EBRU
İstanbul güzeli, nar bakışlım.
O bir güzellik korusu, yeşim taşı.
Göz nurunun ebrusu.
Ebru hep suya muhtaç.
Sevgiye muhtaçtır.
AHMETİ ZENCANİ TÜRBESİ
[email protected]
Ahi Emir Ahmet, i Zen cani Hazretleri’nin Bayburt İli Merkez İlçesine bağlı Mutlu köyünde bulunan Hüsnü okur dan dinlediğimize göre;
Ahi, Emir, Ahmet. i Zen cani Hazretleri’nin dedeleri Buhar’dan Bayburt’a gelmişlerdir. Bir ceylan derisi üzerine yazılı olan ilk silsile namelerinin de seferberlik nedeniyle yitirilmiş olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Yine söz konusu ailede bulunan belgelerden öğrendiğimize göre: Ahi Emir Ahmet, i Zen cani Hazretleri’nin adı tam olarak şöyle geçmektedir: “Ahi Emir Muhammed bin Ahi Emir Ahmet, i Zen cani El Baybur, di Hazretleri...” Hicri 716 (Miladi 24 Nisan1316 günü) Çelebi Celaleddin Arif ile Bayburt’a gelen Ahmet Eflaki’nin “ Ariflerin Menkıbeleri” adlı eserinden anladığımıza göre bu dönemde Ahi Emir Ahmet,i Zen cani El Bayburt,di Hazretleri’nin bölgedeki tüm Ahilerin (Belki tüm halkın) Başkanı (Emiri) olduğu, manevi yönden Mevlana Hazretleri’ne olan bağı nedeniyle de O’nun Doğu’daki temsilcisi olduğu,yani Mevlana ile aynı dönemde:Ahilikle Mevleviliğin birlikteliğinin de gerçekleştiği bir il durumunda idi Bayburt.
Ahi Emir Ahmet, i Zen cani Zaviyesi.
Ahi Emir Ahmet, i Zen cani Hazretleri’nin adını taşıyan Zaviyesi, şimdiki Kadı zade Mahallesi,(Eski Kız Sanat Okulu’nun bir dönemler kirada bulunduğu) Endüstri Çarşısı’nın Kuzey kesimindeki yerde bulunmaktaydı.
ANNEM
Gençliğin çok güzel dediler annem
Saçların beline dökülür annem
Boyun selvi gibi bilirim annem
Yeşil gözlerini özledim annem
Duruşun Osmanlı yakışır annem
BİR KADIN BİR HAYAT
29.07.1960 Yılında dünyaya geldim. Her çocukluk gibi düşe kalka büyüdüm iki kaza geçirdim. Birinde balkondan düştüm. ALLAH’A şükür bir şey olmadı. İkin cinside ayağıma dökülen kıskın yağ oldu. Yanık kemiğe işlemiş dediler, ayağımın kesilebileceğini söylediler. Annem razı olmadı. iyikide olmamış iki yıl sonra düzeldim.
İlkokulu cumhuriyet ilkokulunda okudum okumayı çok istiyordum. Ama abim sağ olsun razı olmadı, diplomamı sakladı hayallerim boşa çıktı. Hâlbuki hemşire olmayı ne çok istiyordum. Neyse ki endüstri meslek lisesin de akşam sanat okuluna kayıt oldum. İki yıl sonra bitirdim. Daha sonra eve tepildim ailemle iyi anlaşıyordum abimle arkadaş gibiydik sırdaşımdı taki nişanlan kadar tabi’i ki abim ve ailemin isteğiyle oldu. Sonra abim yüzüğü atmamı söyledi. Bende atmayınca bana kızdı. Ve beni kardeşlikten reddetti.
O abim gitti yerine başkası geldi. Keşke abimin sözünü dinleseydim. Atsaymışım yüzüğü, Hayatımın zehir dolu yılları başladı. Sanki yüzük değil de lanet halkası takmıştım. Parmağıma aileler arasında anlaşmazlık başlamıştı. Sonunda beni kaçırdılar. Yedi yıl küs kaldılar. Gelinlik giymeği o kadar çok istemiştim ki, maalesef giydirmediler. Hala hayatımda bir eksiklik var. Gibi… Ayda veya kırk günde bir iznim vardı. Ailemi görmeye O da burnumdan getiriyorlardı. Evliliğimin üçüncü günü ilk dayağımı yedim annesinin şikâyetiyle sonrada elini öptürdü. Ailemden şikâyet duymayacağım dedi. Haklıda olsam konuşma ve savunma hakkım yoktu. Hakkımı savunmaya kalksam sonum dayak oluyordu.
Evliliğimin birinci yılında bir kızım oldu.(1980) kızımın doğumu elimi ayağımı bağladı. Kızım için her şeye katlandım.(1983) yılında ikinci kızım dünyaya geldi. Yavrum kız diye adını bile koymadılar. On beş gün sonra kayın babam geldi. Kızımı sevdi annesinin ismini verdi.(1986) yılında oğlum dünyaya geldi. Yemekler verildi mevlitler okundu. Oğlum olmasaydı yeminle oğlunu evlendireceğini söyledi. Kayın validem, neyseki oğlum oldu. Eşimde biraz deyişdi. Biraz da olsa evimize huzur gelmişti.(ALLAH için açlık susuzluk çekmedik) her şeyin iyisini yapardı. Ama kusur istemezdi. Hatayı kabul etmezdi evde terör estirirdi.
Dördüncü çocuğum(1981) de dünyaya geldi. Oda erkekti ismini eşim koymuştu.(1995) de bir kızım daha doğdu. Hayatımız rayına oturmuştu. O benden memnun bende ondan memnumdum çok güzel günlerimiz başladı. Her şey dört dörtlüktü, yememiz içmemiz sohbetimiz gezmelerimiz evde çocuklarla şakalaşmamız… ALLAH’A çok şükür dedim. Ama eşimin hayatında başka bir kadın olduğunu öğrendim tezgâhlarıyla aşk yaşıyorlarmış üç yıl sonra ortaya çıktı. Küçük kızım üç aylıkken kendi aralarında imam nikâhı evlenmişler. Günlüklerini okuduğumda şok oldum. Tatil fotoğrafların elime geçti. Zoruma giden onların üç yılda yaşadıklarını ben yirmi yılda bir gün görmemiştim, ömrüm çocuk büyütüp iş yapmakla geçti. Evliliğimin altı ayın ala gerini at gitsin.
BENİM ANNEM
Anne gönül ilacı başımın tacı.
Gül kokan anneciyim.
Beni emekle büyüten sensin,
Sardın kollarınla beni anneciğim.
Bütün sevgim seninle.
DUA [email protected]
Dua, ALLAH’a karşı hem büyük bir görev hem de bizim ebedi hayatımızı kurtaracak büyük bir vesiledir.
Dua, Biz Müslümanların en büyük anahtarıdır.
ALLAH’ ile insanlar arasında büyük bir anahtardır. Bizleri yaratan büyük Mevla her şeyi o bilen her şeyi o yaratan her şeye kadir olan Dünyayı yaratan ve bizlere doğruyu öğreten Müslüman âleminin doğruluktan yanlışa sapmaması için yardım edendir.
Dua istemek demektir. Aç bir kimsenin ALLAH’a ellerini semaya kaldırarak ALLAH’ım sen bizlerin aç ve susuz koyma hiç kimseye bizleri muhtaç etme sen bizleri yaratan ve var edensin.
‘’Eve girerken’’ ihlâs ‘’süresini okuyan, fakirlik görmez.’’sıkıntıya düşen ve borçlanan kimse (1000) kere ‘’lahavle vela güvvete illa billahil aliyyül azim’’derse borçlarından ve sıkıntılarından kurtulur. Ve Bu dünya kuranı kerim üzerine kurulmuştur.
KÖLELİK VE ESİRLİK
Çok yıllar önce, kölelik varmış. İlk köleler efendilerinin elinden birer; meta; niteliyi taşıyordu. Ağır işlerde çalıştırılır, gereğinde zevk için bile öldürürlerdi veya çeşitli işkenceler maruz bırakılırlardı. Toplum kavramının kuvvetle bütünleştiği ilk çağlar ile sonraki dönemlerde, köleliğin insanı değil, meta olarak cinsiyet ve niteliklere göre değer taşıyordu. Öncelikle neye dikkat edermişler. Bir kölenin önce
Ağız koklamak, dişleri saymak ve özellikle düztaban olup olmadığına dikkat etmek, bu yakın incelemenin belirgin esaslarını teşkil ederdi esir ve köleler için en büyük şansızlık, düztabanlıktı. Çünkü bu bedensel özürlük, uğursuzluktan sayılırdı. Neden sorarsanız bir kölenin öncelikle vücudunun sağlamlılığın bakarlar o kölenin iyi ve güzel çalışması lazım. Alıcı satın almayı düşünürken, köleyi baştanbaşa incelermiş satıcıda ortalığı kızıştırırmış, köleyi incelmenin sonunda köleye ne kadar fiyatı diye kesilirmiş en azı bir köle ne kadar eder dermişler.(150/250 kuruş arasında bedel biçilirmiş.
Mısır, Roma, Yunan, İran, Arap ve ilhanlı dönemlerinde esirlerin yaşadığı şartlar ağırdı. Ancak Hititler dönemi incelendiğinde, kölelik hayatının çok daha kötü koşullar içerdiğini görüyoruz. O dönemlerde kölelerin ve esirlerin ne ufak hataları bile bağışlanmıyor acımasız cezalara maruz kalıyorlardı.
‘’Eğer bir köle ve yahut bir esir sahibine gücendirirse onu ya öldürülür ya da işkence yaparlarmış, ailesi varsa ailesinin yanında bir köleye ızdırap verirmişler, sakın sizde böyle olmayın,
Amerika’nın keşfinden sonra Afrika ülkelerine kadar giden köleler ve esirler, kadın ve erkek köleleri ve esirleri gemilere doldurmuşlar ve onları Amerika ‘da yüksek fiyatlarla satarmışlar.
İHANET derinduygular28hotmail.com
Bazen sevdiklerimiz, tarafından ihanete uğrarız, nedenini bilmeden sormaya bile dilimiz varmıyor. Niye? Hep sorarız kendimize; neden biz kadınlar sevdiklerimiz tarafından ihanete uğruyoruz? Bu gün Türkiye de çok oluyor. Kadınlarımıza saygı kalmadı artık, Peygamber efendimiz buyurmuş ki:“biz kadınları, birer gül olarak veriyoruz onlara iyi bakın onların değerini bilin” ama nerden bulalım değer bileni… Eskide kalmış. Eskiden büyüklerimiz; kızlarını ve oğullarını evlendirdikleri zaman birbirlerini görmeden evlendirirmişler daha çok değerleri bilinirmiş. Şimdiyse gelin görün ki ihanete uğramak biz kadınların sanırım alın yazısı. Bazen sevdiklerimizin bize karşı daha çok anlayış göstermelerini bekliyoruz çok mu şey istiyoruz acaba, sanmıyorum hele hele çok sevdiğiniz eşiniz tarafından ihanete uğradıysanız veya daha çok sevdiğiniz insanlar tarafından olursa bu ölümden beter. Niye diye sorarsanız? Bir erkek eğer eşini anlamıyorsa orda suç kimin? O kadının mı acaba? Hayır, ben öyle düşünmüyorum. Mutlaka ortada yanlış anlamalar oluyor. Buda büyük sıkıntıya yol açıyor. Gel gör ki işte bizi anlamak istemediklerinden kaynaklaşıyor, hep bunlar.
Bazen hep sorarız böyle yaşamak zorunda mıyız? Bizlerin derdini dinlemektense başkalarının derdine ortak olmayı düşünüyorlar. Onların dert hocaları oluyorlar. Sanki onların dertlerine derman oluyorlarmış gibi kendileriyle gurur duyuyorlar. Ben bunu anlamıyorum. Erkek dediğin ailesiyle birlikte vakit geçirir. Eviyle ilgilenir, başkalarıyla değil. Fakat bizim Türk erkekleri gelin görün ki daha çok başkalarıyla ilgilenmekten, eşlerine ve çocuklarına vakit bulamıyorlar. Bu da kadınlarımızı hırpalıyor der demez.
Bu böyle olmamalı bizim kadınlarımız da erkekler gibi o zaman özgür yaşamalı. Bakalım nasıl dayanabiliyorlar mı, işte o zaman biz kadınları anlamak zorun olacaklar. Bir kadın sevdiği eşi tarafından ihanete uğrarsa nasıl olmasını bekliyorlar acaba ben merak ediyorum. Bu gün kendi memleketimde bile ihanete uğrayan hanımlar var. Maalesef onlara yardım edemiyoruz. Kaderlerine bırakıyoruz.
Bir erkek nasıl olmalı? Ailesine ve çocuklarına saygı duymalı, onların kalplerini kırmamalı, her zaman onların yanında olmalı, onları anlamalı ailesi dururken başkalarıyla ilgilenmemeli hep onlara destek vermeli hele çocukları okuyorsa derslerine yardımcı olmalı, bunları bir baba eğer yaparsa o babanın mükâfatı daha büyük olur.
KADINLARIMIZ
8 Mart Dünya Kadınlar günü kutlu olsun.
Önce insan olmanın en temel unsurudur kadın olmak,Onlara değer vermek,Onları sevmek, Ve onları bir gül misali kuklamak gerek.çoğu zaman değil her zaman her gözün nuru hayatın can damarıdır. Insanlığın devamı için olmasza olmazdır.
En büyük dertlerin dertlisi en büyük mutlulukların ardındaki kahramandır.kadınlarımızın bir çok zorluklara göyüs gerdiklerini hepimiz biliyoruz. Onlar için,kimseye zarar vermeden onların birer gül demeti olduğunu bilmek lazım
Kadınları hor görmemek gerek çalışma hakkı verilsin onlarında çocukları için bir şeyler yaptıklarını bilmeleri gerek eskiden Büyüklerimiz tarlada capanda çalışır çocuklarının karınlarını doyururmuşlar. Ama şimdi bunlar artık yok bir çok şey zorlandı neymiş erkekler çalışıp ailelerini bakmak zorunda diyorlar ben bu fikire karşıyım kadında evine bakmanın sorumluluğunu almak zorunda para kolay kazanılmıyor. Bunu bilmeleri lazım bu gün Türkiyede,100/40 çalışıyor kadınlarımızın evde oturup çocuk büyütmek marifet deyil o çocuğun geleceğini sağlamak bir yerlere getirmek gerek bunuda sadece baba deyil anneninde rolu olması lazım.
Fakat şuna şahit oldum bir çok kadınlarımız eşlerinden de dayak yiyorlar nedenide kadınlarımızında çalışmak istemeleri bu yüzden dayak yiyorlar bu çok yanlış bir erkek eşine tokat atarsa o tokatın bir gün kendisinede döneceyini bilmesi gerek kanunen artık yasak kadın dövmek ama bunu kim anlayacak ya dilleriyle döverler ya elleriyle buna artık dur demek gerek,kadınlarımızı korumamız lazım hele bilgisi olmayan kadınlarımız daha çok dayak yiyorlar.onlar için artık bu devletin bir şeyler yapmasını istiyoruz.
TARHANA [email protected]
Hani o eski yemeklerimiz. Bir zamanlar tarhana çorbası vardı. Elde yapılan tertemiz o kadar nefistir ki tadına doyum olmaz. Büyüklerimizin yemeklerini artık göresir olduk. Şimdiyse her şey hazır hastalıklarda çoğaldı. Hani diyorum bir güzel tarhana çorbası olsa da yesek nasıl olurdu.
Artık lokantalarımızda bile hazır yapıyorlar. Nerde kaldı. Elde yapılanlar, hani lokantaya gitsek çoğunluk hep hazır çorba o eski tarhanaları kurutup güneşin altın da sonrada kışın tandırda pişirip sıcak sıcak içmek varken hani diyorum gelin tekrar eskilere geri dönelim sağlıklı yaşayalım keloğlanın filimin de ki gibi padişahın kızını tarhana çorbasıyla iyileştirmişti.
Bizlerde hastalarımızı niye elde yapılan çorbalarla iyileştirmeyelim ki;
Bakın tarhana dedik ama daha çok elde yapılan çorbalarımız var.(ayranlı çorbası, mercimek çorbası, tarhana çorbası, kavut çorbası, herle çorbası, ezo gelin çorbası, yavan çorbası, fasulye çorbası, bulgur çorbası, kesme çorbası, soğan çorbası, işkembe çorbası, paça çorbası, evet aklıma gelenleri yazdım. Bunları çoğu elde yapılan çorbalar hazır sayılmaz ama hani şimdi bunlar olsaydı diyorum ama yoktur.
Her memleketin bir soğan doğraması vardır. Bizim buralarda işte elde yapılan çorbalarımız ve yemeklerimiz de bunlar.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!