Gökyüzüne küfrederek uyanıp...
Saçlarım dağınık, ağzımda hasretten kalma tad.
Yüzüm kir pas içinde uzadım anılara.
Nişantaşı Ortaköy, ordan oraya...
Kokunu aradı gözlerim kül ettiğin aklımla.
Boğazdan esen serinlikti sanki sesin..
Yağmur yağıyordu o sabah
Kirpiklerimden süzüyordu yüzümün karasını
Bakışlarımı aldı götürdü sokaklardan
yağmur değildi hasretti yağan.
Kimse bilmedi kimsenin dilinden
Her adım kendi yalnızlığına yürüdü
Esmer ahşamları sevmiyorum
gıcırdayan kapı sesini…
Sandalyeyi ürkek bir karınca gibi sallayan yaşlı kaplumbağa da geldiyse şimdi.
Vaz geçtim sen gelme.
Göğsümdeki madalyalara aldanma küçüğüm.
Ben kahraman değilim .
Girdiğim tüm savaşları kaybettim.
Madalyalar mi?
Onlarin her biri ,
yedigim mermilerin parlak izleri.
Biz senlen iki kişiydik.
Aynada silüetimiz, Galata'da gölgemiz birdi öğlen üzerleri.
İki balık ekmek söylerdik, ama bir hesap ödetirdi bize Yorgi…
sonra sen gidince, aynanın hatalı,
Yorgi’nin hesap bilmez olmadığını öğrendim..
Gölgeye ne mi oldu ?
Giderken bilerek mi yanına aldın gülüşümü.
Oysa sabahları aynada gördüğüm yüzüm sendin.
Huysuzun biriymiş derken,
gülüşünü çaldım demeyi eksik etme.
Ha bir eksik ha bir fazla.
Aldıklarının yanında gülüşüm de helaldir sana..
Alırım semadan yıldızların şavkını
Altında gri kalır gök.
Bana ne yağmıyorsa yağmurlar
Yağmurdur alnıma düşen
Silerken gözlerini resimlerden buğular
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!