taş taş üstünde doğuda
taş taş üstünde evler
evlerin üstünde dam yok
evlerin üstünde toprak
ev denilen bir göz oda
içinde kardeş ana baba
ipin kıvrık yapısı
uzanır yaylı esnek
beyaz evler arası
bir kanadı pencerenin
ya açık ya kapalıdır
sevda kapılarını ardına dek aralayıp
sana nasılsın demeye geldim, orda mısın
bir giysi gibi kuşandım yeşilini gözlerinin
bir çivi gibi çakıldım bakışlarına ansızın
delişmenliğinde arsız ve yabanıl hüzünlerin
ve demir ökçe bir şafağın coşkusunda
bir gün timur'u ziyarete gider hoca nasrettin
timur memnun olur, aman hoca der ne iyi ettin
uzun bir hasbihalden sonra merak sarar timuru
acaba nedir hocanın cesaret durumu
hemen nişancılara haber salınır
hoca karşılarına hedef olarak alınır
sana umut desem
umut sen misin
gözlerinde filizlenen
bir demet çiçek mi umut
yoksa umut
ezilen
gözlerim gizem ustası
açılır duru bir sonsuzluğa
açılır eski kapılar gibi
irinleşmiş kötülükleri
kazımak için yüreklerden
ve sedef kakmalı bir bıçağın sustası
biraz kambur durma haluk
boy bir seksen beşe varır korkma
kalorifer yine az yanıyor bermutad
sabahları camları birden açma
felsefeci gülbahar'ı düşlüyor yarı uyanık
ya da felsefesini kuruyor imgesel
her şey gönlümce olsun istiyorum
her şey yerli yerinde
umutlarını hiç uğruna yitirmesin insanlar
olmasın kimse yılgın, kimse kahırlı
eğer ayrılık varsa kaderde
bir limana koşmayalım ağlamaklı
ben onu hiç sevmedim sevmedim
ilk gençlik yıllarının sonsuz heyecanı
pencereden pencereye nice el ettim
ben onu hiç sevmedim sevmedim
dışarıda güneş doğarken her yeni gün için
yaz kokulu yatağımı düzeltirdim usulca
önce ben yaşadım bu kenti sensiz
gözlerini yaşadım istanbul gibi
bir diken üstü tedirginlik kıyısında
sevdası çatlar yarının
bilsem ki ayrıldığımız yerdesin yine
arkamızda kutsal duyguların gizemli yunağı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!