Sürülere döndü tek tek sayıldı
Yüzde atmışı da neden bayıldı
Meralar ovalar boşa yayıldı
Yüzde atmış da aptal görmedin
Yasalar çıkıyor torba içinde
Yıkık duvarda
Kirik pencereden düştü ışıklar
Güneşi gölgede
Tuğlaları kırılmış köşe taşları
Geceden kalma yıldızlar
Kıyıda birlikte gezer
Gökte ay ve yıldız parlar
Eser rüzgarda
Üşüşür balıklar
Küreklerin suya her dalışında
Bir başka oluyor yakamozların seyri
Feleğin iğnesi büyüktür büyük
Acıtır canımı derman olsa da
Bir yanda deryaya hazırlar kayık
Acıtır canımı güçün olsa da
İşte böyle gider bu ömür çile
düşünür Adem rengarenk
ebrulu çiçekler arasında
oynarken billur sularında cennetin
Japon balıkları takla atıp
zıplar suyun içinde
Ben içmem birayı arpa suyunu
Çok iyi bilirim sarhoş huyunu
Sende fazla içme ölçer boyunu
Çoğu zarar azı karardır canım
Bulunmaz şişenin dibi bilirsin
Bizim köyde recep diye biri vardı o zaman
O vakit afacandık yani yamandan yaman
Şaka yapsak parlardı asla vermezdi aman
Kovalardı sopa ile her gün bizi bizim recep
Hemen küser çocuğa büyüğe aynı keza
Sevdiğim bir dostumla Ozan Güner Kaymakla yazışırken bana “ internet üzerinden seni çok sevdiğim duyarlı ve güzel yürekli şair bir dostumla tanıştıracağım dedi”; ben de çok memnun olacağımı söyledim.
Arkadaşımla bu duygularımızı İnternet üzerinden yazışırken dillendirdik. Msn'de yazışırken dostum yazışma sitesinde bir yer açtı ve sözünü ettiği dostu benim Msn'ye taşıdı.
Yazışma sırasında adının Kul Sefili olduğunu anladım. Daha sonra öğrendim ki Kul Sefili” bu dostun mahlasıymış. Mahlas, bir ozanın, bir şairin kültürel ismidir. Şiar veya ozan tarihe mahlasıyla geçer ve mahlasıyla tanınır.
Kul Sefili dostla daha ilk yazışmalarımızda aramızda sıcak bir ortam ve içten bir sohbet ve dostça bir kaynaşma başladı. İlk merhabalar bize sıcak ve samimiydi. Evet “frekanslarımız” uyuşmuştu. Buna halk dilinde “yıldızları barışık” denir. Kul Sefili şairimle aynı dili konuşuyorduk.
Tanışmamız böyle başlamıştı.
Uzaklaşayım dedim, kendimden. Kendimden kaçarken, gölgemin beni takip ettiğini gördüm.
Peşimden gelmesin diye bir kaç taş attım gölgeme.Belki kaçar, dedim.
Başına isabet etti, attığım taşlar.. Aha kafası yarıldı dedim. Kan akıyor gölgemden
Acıdım, boynumu büktüm. Oturdum, ağlamaya başladım gölgeme.
Gölgemin başında bir kaç tane daha gölge oluştu. Onlarda oturdular, yüzümü döndüm.
Belki de ağıt yakıyorlar dedim. içimi korku sardı.
Güneşin de kavurucu sıcağı
Yaşamım son buldu bir azgın suda
Dokuz yaşındaydım, ana kucağı
Yaşamım son buldu bir azgın suda
İnsan canı ucuz benim yurdumda
KIRBAÇLAMAK DÜNYAYI
İlk bakışta Yusuf Ter’in öyküsü bildik bir serüveni anlatıyor gibi; ücralardaki “bizim köy”lerden birinde doğmuş Ter, yoksulluk ailesiyle birlikte onu yaban ellere savurmuş, hasret, baskı, yoksulluk, çileler üstüne çile O’nu Düş ülkesinin ezgilerine vurmuş, oradan da duygul ...
DOST YUSUF
“Güzel insan Yusuf Ter’e”
Yıllardır hep doğru yazdığım için
Nedendir hep beni suçlarlar Yusuf
Düzenin hilesin sezdiğim için
İdama bizlerden başlarlar Yusuf
Şöyle düşünürüm olan çok acı
Tilkiye vermişler krallık tacı
Bu düzende meyve veren ağacı
DOSTUM YUSUF TER
1970 de Kozanlı’ nın, İmranlı Köyünde Dünyaya gelen Yusuf Ter, küçük yaşta babasının işi gereği İsviçre’nin Basel kentine gider. Bu göç esnasında eğitimini de İlkokul dördüncü sınıfta bırakır bir daha okula devam etmez. Fakat, İlkokulu bile bitiremeyen Yusuf Ter, boş durmaz, ...