Zehra Okur Şiirleri - Şair Zehra Okur

Zehra Okur

KABEYE GİDEN YOL
[email protected]
Önce hayalimde ki kebeyi anlatmak istiyorum; Gitmedim ama hep gitmek istemişimdir. Kâbe deyince insanın tüyleri ürperiyor. Neden sorarsanız? Acaba bizlerin günahlarını kaldıra bilecek mi yoksa affedecek mi? Kısaca anlatmak istiyorum hep Hayal ettim. Bir gün bende gidebilecek miyim acaba diye kendime hep sorarım.
Gidiyorsun. Bir ömür boyu bir yolculuğa beklemiştin. Belki kalbini oralara gidenlerle birlik yollamıştın. Belki ruhunla tavaf ettin. Şimdi ayakların yerden kesiliyor.belki hep beklediğim bir şeyler içimde fırtınalar estiriyor demiş miydin işte bende öyle oldum.
İncecik ve keskin bir yolculuktan bahsedelim; Her şey niyete bağlı o niyet ki kalbimize düşer düşmez yaşadığımız mekânı güzel güllerle dönüştüre verir.
Fakat bunu yaşayanlar daha iyi bilirler ki, oraları görmek ve oraların kokusunu sineye çekmek her şeye değer. Oralara gidiyorsun bir ömür boyu bu yolculuğu san ki beklemişsin gibi belki kalbin gidenlerle birlik atarcasına heyecanlı ve hüzünlü bir o kadar da sevinçli oluyor.

Devamını Oku
Zehra Okur

KADINLAR GÜNÜ
Kadınlar gününü erkekler bilmiyorsa, onlara bunu göstermek gerek. Kadının bir ana, bir bacı, bir doktor, bir öğretmen yani kısacası kadının bir insan olduğunu kabullenemeyen küçük beyinlere, kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin diyen sefil varlıklara, kadına el kaldırmayı marifet bilen acizlere dur diyelim. Kadın toplumda belli bir yeri olan ve insanca yaşamayı hakeden bir varlıktır. Bunun için mücadele etmek en doğal hakkımızdır.
__gönül isterdiki...tarlada çalışan kadın bir günlüğüne dahi olsa çalışmasın.....

__gönül isterdiki...sinemaya gitti diye bir kadın kardeşi tarafından öldürülmesin...

Devamını Oku
Zehra Okur

KÖLELİK VE ESİRLİK
Çok yıllar önce, kölelik varmış. İlk köleler efendilerinin elinden birer; meta; niteliyi taşıyordu. Ağır işlerde çalıştırılır, gereğinde zevk için bile öldürürlerdi veya çeşitli işkenceler maruz bırakılırlardı. Toplum kavramının kuvvetle bütünleştiği ilk çağlar ile sonraki dönemlerde, köleliğin insanı değil, meta olarak cinsiyet ve niteliklere göre değer taşıyordu. Öncelikle neye dikkat edermişler. Bir kölenin önce
Ağız koklamak, dişleri saymak ve özellikle düztaban olup olmadığına dikkat etmek, bu yakın incelemenin belirgin esaslarını teşkil ederdi esir ve köleler için en büyük şansızlık, düztabanlıktı. Çünkü bu bedensel özürlük, uğursuzluktan sayılırdı. Neden sorarsanız bir kölenin öncelikle vücudunun sağlamlılığın bakarlar o kölenin iyi ve güzel çalışması lazım. Alıcı satın almayı düşünürken, köleyi baştanbaşa incelermiş satıcıda ortalığı kızıştırırmış, köleyi incelmenin sonunda köleye ne kadar fiyatı diye kesilirmiş en azı bir köle ne kadar eder dermişler.(150/250 kuruş arasında bedel biçilirmiş.
Mısır, Roma, Yunan, İran, Arap ve ilhanlı dönemlerinde esirlerin yaşadığı şartlar ağırdı. Ancak Hititler dönemi incelendiğinde, kölelik hayatının çok daha kötü koşullar içerdiğini görüyoruz. O dönemlerde kölelerin ve esirlerin ne ufak hataları bile bağışlanmıyor acımasız cezalara maruz kalıyorlardı.
‘’Eğer bir köle ve yahut bir esir sahibine gücendirirse onu ya öldürülür ya da işkence yaparlarmış, ailesi varsa ailesinin yanında bir köleye ızdırap verirmişler, sakın sizde böyle olmayın,
Amerika’nın keşfinden sonra Afrika ülkelerine kadar giden köleler ve esirler, kadın ve erkek köleleri ve esirleri gemilere doldurmuşlar ve onları Amerika ‘da yüksek fiyatlarla satarmışlar.

Devamını Oku
Zehra Okur

BAYBUTLU ŞEHİDİM
Şehidimiz: İdris KARAKAŞOĞLU anısına ruhu şat olsun.
Sen rahat uyu Bayburtlu şehidim senin gibi nice askerlerimiz nöbet tutuyor. Arkandan gözyaşı akıtıyorlar. Mekânın cennet olsun ALLAHIN iyi kulusun kabrin güllerle donansın has bahçenin güzel yiğidi olasın. Cennetin nurla dolsun, o şehitlik mertebesine ermişsin güzel giysiler giymişsin ALLAHIN nuruyla gelg edilmişsin sen Bayburtlu şehidimsin. Ne mutlu şehidim sana şehitlik şerbetini içmişsin ailenin bir tek yiğidisin.
Sana kurşun sıkan eller kırılsın. Arkandan ağıtlar yakanların duaları kabul olsun. Sen Bayburtlu şehidimsin.
Ey ALLAHIM senin uğruna şehit düşen bu kardeşlerimizi senin güzelliğinle donat, onlara cenneti bağışla onlar ölmedi ölmezler. Şehitlerimizin ruhlarını şad et.
Sen askersin sen vatansın sen bizim şehidiminsin bu vatan bizim bölünmez bir vatansın bir bütünsün sen şehitsin ölmezsin bu vatan bölünmez, bütün şehitler bizim kanımız ve canımız onlarla uyur onlarla kalkarız.

Devamını Oku
Zehra Okur

ALLAH AŞKI
Gönül gözü görmez oldu.
Kalbimize aşk doldu.
Göz neylesin görmeyince.
Gönül söze ne gerek oldu.
ALLAH kuluna sormuşlar sen nesin.

Devamını Oku
Zehra Okur

AİLE VE ÇOCUK
Aile denilince akla gelen ilk şey çocuklarımız, Bizler çocuklarımız için ne yapıyoruz. Toplumda önceden kadınlar, ‘çalışan’ ve ‘ev hanımı’ şeklinde tanımlanırken, günümüzde bu ayrım ortadan kalktı. Bunun yerine ‘çalışan’ ve ‘çalışmayan’ kadın kategorisi kullanılmaya başlandı. Biz de bu kategorilerde yer alan kadınların yanlış algılarını değiştirmeye çalışacağız. Ev hanımı statüsü bugün her iki grubu da kapsar hale geldi. Zira dışarı da işçi veya işveren olan da evin de oturan da aslında evinin hanımı. Fakat kimisi ‘hanım’ kelimesinin büyüsüne fazla kapıldığı için midir bilinmez, eşinin gönlündeki ‘sultan’ makamını unutarak kendisini ev işlerine kaptırıveriyor. Öyle ki, gün kızıl örtüsüne bürünüp uzaklaşırken o, hâlâ bir şeyleri temizleme telaşında oluyor. Çocuğuyla ilgilenmeyi bile çoğu zaman temizlikle eş tutuyor. “Ben iyi ve ilgili bir anneyim. Çocuğumun üstü başı tertemiz! ” cümleleri de buna tanıklık ediyor çoğu zaman. Oysa çalışanıyla çalışmayanıyla bütün ev hanımları bilir ki, ev işi nankördür! Sanki dün bir dolu kimyasal temizlik malzemesi içinde çırpınarak pırıl pırıl yapılan ev orası değildir. Hal böyle olunca bu temizlik fiili her gün aynı şekilde tekrar ediliyor. Ne deterjan kokuları arasında Rahman’ın hediyesi çocuğun kokusu duyulabiliyor ne de banyodaki aynanın lekesi kadar yavruların kalbindeki boşluk düşünülebiliyor. Adeta eşyanın hizmetçisi haline gelen kadın, kendi çocuklarını bile unutuyor. dünyada ikinci plana atamayacağı annelik rolünü unutuveriyor. Ve sonuç ne oluyor: Bir hiç tekrar tekrar hep başa dönüyoruz. Çocuklarımıza vakit ayıramıyoruz. Dikkat ettiğim husus şu sadece iki bayramda çocuklarımıza vakit ayıra biliyoruz.23 Nisan ve 19 Mayıs da sadece ve sadece vakit ayıra biliyoruz. O zaman çocuklarımızın var olduğunu hissedebiliyoruz. Peki neden? Ev işi ve çocuk bakımı yüzünden kendini geliştirmeye fırsat bulamayan kadınların sayısı da az değil. İyi bir evlat yetiştirmek için dahi kitap okumayan, evinin içerisinde bile olsa fikir ya da fiil üretmeyen kadının hanımlığı sadece dört duvar arasında kalıyor. O evde dururken çocuklar okulda, eş ise işi gereği girdiği ortamlarda yeni şeyler öğrenerek kendini geliştiriyor. Fakat eve döndüklerinde bu birikimi aktaracak bir muhatap bulamıyorlar. Bu da zamanla aile içi iletişimsizliğe sebep oluyor. Gerisi acı ama bilindik bir hikâye: Yıllar geçtikçe eşini beğenmemeye başlayan çocuklarını bile görmek istemeyen beyler, annesini, kutsalını küçümseyen evlatlar ve kendine güvenini yitirip amaçsız kalan bir kadın… Acaba ondan mıdır ki, kendilerini hep suçluluk duygusuna kapılıyorlar. Acaba ben çocuk yetiştiremiyor muyum gibi düşüncelere kapılıyorlar. Aile denince akla gelen ilk şey bir yuva kurmak şu bir gerçek ki, yuva kurmakla olmuyor. Eğerki, o ailede çocuk varsa önce nasıl yetiştirebileceğini bilmeli terbiye nasıl verilir. O ailede çocukla nasıl diyoluğa girmelidir. Bunları bilmek lazım, Her şeye sahip olduğu halde mutsuz olan çocuklarda ne gibi eğitim hataları yapıyoruz? Çocuğun asıl ihtiyacı nedir? “Çocuğum için her şeyin en iyisi olsun diyorsanız önce eğitim almamız mı lazım” derken doyumsuz bir çocuk mu yetiştiriyoruz? Bütün bu soruların cevapların da kendimizde de arayalım, sadece bayramlarda aklımıza gelmesinler.
Şahit olduğumuz şu gerçeği gördük,23 Nisan da çocuklarımızın ne kadar neşeli olduğunu ve bir o kadar da sevinçli bir ortam gösterdiklerini gördük Anne ve Babalarının karşısın da çok mutluydular bu dünya onlarındı sanki sadece bayramlarda değil de normal hayat yaşantımızda da çocuklarımızı unutmayalım onlara öğle bir sevgi ve şefkat gösterelim ki, bir ömür boyu mutlu ve mesut olsunlar Anne ve Babadan örnek alsınlar. Bizlerde çocuk olduk. eğerki bizler yaşamadıysak onlara yaşatalım çocukluklarını Bir çiçeği evinizde nasıl sulayıp bakıyorsak solmaması için kendi çocuklarımıza da öğle davranalım sevgimizi eksik etmeyelim.
Zehra Okur

Devamını Oku
Zehra Okur

BU GENÇLER NE YAPIYOR
Sene 2013. Gezi parkını bahane ederek gençlerimizi zehirleyen bu insanların ne yapmaya çalıştıklarına bir anlam veremiyoruz. Sadece seyrederek kendimizi kandırıyoruz. Buna dur diyemiyoruz, ancak seyretmekle yetiniyoruz.
Gençlerin ne yapmak istediğine bizler bir anlam veremiyoruz. Türkiye ye çok zarar verdiler bir gezi parkını bahane ederek ağaçlara, arabalara, evlere, insanlara zarar vererek bir kez daha kendilerini göstermiş oldular! Ne yazık ki, gençlerimizi zehirleyen dış mihrakların oyununu göremiyorlar.
Ah bu gençler yazık ediyorlar kendilerine! Anne ve babaları çocuklarının okumaları için neyleri var neyleri yok harcıyorlar yeter ki, çocukları okusun, hiç mi hiç farkında değiller. Çocuklarının başına gelenlerden; bu gençlik nereye gidiyor, hiç mi sormazlar. Ne yapıyorsunuz, nasılsınız, dersleriniz nasıl? Bunların aileleri yok mu? Taksimde ki olayları bu kadar büyütecek ne vardı. Acaba bunca olayların içine girmek çok mu iyi oldu? Onca insanın canı yandı, zarar gördüler.
Sanırım Türkiye de sadece dört il karışmadı gezi parkı olaylarına: Şırnak, Batman, Ağrı, Bayburt. Bu illerimiz bu tür olaylara izin vermediler tam aksine taş atılan polislerimize gül dağıtarak polislere olan saygılarını bir kez daha göstermiş oldular.
Şu bir gerçek ki, Türkiye’yi bu hale getiren bu insanlar utanacak. Bir geri dönsün baksınlar yaşadıkları bu Türkiye ye ne yapmışlar… Doğrumu yanlışımı yaptıkları… Bir düşünsünler gelecekteki çocuklarımıza da maalesef örnek oldular.

Devamını Oku