Seninle tanışalı dört yıl oldu
Sen boşlukta, ben boşlukta
Sen mutsuz, ben bahtsız
Ben sana
sen bana takıldın
Bu yorgun duygular
Bizim köyün yaylasına çıkınca engebeli düz meraları görmek mümkün. Ama bu mera kır kıraç, toz toprak, çayın akıntısı, sazlık kamışların kurumuş, rüzgarın cesaretinden serçelere yuva olmuş dalgalı dalgalanır rüzgar estikçe söğüt dalları bir birine kenetlenir. İki sevdalı aşıklar gibi sarılırlar bir birlerine… Kırılmamak için yaprakları savrulur. Çayın yoluyla İmran’ın aşağılarındaki köyler dere olduğundan zamanın, hoyratlı suyun akışından, birikiminden insanlarımız yerleşim bölgesi olarak seçmişler. Anılarını, çocukluklarını, tozun toprağın, dağın taşın, yamaçların boz kırların, kır kokusuna vermişler. Bir gün olur, hatıralarını o kokuda çekmek isteyeceklerdir. Kim istemez ki yaşadığı yerin çocukluğundaki gibi kalmasını, kalıpta çocuklarına; işte benim köyüm diye göstermesini… Zaman aktıkça çaylar, pınarlar, pınarın gözünden çıkan sular, çoğalıp coştukça, birçok kanaldan akıp derya oldukça, ilgisini çekmiş yönetenler toplanmışlar. Bu su boşa akıyor… Akmasını engellemek gerek. Bunun için geniş kapsamlı araştırma adına, baraj denen baraj yapılmasına karar vermişler. 1998’de doyduk köyün halkına ve çevre köye haber salmışlar. Vatandaş işini gücünü bırakmış, kürsüde konuşan adama kulak vermiş, alkışlar arasında havaya uçan balonlar, belli süre içinde gökyüzünde patlayıvermiş… Tıpkı söz verilen sözler gibi aradan yılar geçmiş, ilk gün heyecanını yerini soğuk rüzgâra bırakmış, nasip kısmet olmamıştı. Gidip görmek ta ki geçen yılın temmuz ayına kadar köyümüz yakın olduğundan doyduk köyüne. Gidip görmeli yerinde diye, kalkıp gittim doyduk köyüne… Kıvrımlı yolu var, çölde yılan sürünerek yol yapar ya, onun gibi kıvrım, kıvrım aylı köyünü geçince doyduk köyüne varılıyor. Seni tepe karşılıyor köyün girişinde… Kavak ağaçları, basma evler, çatısız çatılmamış evler, kapısın önünde bahçesi havlu içine alınmış, sayı taşlarıyla örülü yoluna çakıl taşlar dökülmüş, asfaltlanmamış üzüm bağları oldukça uzak köye. Traktörle mümkün, ancak oraya gitmek, zamanında insanlarımızın çileli, çilekeş, zorlu, çetin yürüdükleri yer baktıkça, nerden nereye geldik diyorum. Değişen yinede pek bir şey yok. Çile aynı çile yoksulluk aynı, kaderi ayna yapmışlar. Aynaya bakıp, bakıp kekil taramışlar. Barajın yapıldığı yere az kalmıştı. Altımda babamdan aldığım Toros markalı araba vardı. İşçilerin kaldıkları saç barakalar ilk göze çarpandı. Girişte işte kullandıkları demir yığınları vardı. Paslanmış, pas tutmuş, çoğununda rüzgâr almış, savurmuş, çevreye derenin içinde yol yapılmıştı. İki dereyi köprü gibi bağlıyordu. Kanal vardı… Betondan geniş ağızlı, önünde de kapak. Demek ki su geldiği zaman bu kanallardan akıp dolacaktı. Meralar suyun altında kalacaktı. Ne hayaller kurulmuştu. Bu baraj bitince, çevresinde topraklar verimli olacak, göç engellenecek, işsiz insanlarımıza iş imkânı doğacaktı. Su demek, hayat demekti. Su demek, çevrenin yeşermesi demekti. Bunların hiç biri olmadı. Olması içinde çaba harcanmadı. Demir yığını ve dökülen betondan başka bir şey yapılmamıştı. Tepelerin gediklerine taş döşemişlerdi. Göze çarpan bunlardı. Biriken suyunun içinde yeşil kamışlar, sazlıklar, otlar vardı.Kurbağa seslerini duyabiliyordum. İleride tarlanın içinde gözüme bir şey takılmıştı. Kartal uçuyor, konuyor, durmadan daireler çiziyordu. İyice merak eder olmuştum biraz daha yaklaştım. Pençelerini yapıştırmış yılana, yılan ona saldırıyor. O pençesiyle yılanı pençeliyordu. Baya bir aralarında çekişmeli sahne olmuştu.Mağlup olan yılandı. Kartal pençesine dolanan yılanı gagasıyla parçalara ayırtarak afiyetle, iştahla midesine indiriyordu indirmesine de, bizim politikacılarda baraj yapılırken halktan aldıkları topraklara oldukça yüklü para ödediler. Bunu halkımız afiyetle yedi. Barajda yapılmayınca topraklarını geri ekip biçiverdiler. Ortada değişen neydi? Satan memnun ya alan?
Bir bakalım proje için nerde, nasıl bir harcama yapılmış? Projeye 2000 yılı için 1,5 trilyon TL ödenek talep edilmiş ve 700 milyar TL verilmiştir. Bu ödeneğin de 413,7 milyar TL.'si baraj inşaatına ayrılmıştır.
İlçede göl bulunmayıp, Doyduk Köyü'nde inşaatına 1998 yılında başlanan Doyduk Barajı inşaatı devam etmektedir deniyor.
Doyduk Barajı: Doyduk projesinin su kaynağı olan Doyduk Barajında depolanacak 40 milyon m3 sudan 2832 hektarlık alana sulama hizmeti götürülmesi planlanmış olup, Doyduk Barajı 8.12.1997 tarihinde ihale edilmiş ve 8.12.1998 tarihinde işe başlanılmıştır. Söz konusu işte ocak ulaşım yolu ve kondüvi çalışmalarına devam edilmekte olup, fizikî gerçekleşme % 5'dir. Bugüne kadar 33 126 milyar TL harcama yapılmıştır. Mukavelesine göre de 27.10.2003 tarihinde ikmali programlanmıştır.Tamamlanmayarak kaderine terk edilmiştir. Sizlerinde gördüğünüz gibi memleketimizde buna benzer daha çok yarım kalmış, tamamlanmamış projelerle dolu karlı çıkan kim? Yazık değil mi bu kadar paraya emeğe halkın ödediği vergilere verdikleri verginin nerelere gittiği açıkça görülmüyor mu, derenin içinde çöp olduğunu görüyoruz. Kurutulan sular, toprak altındaki kaynaklar zamanında önlem alınmasa geç kalıyoruz. Kendi ellerimizle güzelim yurdumuzu kurutuyoruz. Kurutmalarına göz yumuyoruz. Doyduk köyünde de bir gün böyle geçmişti… Geri dönerken kafamda kalan soruların cevaplarını aradım durdum, bulamadım. Şiire döktüm… Bakın bakalım ne çıkmış?
gurbet seninle döndü
nice ocaklar söndü
umur boynuma bindi
gençlik nerede şimdi
gurbet elde kuş olduk
Ada vapuru kalkıyor
Yolcu sıra, sıra akıyor
Figen yarar şiir okuyor
Şiir vizyonda dinle can
Ada sahilinde deniz
İstanbul sevdası aşkı bir özlem geceleri başka bir alem
Çirkin yanların neden güzelleşmez, güzel olan yanın neden güzelliğinle kalmaz
Oto yolların kenarları çöpler içinde temizlenmez
Çöpü atanda temizlemeyen de suçlu ey İstanbul
Bin bir zahmet ile yerleştim kalacağım otele
takiyeyle kendi halkın kandıran
ondan sona imf ye bandıran
boğa olmuş ona buna saldıran
soğuk duşla taraftarı donduran
ak içinde kara çıktı duydun mu
Tanrı kaç dil biliyorsun
Kullarını üzüyorsun
Sen cennet de geziyorsun
Cehennem ceza kuluna
Bu dört kitap neyin nesi
İktidar oldun bak bu halk perişan
Seçimle iktidar oldu bak şeytan
Nutuk atar durur koltukta yatan
Yeter be bıktırdın Tayip Erdoğan
Bağımsızlık hedefimiz bizlerin
Şeriat gelmez diyenlere, şeriat kanunu uygulamaya başladılar.
Yozgat’ın Sorgun ilçesinde tekbir getirerek Allah sesleriyle bildiğimiz kurt işaretleriyle kanun sağlamak, devletin kanunu hiçe sayıp kendi kanunlarıyla şeriat uygulamaya kalkan aklı dengesi bozuk insanların neler yaptıklarını görüyoruz.
Bana Sivas, Maraş, Çorum olaylarını hatırlattı.
Kontrol altına alınamadı. Valisi, belediye başkanı başını yastığa koydu, horuldamaya başladı.
Polisi vardır şikayet edeceğin, makamlar vardır uygunsuz bir durum varsa.
KIRBAÇLAMAK DÜNYAYI
İlk bakışta Yusuf Ter’in öyküsü bildik bir serüveni anlatıyor gibi; ücralardaki “bizim köy”lerden birinde doğmuş Ter, yoksulluk ailesiyle birlikte onu yaban ellere savurmuş, hasret, baskı, yoksulluk, çileler üstüne çile O’nu Düş ülkesinin ezgilerine vurmuş, oradan da duygul ...
DOST YUSUF
“Güzel insan Yusuf Ter’e”
Yıllardır hep doğru yazdığım için
Nedendir hep beni suçlarlar Yusuf
Düzenin hilesin sezdiğim için
İdama bizlerden başlarlar Yusuf
Şöyle düşünürüm olan çok acı
Tilkiye vermişler krallık tacı
Bu düzende meyve veren ağacı
DOSTUM YUSUF TER
1970 de Kozanlı’ nın, İmranlı Köyünde Dünyaya gelen Yusuf Ter, küçük yaşta babasının işi gereği İsviçre’nin Basel kentine gider. Bu göç esnasında eğitimini de İlkokul dördüncü sınıfta bırakır bir daha okula devam etmez. Fakat, İlkokulu bile bitiremeyen Yusuf Ter, boş durmaz, ...