Leylaklı akşamların gizemi
düştü yüreğime.
Ardından o gece yaktığın
denizler.
Ve sayende duygusuz kıvranırken
Yıllar önce terk ettim,
çıplak ellerimle kurduğum
umut şehirlerini.
Yalnızca kalbimi çakılı
bıraktım her direkte...
Ruhumu alıp uzaklara götürdüm
Hergün gazete haberleri
yıkanır gözlerimizin limanlarında.
Yasaklar serbest.
Yüreklerimiz saf.
Alt çukurunda alnımızın
Çocukluk günlerimde
Hep bir adım önümde
rüzgardı zaman.
Belki çok iyi tanıyordu
Yokmuş gibi izliyordu
Sevgi ile yoğurduğu
satır arasında ayak izleri.
Zaman kaybı toplar
tefekküre dalar.
Ağıt yakar gibi boş değil,
tükenmez rakipsiz yürek.
Asrın zirvesinde maksatlı meçhûl tuzaklar
Zamana sığmayan saatler dakikalar
Saniyeler arasında yok olan hayatlar.
Konuşur silâhlar havadan sudan
İcatlar usanmaz şeytani zekâdan.
Boşuna mı doğduk, boşuna mı yaşadık
Yankısı hani kalacaktı ardımızdan.
Biz zaten yaşarken, kazanmaya alıştık
Kederleri kopardık yanık bağrımızdan.
Rüzgarı aldık içimize göğüs gerdik
Bu gece yine uykusuz
şehrin kaldırımları.
Bu gece yürek çırpınışlarım
lodos rüzgârını alan bir türkü...
Kabuk bağlar
akşam yağmurundan kalan,
Yansıtamadım ne kem aynalara
Nne de buluştuğumuz sarnıçlara
Derinleştiğinde çılgınlığımızı.
Susuyordu kelepçeli dudaklarım.
Gülüşünde bedenimi gözlerin yakardı
Alnından ırmaklar dökülür
Hıçkırık düşerken yüzüne.
Gülüşü örüyor sözleri
Sıkışan dûalar yerine.
Sırtında taşıyor günleri,
Yahya Akbulut demek; kendini, derdini, gördüklerini, en acımasız durumları bile o sıcak yorumuyla, sanatsal kaygılardan uzak ama baştan sona sanat dolu anlatabilmek...