Baharda yağmur.
Yol almış damlaları
süzülürken yanaklarımdan.
Gidişinde gözlerim
yol almış yaşları,
Yüce ruhların mağarasından
deryalar rüzgâr alır.
Limanları süsler ılık meltemi.
Ufuklarda garip kesilmiş enginler,
Kızıllaşmış tutuşmadan bedeni.
Külleri savrulurken çeyrek asrın,
tükenmez bir renk yaşlı dallarında.
Yapraklar kadar taze.
Yemyeşil.
Her sonbahar, Eylül ve Ekim ayları,
oyulur yüreğimin duvarları.
Varlığımı tuzaklardan besledim
Defterimin orta sayfasında
En güç günlerimde sığındığım
özel bir tapınak.
Ömrüm yağmalarken
deli dolu günlerimi
Gizemin kazınırdı penceremde
Ne güzeldi "deli ayşe" yamaçlarında bakışın.
Kasıp kavuran ağustos sıcaklarında -
harman zamanı...Atlar yorgun.
Yağmurlar ıslatırken tarafsız
sessizliğini bozkırların...
İşlenmiş nakış gibi güneşten yanığı
Hançer acısı yüzümde izleri sancılarımın.
Ateşten kor...
İncelmiş telleri dağınık saçlarımın.
Alın terimi akıttığım topraklar -
ayrılık kokuyor.
Kanayan yara, sönmeyen ateş
yakıp geçiyor.
Çürümüş bir ağaç gibi
kökünden söküyor
iyimserlik tutkusunu.
Büyüsü kaybolan yelkenli
Kanasın yaralarım
Yüzüne akmasın göz yaşlarım.
Namlunun soğukluğunda ellerim yansın
Gökleri yırtarak avazım uyansın.
Seni düşünmek geliyor içimden
Gözlerim yağmur...
Rüzgarın meltemi ıslak
yüzümde, dalga dalga.
Bahar kokusu hatlarımda.
Sırılsıklam yağmursuz havada.
Tenini kurutan ıslak gömleği,
ateşten yumak gibi sırtında.
Daralıyordu yürüdükçe caddeler
Gizliyordu izlerini kazma küreğin,
Yahya Akbulut demek; kendini, derdini, gördüklerini, en acımasız durumları bile o sıcak yorumuyla, sanatsal kaygılardan uzak ama baştan sona sanat dolu anlatabilmek...