bilinç korkunç bir lanettir düşünürsün,hissedersin,acı çekersin ....
aşk biraz er-dal dır ve
ölümün yaşı 17 dir artık
en az üç çocuktan biri er-dal dır
hayat biraz er-dal dır mesela
ölümün müsait olmayan yerlerde indirdiği
her 17 lik delikanlı er-dal dır birazda
deniz analarının camii avlusuna bıraktığı çocuktur dünya
ve başka bir gezegenin konservesidir insan
bir çocuk gördüm,savaş meydanındaki siperde saklambaç oynuyordu
tanrıyla
çocukluğu baba şiddetiyle geçmiş hiçbir tanrı
sevmezdi saklambacı oysa
rütbesi yükseltildi acının,bir tek senin omuzların bana vaadedilmiş toprak parçası.....tüm savaşlar bundan,barış bundan uzak belkide ruhumun kara parçalarına ...
via vigilandum
sahte kutsayışların,suya özlem duyan gezegeni
albümünde gösteriş yapan,siyah beyaz renkleri solmuş
ve adetten kesilmiş,fotoğrafların,ne olacak bu memelketin hali
replikleri ile savaşan duyarlı hücrelerin
ağzı açlıktan kokan kitabın önsözünü bile okumamış gözlerim ile
bakıyorum sana.
masamda okumadan beklettiğim kitabın ölüsünü öpeyim ki
gömmekten korktuğun cesedimi,bir aforizma hevesine
kurban edeceğim
içinden ne sen nede ben sağ çıkmayacağız
via vigilandum
ruhumu cennetten azad etmeye değecek bir kadının
teninden düşen şizofren ve günahkar acılarını
anadan üryan düşlerini, yudum yudum içiyorum
tanrıyı derin uykusundan uyandıracak bir çığlığın
dans eden senfonileri arasında arsız ruhumu ve
beynimin her bir hücresini, gecenin şehvetli bedenine sunarken
ağır bir romanın koleraya yakalanmış sokağında
tüm ağırlığını yitirmiş aşkların fiyakalı sustalı bıçakları
bir adamın göt cebinde çekilmeye hazır bekliyor kendini
adam kendine yabancı kendine derbeder
orospuların ibadethanesidir yatakları kolera sokağında
incelikli haytaların kesilmemiş rajonlarına gebe
beyin hücrelerinin labirentlerinde çıkmaz sokaklara girdi adam
kendine yabancı,girdiği her karanlık sokak başında
kendine çıkan bir yoldu aklındaki her oyunun başlangıcı
şizofren olmuş uzuvları kendine isyan ederken
kendi bileklerini kesti adam ve akan kanıyla yazdı
hayatındaki dört işlemi
akşamdan kalma bir kaç martıya,
avuçlarından
su içiren nehirler
bir damla suyu doğururken sancıyla
ve
sana gelme telaşını severek inatla
küllerini yatağıma savuran imgelerimin,ardında görgü tanığı bırakmadığı
katliamlarda,bavulunu doktor kontrolünde hazırlayıp,prospektüsü okunaksız
ilaçlar içirdim avuç dolusu kalemimden akan kızıl mürekkebe
kursun denilemezdi hiçbir kaleme kan doğurmasaydı kelimelere
bir asa ya öykünen regl olmus kızıla kosan kalemim
deniz leri bölüyorum ortadan ikiye senin ayakların geçsin diye
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!