Yaz mı gördü garip gönlüm
Bahara nasıl ereyim
Kara kışa döndü ömrüm
Dalım mı var gül vereyim
Böyle aşkı ben neyleyim
Yalnızlığın ne olduğunu çok iyi bilir yalnız yaşayanlar. İnsanın kendisiyle acılı bir tanışmasıdır, en çaresiz en berbat en ağlama isteği uyandıran andır. Hayattan kopmuş, yaşamdan uzak, en meçhul yarınlara doğru uzayan yollarda kaybolmanın küskünlüğünü bilirler onlar. Nasırlaşmış suskun yüreğin ıstırabını onlar da hissedip kahretmişlerdir kadere, taşımışlardır dağlar kadar derdi yüreklerinde. Çoğu, gökyüzündeki ne aya uzanabilir ne de yıldızlara takabilir yüreklerini. Pembe bulutlara hayallerini asamazlar. Geceleri yüreklerine kar beyazı yağmaz, gündüzleri gün ışığından bir avuç olsun payına düşen olmaz. Deli bir nehir gibi akar giderler. Acılar içini dışını tüm zamanlara kodlamıştır. Bazen uykularını param parça eden anılarıyla avunmaya çalışsallar da nafiledir. Hatırlayamazlar mutluluğu. Gözlerinde yansıyan yalnızlığın ışığıdır tek akıllarında kalan. Alınlarındaki yıkkınlığın çizgileri ve de suskunluğun alevi.
Düşündünüz mü hiç? Bu gecelerin koynunda çile dolduranların ne yediğini ne içtiğini, kime uzandığını ellerinin. Aylar yıllar geçip giderken neyi beklediklerini. Her gece ektikleri umutları kahır oraklarıyla biçerler. Büyür işte büyür bu geceler, masallardaki devler gibi. Gecelere sığınan suskun yürekler haykırır, gök yarılır, yer çatlar. Kimsenin umuru değildir.
İşte bütün bunlar yalnızlığın dayanılmaz uğultusudur, yalnızlığın acıya dönüşümüdür. Yalnızlık, acının simgesidir ve ıstırabın gölgesidir.
Göz kapaklarının ardında gizli bir nehir dolar, dolar gecelerin gizinde, suların köpüğü gibi taşar, taşar gizli yüreğin öfkesinde. Karanlığına bulanan hain geceler hançer olur, yüreğine saplanır, durur. Kendi sesinden dinlediğin her cümlenin imlası bozuktur. İnsanın kendi sesini dinlemesi çok zordur, çölde susuz kalmışçasına acı verir.
Nedendir bilinmez, yalnızlığın kahrı dokunaklı türkülerle daha bir derin bilenir. Sanki her sözde saklı olan sensin de seni sana anlatıyordur Daha bir acıtır yüreğini. Hele de uzun havaysa dinlediğin, uzayabildikçe yüreğe işler. Bağlamanın bile göğsü sızlarken senin yüreğin param parçadır. Mızrabın yerinde o vardır. Tellerden dökülen o dur. Umutsuzluktur nağmelerdeki geleceğine kurşun sıkan. Savrulursun ıssız yollarda, zamanı katlayıp koyarsın yalnızlığın heybesine, sürersin gönül atını en kuytulara, derinlere, ta derinlere.
Nâsut ilinde verme gönlünü seyre sakın
“Gönül sultanı aşktır” hükmüne ferman vardır
Surete nazar kılıp ne gam çek ne de yakın
Mülk_i nefsi olanda sanma ki vicdan vardır
Âlimin ilmi ile sırrı hikmet bilenler
Ne zaman seni anlatmaya kalksam
Yüreğimi söker alırsın yerinden
Böleriz ortadan yarısı sen yarısı ben
Ben Anadolu olurum sen de ben
İşte bundandır toprağıma tutkunluğum
İlk yazın çiçeklenişi gibi inanışım bundandır
Gündüzün geceye döndüğü yerde
Bakışın buz gibi donduğu yerde
İçimde ateşin söndüğü yerde
Bir anılar bir de sen olacaksın
Yanık kor misali geceler boyu
Öyle geceler vardır ki korkuyla beslenen
Ölüme yakın hem de çok yakın
Öyle günler vardır ki saatlerin saatlere benzemediği
Çaresizliğin acımasızlığın dişlerini geçirdiği
Hele de öyle anlar vardır ki
Perişanlığın bin bir çeşidinin sergilendiği
Yurdumuzun her köşesi folklor malzemeleri bakımından, zengin birer hazine kaynağıdır. Kırlarımız, dağlarımız gizli gizli bizlere neler fısıldamaz ki… Hasret dolu türküler, işve dolu maniler, tüyleri ürperten karamanlık destanları. İşte bütün bunlar sahip olduğumuz değerlerimizin en önemlileridir..Hele de türkülerimiz başka bir anlamda memleket havalarımız.Yüzyıllar öncesinden gelen, günden güne, yerden yere, ağızdan ağza, akatarıla aktarıla yaşaya gelen türkülerimiz ve bunları içli, anlamlı dizeleriyle anlatan şairlerimiz.Bedri Rahmi EYÜPOĞLU gibi….
“Ah bu türküler
Türkülerimiz
Ana sütü gibi candan
Ana sütü gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ yayla yayla
Yâre sunsan ömür vefa ne bilir
Vicdanı arama söz hanesinde
Yüce dağ olsan da boyun eğdirir
Aşk yatar hepsinin bahanesinde
Bir ömür verilir onun uğruna
Kendi bedenimizde kendimiz olarak yaşayamadık. Takvimlerden aşırdık kırılgan yanlarımızı. Hücrelerimize bentler kurduk acıdan. Kilometre taşları gibi dizdik hayatımıza korkuları. Eğilip de bakamadık hiçbir zaman içimize, bir yanımızın diğer yanımızı göreceğinden çekindik, gizledik kendimizi kendimizden, ürktük göreceklerimizden. Korkular korkusuzdu çünkü.
Bu yüzden yüzleşemedik aynalarla. Başkasının gözleriyle baktık hayata, başkalarının sesiyle çağırdık adımızı. İnkârlara sığındıkça, kendimizi inkâr ettiğimizi düşünemedik ve en kanlı ihtilal gibi gördük yüreğimizin çırpınışlarını.
Gözlerimizin masumluğunda çoğalacaktık belki de, ellerimizin hünerine bırakmasaydık yok oluşlarımızı, oysa biz heveslendirdik durduk ölümü ecelden önce bulsun bizi diye, iyimser duygularımızın nefsi müdafaasına aldırmadan yargıladık bakışlarımızı.
Yaşanmış hayat hikâyelerini topladık ve bize uygun olanının içine girebilmek için yıllarca didindik. Eski çağ enkazlarında aradıkça yüzümüzü, teselli ikramiyelerinde bulduk aşkı. Daraltılmış ömrümüze bir beden küçük düştü ve çıplak yanlarımızı örtemedik düşlerimizle, üşüdü hayallerimiz. Duruşunda mânâ aradıkça buz kesti bakışlarımız ve kahrı damıtarak akıttık gönlümüzün imbiğine. İşte bundandır zaman dilimlerinde iz bırakmadan kayboluşlarımız.
Geceler cellâttır bakışlarımıza, sevdalarımızı yarınlara taşımaya yetmiyor zamanlar, kırılgan şarkılarda şimdi yüreğimizin yol haritası. Hayatın kollarında örselenip kaldık. Bizden habersiz geçip giden yıllar, yollar, kederden yana ne varsa taşıdı solukladığımız her durağa. Tutsak yüreğimizin sancısıyla tutunuyoruz geceye, içli buruk bir sızı gibi yüreğimizin solukladığı ondandır.
Hayallerimizi giyinip kuşanıp da girebilseydik hatıralarımızın sır dolu bahçesine, bizi yakıp yıkan bölümleriyle yüzleşebilseydik, aşkı serüvende görebilseydik, yazgımızı ve bizi bütün benliğimizden alıp belirsiz bir yolculuğa çıkaran nedenleri ayıklayabilseydik, aşkın elinden tutup da taşımasaydık acılara, hayatla ölüm arasındaki çaresiz gidip gelmelerimiz olmayacaktı.
Deli gönül kimi arar durursun
Candan dostun yoksa yarenin mi var
İçin için yanan ataş olursun
Uğruna canını verenin mi var
Güvenip de bakma dostun gülüne
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!