bırakmak naçarı
hiç uygun değil mevzuata…
Eğer iznin olsaydı, seni,
bulutların gökyüzünü
sardığı gibi sarardım;
kaçsan bile, rüzgarlarla bir olur,
uzak/yakın
diyar diyar arardım.
Bildiğim kadarıyla
Yüz dört element vardı kimya dersinde
Hemen her imtihanda sorulurdu
Cevaplar, tam not alırdım bende
Çok iyi bildiğim bir konu sanıyordum
Dizlerim titriyor, ellerim tutmaz
Ne yaptın da böyle hâllere düştüm?
Varlığın canımı sarmış, uyutmaz
Bir el gerek elden tutan
Yol bilmeyen erler için!
Unutulurmuş unutan
Yolculuk zor körler için!
Akıbetten kurtuluş yok!
Bir kelebek ve bir kalem
Kalemin tehdit,kelebeğin kan adı
Buluttan kanadına
İki kere dokuz yazdı
Neden niçin yazdıysa kalem
İçime alevler saçtı gözlerin
Başıma belâlar açtı gözlerin.
Tutunmak için yalvardım, lâkin
Duymadı hiç benden kaçtı gözlerin.
Yine gölgen düştü gönül perdeme
ve senin gölgen kayıp giden gözlerimden…
petekler varmış balını özleyen
arısına hasret petekler…
balını özlemeyen petek olur mu?
Dal gövdeye mahkum, ben ise ona
Çiçekler meyveye dönmeyi bekler…
Kâlbimdeki yara döndü çıbana
Canımdaki yangın sönmeyi bekler.
Doruklarda duman, içimde sızı
Kabuğumu kıramadım
Hapsoldum kendi içimde.
Düşlerime varamadım
Kırlar taht kurdu saçımda.
Özgürlüğe yelken açtım
Bu arkadaşı tanımıyorum