Zehra Okur Şiirleri - Şair Zehra Okur

Zehra Okur

TÜRKİYENİN HAYAT ÇİZGİSİ
Gerçekleri görmek, bazen insanın hoşuna gitmese bile bizler kabullenmek zorundayız. Nedendir bilinmiyor. Hep görmememiz gerekenleri görüyoruz. Bayramlar da seyranlarda kavgasız gürültüsüz geçmesini isterken büyük şehirlerde ölümüne kavgalar yapılıyor. Kurban ve Ramazan bayramların da güzel günler geçiyorken 1 Mayıs İşçi Bayramın da yapılan, kavgalar ve çirkin olaylara artık dur demenin zamanı geldiğini düşünüyorum.
Türkiye’nin hayat çizgisi insanların elinde, eğer ki bir güzellik istiyorsak birbirimizi sevelim ve saygı duyalım. 1 Mayıs İşçi Bayramını bahane ederek üç yıldır Türkiye’de yapılan rezalete dur demenin zamanı gelmedi mi? İnanlarımız bazı olayların farkında kimisi rahat ve huzur istiyorken kimisi de kavga ve gürültü istiyor. Bizlere yakışan neyse onu yaşamak… Çirkin olaylara şahit oluyoruz.
Medeniyetten bahsediyorlar. Hangi medeniyet, böyle bir şey var mı? Hiç sanmıyorum. Çünkü bizim vatandaşlarımız bir zamanlarda gezi olaylarını bahane ederek Türkiye’ye zarar verdiler. Ve halen bir şeylerin peşindeler, neyin diye sormayalım? Bu gün bu olanlara dur demedikten sonra hiçbir zaman dur diyemeyiz ancak seyirci kalırız.
Hayat çizgisi dediğimiz, Türkiye’nin hayat damarı, insanlarımızdır. Ne kadar ortak sevdalarımız varken, ne kadar güzel yanlarımız varken, neden kin ve nefret besliyoruz. Birbirimize, hoş ve güzel sözler söylemek dururken… Şimdi anlıyorum her şeyin boş olduğunu. Hep neden? Neden demekten başka bir şey yapamıyoruz. Buda bize soru işareti oluyor. Bu günün yarınını düşünmek istememizsiniz.
Birde pencerenin farklı bir tarafından bakalım. Türkiye’de yaşananları hiç yaşanmamış görelim, gençlerimize işçi bayramının ne olduğunu öğretelim, bu kavgalar bitsin artık.

Devamını Oku
Zehra Okur

UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ TARİHİ ESERLERİMİZ
Bayburt, kuruluşu milattan öncelere dayanan çok eski bir yerleşim merkezidir. Geçmişten gelen bu kültür değerlerimizin gelecek nesillere aktarılması önemlidir. Çünkü kendine has olan bu kültür, Bayburt’u Bayburt yapmaktadır. Kültür ancak kendisini taşıyan insanlarla yaşamaya devam eder. Bu durumda Bayburt’un kültür dokusunu bekleyen iki tehlike vardır. Bunlar; biri Yok olması ikincisi de Yozlaşmasıdır. Kültür özelliklerimizi yok olma ve yozlaşmadan korumak ve gelecek nesillere ulaştırmak için en önemli işlerden biri; kent arşivi ve müzesi kurmaktır. Bayburt arşiv ve müzesi her türlü araştırma yamaları ve öğrenmek için özellikle ‘Genç nesil’ yaşadıkları kentin geçmişini tanımaları ve araştırmaları için önemli bir kurumdur. Çocuklarımızın Bayburt tarihini araştırmaları yaptıklarında kendilerinin bilgilendirilmesine büyük katkı payı olur. Bayburt’ta tarihi eserlerimize artık bir yer verilmesi gerekir. Öncelikle bir müze yapılmasını arz ediyoruz. Bayburt’umuzun tarih kokan bir il olduğunu bile bile bazen kabullenemiyoruz. Sebep belki de cahillikten. Çoğu zaman başka illerde müzelere gittiğimiz de, eskiye dayanan tarihi giyecekler ve eşyaları görüyoruz. Ve tarihi mekânların değer verildiğini fark ediyoruz. Fakat Bayburt’ta bu özelliğe önem verilmiyor. Dikkatimizi çektiği kadarda üzülüyoruz. Neden bizim de tarihi eserlerimize önem verilmiyor ki, çok mu fazla bir şey bekliyoruz acaba? Bayburt sarı taş evleri ve camilerini onarmalarını kültürümüze katmaları gerekirken tam aksine yok olmasını seyrediyoruz.
Birde şöyle düşünelim? Bayburt’ta bir müze düşünelim acaba nasıl bir hayat kavramı olurdu. Mesela Kent müzesi, yüzyıllar boyunca yaşadığımız kentimizde yaşayan insanların hatıralarından oluşur. Büyük dedelerimiz ve ninelerimizin kentimizde nasıl yaşıyorlardı ve hangi kıyafetleri giyiyorlardı? Günlük hayatların da nasıl hayat tarzları olurdu? Hangi aletleri kullanıyorlardı? Yüzyıl önce Bayburt nasıl görünüyordu? Kısaca ziyaretçilerimiz İlimizde ki bu müzeyi gezerek kentimizin geçmişini ve neler yaşandığını daha iyi tanıyacaklarına inanıyorum.
Köy evlerinin artık yavaş yavaş yok olduğunu ve ninelerimizin Bayburt'un özellikle köylerinde çiftçilikle uğraşan bayanların tercih ettiği çar ya da çarşaf olarak bilinen örtüler kullanırdılar. Şimdilerdeyse tamamen eskiden eser kalmamış gibi ayrıca insanlarımızın kullandıkları tahtadan yapılan eşyaların yok olduğunu da ifade ediyorum. Köylerde kullanılan tahta yayıklar, güveçler, tahta kaşıklar, bakır siniler ve bakır bardaklar dahası yok olmaya yüz tutmuş sayamadığım tarihi şeyler. Öyle bir hayal edelim ki; eğer tarih kokan bu ilimizin yok olmasına göz yumarsak bir daha bu dokuyu bulamayız diye düşünüyorum.
Mesela Bayburt’ta en çok hangi eşyalar ve giysiler meşhurdu eskilerde? Annelerimizin örtündüğü ihram, dedelerimizin giydiği şalvarlar, kara lastikler, başlarına örttükleri dokuma kulluklar (Külahlar) , keçe yelekler, bunların hiç biri şu an yok. Unutulmaya yüz tutmuş bu tarihi eserlerimizi yok olmasına izin vermeyelim. Elele verip turistlik bir il olmasını sağlayalım, gelecekteki gençlerimize ve çocuklarımıza bırakacak tarihi miraslarımızı bırakalım. Bizlerinde o günleri unutmadığımızı bilsinler.
Bayburt’un köylerinde ki, kalelerimiz ve eskiye dayanan camilerimize bakım ve onarım gerek, bunuda gereken mevkilere söylememiz lazım, tarihçemize değer verilsin istiyoruz.

Devamını Oku
Zehra Okur

ZİYARETLER
Şehit osman tepesi.
Ziyarettir kendisi.
Bir ziyaret edersen.
Bulursun elbet bir riva’i

Devamını Oku
Zehra Okur

GAZZEDE SAVAŞ
Dünya genelinde dillerde söylenen Gazze’nin savaşı…
Sizce doğrumu ben pek doğru bulmuyorum. Çünkü o kadar zalim oyunlar oynanıyor ki, artık insanın midesi bulanıyor. Buna kim dur diyecek. Nereye kadar devam edecek bu zalimlikler, Allah aşkına ne kadar sus kalacağız. Çoluk çocuk demeden herkesi öldürüyorlar. Artık gazze de insan kalmadı. Bu yıl ramazan Gazze’lilere haram oldu.
Amerika başta olmak üzere bütün ülkeler Filistini ve Gazze’yi yok etme peşindeler. İnsan artık dayanamıyor, her gün ölü sayısı artıyor, özellikle çocukları hedef alıyorlar…Alıyorlar ki, yarın büyüyüpde intikam almasınlar bu ne vicdansızlık Allah’ım bu kadar mı canilik olur. Üç bine yakın çocuk öldürüldü İsrail zaliminin elinden. Kurtulmak mümkün mü acaba? Her gece uykuda veya gündüz camilerdeyken Müslüman din kardeşlerimizi şehit ediyorlar.
Artık insan haber bile dinlemek istemiyor. Buna yürek dayanmıyor çünkü. Hastaneler dolup taşıyor. Birde şimdi hastaneleri bile yerle bir ediyorlar, yaralarını sarmasınlar diye. Kurban olduğum Mevlam Ebabil kuşlarıyla elbet bir gün onlarında başlarından aşağı taşlar yağdıracak. Böyle kalmaz bu dünya hiç kimseye kalmadı ki, onlarada kalsın, sadece buna inanan yok. Ne Nemruda kaldı ne Fravuna.
İsrail Maliye Bakanı Yair Lapid saldırılarının üç hedefi olduğunu açıkladı: Kaçırılan üç yerleşimci gencin bulunması, Hamasin yok edilmesi ve Filistin’in ulusal birlik hükümetinin kurulmasını engellemek.

Devamını Oku
Zehra Okur

KAR
Memleketim de 20 yılın üstüne öğle bir kar yağdı ki .Bir metreyi buldu yollar izler kapandı Ben ve eşim kızım memleketten çıktığımızda hiç bir şey yoktu fakat şimdi ise memlekete dönemiyoruz. Yollarımız kapandı ülkemizin hemen hemen her yerinde karla kapandı. Özellikle doğu tarafı vatandaşlar mahsur kaldı yollarda Allah'ım devletimize zeval vermesin şuan yollarda kar nedeniyle kapalı olan yollarımız ekipler tarafından açılmak üzere olduğunu biliyoruz. İnşallah yakın zamanında memleketime dönmeği düşünüyorum ben böyle kar görmedim. Kış deyince çocukluğumuz aklımıza geliyor ne günler geçirdik kızaklarla kayardık 20 yıl doğru dürüst kar yağmadı göresimiştik şimdi çocuklar bayram ediyor Bayburt. Erzurum. Ardahan. Kars. Van. en çok buralarda kar yağışı oldu hayvanlar donarak ölüyor hem kar hem soğuk vatandaşlarımızı zor durumda bıraktı Batı tarafında kar yağmazken doğu tarafında kar kış çoğaldı. Allah'ım kar isteyenlere de nasip etsin inşallah bizler yeterince kara doyduk ülkemizin karada yağmura da ihtiyacı var Allah'ım kuruluk da göstermesin.

Devamını Oku
Zehra Okur

KÖYLERİMİZİDEKİ DÜĞÜNLER VE GÜZELLİKLER
İyi günde kötü günde, hep elbirliği ve gönül birliği ile köylerde yaşamış ve yaşanmış olan geleneklerimiz, göreneklerimiz bizim özümüz ve öz kültürel değerlerimizdir. Bugün, neredeyse tamamen unutulmaya yüz tutmuş olan gelenek ve göreneklerimizi, bizler yeniden günümüze taşıyarak, o güzel değerlerimize sahip çıkmalı ve miras aldığımız bu değerleri korumayı da ayrıca görev bilmeliyiz.
Ancak her gelenek ve görenek gibi zamana ve değişime yenik düşmüştür. Kalan izlerde de her geçen gün biraz daha silinmekte ve otantik özelliğini yitirmektedir. Oysaki binlerce yılda oluşmuş bu güzellik ve zenginliği gelecek kuşaklara aktarmak, en önemli yaşam zenginliklerimizden biri olacaktır. Neden yaşamayalım ki, ya da yaptırmayalım; bir düşünün paytonla gelin götürmek, hey gidi günler hey!
Köyüm dedik. Temiz havası, suyu ve yeşilliği çok güzel bir köyde yaşamak varken neden şehir? Köylerimizde ikamet eden halkımız ve akrabalarımız dışında değişik illerde ikamet etmekte olan insanlarımızda mevcuttur. Bunlar yaşamlarını ve kışlık yiyeceklerini sağlamak ve sezonluk çalışmalardan dolayı belli tarihlerde köylerinde ikamet etmektedirler. Genellikle yaz mevsimlerinde köylerimize dışardan gelen köylülerimizin sayesinde daha da hareketli günlerimiz geçiyor.
Köy diyince akla en çok ne geliyor? Buram buram kokan o güzel çiçeklerimi, derelerin su seslerimi, kuşların ince seslerimi, çocukların seslerimi; sizce hangisi? Müthiş güzellikler oluyor değil mi. Âmâ artık şimdi ki, gençlik bunları istemiyor. En çok istedikleri hayat; dokularından uzakta, yabancı kültürlerin içerisinde hatta buna kültürde diyemeyiz, karma karışık kültürlerin neticesinde harmanlaşmış bir takım toplulukları tercih ediyorlar. Fakat birazda aile fertlerinin istemesiyle olacak; gençlere, ‘bakın burası bizim köyümüzdür, burada bizler yaşadık, bizler büyüdük, bizlerin çocuklukları buralarda geçti. Burası bizim köyümüzdür. İyi kötü anılarımız oldu.’ Demedik. Dedikse de tesiri olmadı.
Bir insan başından geçen güzel anılarını çocuklarına anlatmaz mı? Anlattığı zaman, o çocuk ailesinin kendi köyünde;’ Güzel anıları olmuş. Güzel günler yaşamış ben niye yaşamıyım’ der ve en büyük hayali babasın ve annesinin yaşadığı köyünü görmek ister. Tıpkı eskilerde ninelerimiz kendi öz geçmişlerini hikâye ederek anlattıkları gibi. Bizlerde dinlerdik fakat hepsini anlatmazdılar. ‘Arkası yarını’ bilirimsiniz, onun gibi bir şeydi, yarım bırakırlardı. Ertesi günü anlatırlardı. Acaba hikâyenin sonu nasıl olacak diye merakla beklerdik. Şimdilerdeyse artık böyle hikâyeler anlatılmıyor!

Devamını Oku
Zehra Okur

Misafir Bekliyorum


Bugün yemeğe misafir bekliyorum ama nedense,
Zamanını konuşmadık bana gelecek olan misafirle,
Öğlen yemeği mi olacaktı akşam mı, bilemiyorum,

Devamını Oku
Zehra Okur


ORGAN NAKLİ
Organ nakli nedir? Böbrek, Kalp kapağı, Karaciğer, Kornea, Kalp, Kemik, Akciğer, Kemik iliği, Pankreas, Deri, İnce bağırsak, Organ nakli bu saydığımız uzuvlarımızdan yapılıyor.
Kimlerden alınır. Kadavradan. Canlıdan. Organ nakli yapılır.
Mesela Beyin ölümü gelişmiş hastaların organları bağışlandığı takdirde bunlar kadavra donör olarak tanımlanmaktadır. Ve bu kişilerden çoğunlukla alınır, alınan kadavralardan eğer ki, bir hasta ve hasta yakını organ bağışı yapmışsa o zaman daha kolay nakil yapılıyor. Bir başka nakil bekleyen hastalara şunu söylemek gerek. Karaciğer ve böbrek en çok kimler den alınıyor. Onu izah edelim. Organ nakli gereken hastanın eşi veya yakın akrabaları doku, kan grubu vb. uyum mevcut ise organ bağışında bulunabilmektedir. Sadece böbrek ve karaciğer nakli canlıdan yapılabilmektedir.
Bir dokunun aynı kişinin bir bölgesinden alınıp başka bir bölgesine nakledilmesidir. Bazen bu fazlalık olan doku, dejenere olabilen doku ya da bir başka bölgede daha çok gerekli olan doku ile yapılabilir.

Devamını Oku
Zehra Okur

Şiirler Beni Yassın

Kayıp oluyorum artık ben sessizce
Anlamsız boş geliyor bana hayat
Rüyalarım bile artık bomboş kalıyor.
Habersizce çekip gitmek istiyorum.

Devamını Oku
Zehra Okur

SOSYAL SİKORTA
1976’Da Ülkemiz için ilk sosyal yardım konusu sayılabilecek olan ve yalnızca çalışmayacak durumda olan yaşlı, malul ve sakat kategorilerini kapsamına alan 2022 sayılı yasa ile kimsesiz yoksul yaşlılara yardım yapılması ön görülmüştür. Bu uygulama; 65 yaşını doldurmuş yoksul vatandaşlarla özürlü olup, sosyal güvenlik kuruluşlarının her hangi birisinden bir gelir veya aylık hakkından yararlanmayan; nafaka bağlanmamış veya bağlanması mümkün olmayan; mahkeme kararıyla veya doğrudan doğruya kanunla bağlanmış her hangi bir devamlı gelire sahip bulunmayan yaşlılara gelir temin etmek amacıyla başlamıştır.
1977 Yılında 2022 kapsamında gelir yardımları asgari ücretin yaklaşık yarısı düzeyinde iken, daha sonra ki yıllarda bu oran sürekli olarak düşürülmüştür. Bu yasa kapsamında yardım alanların sayısı 1980 yılında 500 bin civarında iken,2004 yılında 1 milyon üzerine çıkmıştır(
Sosyal Hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu (2828,1983): yoksulluk içinde olup da temel ihtiyaçlarını karşılamayan kişilere kaynaklarının el verdiyi ölçüde parasal ve aynı sosyal yardımlarının sağlanması hükmünü getirmiştir. Aynı kanuna dayalı olarak çıkarılan aynı ve nakdi yardım yönetmeliği (192355,1986) korunmaya muhtaç çocukların ailelerine, doğal afetler nedeniyle yoksulluğa düşenlere, hastalık veya kaza nedeniyle ailesini geçindiremeyecek duruma düşenlere, maddi sıkıntı nedeniyle eğitimine devam etmeyecek çocuklara ekonomik yardım yapılmasını öngörür. Kurum bu amaçla yoksul kişi ve aileleri bulmak, ihtiyaç durumlarını belirtmek ve gerekli yardımı sağlamakla görevlendirilmiştir. Kurumun çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları ve huzur evlerinde verdiği hizmetler sosyal yardımın hizmet şeklinde verilişi olarak düşünülmektedir.
Tüm yoksullar yönelik geniş kapsamlı olarak geliştirilen ilk kamusal yardım programı 1986 yılında kabul edilen 3294 sayılı kanunla oluşturulmuştur. Sözü geçen kanunla Başbakanlığa bağlı olarak kurulan sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik fonu (SYDTF) nun amacı”fakr-u zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile her ne suretle olursa olsun. Yardım yapılacağı kanaatine varılmıştır. Fonda toplanan kaynakların ihtiyaç sahiplerine sosyal dayanışma ve yardımlaşma vakıfları aracılığıyla yapılacak incelemeler sunucuyla dağıtılması ön görülmektedir.
Bu zamanda hiç kimse mağdur kalmayacaktır. Fakirlerin ve yoksulların maddi veya medeni halini düşünmek gerek, ama şu bir gerçek ki sosyal sigorta da çalışanlar birçok şeyi zorlaştırıyorlar. Özellikle yatakta yatamayan hastalara ya rapor istiyorlar ya da işi yokuşa sürüyorlar. Belki o insanın hastalığı içerdeyse,(misal lösemili veyahut karaciğer, sarılık,) gibi hastalık taşıyan vatandaşlarımız var. Bunlara bakım parsının hemen verilmesi gerekirken birde zora koşturuyorlar. Özellik bunlara tanınmasını sağlamak gerek.

Devamını Oku