Vedat Koparan Şiirleri - Şair Vedat Koparan

Vedat Koparan

Bir Zamandan Doğan
-Kop da Gel Bana-

Vuruldu

onların duvarları

Devamını Oku
Vedat Koparan

gereksizi tutup atmak ruhun penceresinden
o kanımıza girmiş uyuşukluğu silkeleyip savurmak bir ateşe
uyanmak en diri sabahlara köhnemiş kalıtsal arazlardan arınarak
yakmak kendini / küllerinden doğmak yepyeni bir yarına

ayazına vurmak bağrı keskin yanık kokusundan kekik kokularına

Devamını Oku
Vedat Koparan

coşturun canlar
çoğalıp çağlayalım
deli bir çavlanın saçlarında
yunsun zaman

uzat bir yol

Devamını Oku
Vedat Koparan

Depreşti sancılarım
Doldum yine hüzün
Taşsam Ergene olur muyum?
Dicle, Fırat böyle ağlarken
Meriç ağıtı dolanır sularıma
Boy vermez çağlar kendi kendine.

Devamını Oku
Vedat Koparan

tarihin vurgun derinliğinde ilkel komünden bu güne
esaretin zincirinde kırılacak omuzdaş hep birlikte
taşı delen suyun gücünde sabrı demler hüznü içinde
gözleri sevgi dolu bakar özgürlük mavi tutku bizde

çekiciliğin estetiğinde üretimde yaşamı var edende

Devamını Oku
Vedat Koparan

(Boşluğun karanlıklarına
Ay evinden saçılan
Yıldız parıltılarıyla)

Gül dikeniyle nasıl güzelse
Gece gündüzde

Devamını Oku
Vedat Koparan

Yürüyüşçüler için çok uygun
Yollar dardı iç içe geçimli
Ne iz sürülür ne ele geçerdi
Tam bir zula kenti

Günü geldi genişledi

Devamını Oku
Vedat Koparan

Hırçın dalgalı denizin kıyılarında
Ne çok acı biriktirmişlerdi
Doğuma gebe bir toplumda
Özgürlük peşinde koşan çocuklar
Umudu büyütmek için Geleceğe dair o ışık
Gözbebeklerinde hiç pusmayan bir volkandı

Devamını Oku
Vedat Koparan

Zaman su gibi akıp geçerken
Ayrılağa az kalmakta
Ve kapanır kapılar kararır ışıklar
Ben giderim gecenin koynunda
Ayaklarım süre süre
Kentimin sessiz kaldırımlarında

Devamını Oku
Vedat Koparan

Aslında her şey çocukça başlangıçtı tarihin süzgecinde Kovboyculuk hikâyesinden devşirilen. Daha o dar sokak aralarında, yalın yapıldak yürümeye başladıkları, tozunu yuttukları köşe kapmaca oynarlarken, apış aralarında bir sopa at işlevi görür, ellerinde tahta tabanca-kılıçlarıyla, saçları sıfır numara güneşte yandıkları zamanlardı.

Ne kadar mutluydular hiç sorgulamaz anı yaşarlardı. Onca hareket, onca patırtı, bağırış çığırış arasında, birbirini alt edişlerinde anlar gözlerinde gül gülerdi. Gün önünü iliklerken akşama yol alışlarda, güneş hafiften kaybolur dünyanın öbür yakasına çekilir. O esnada her pencereden bir anne görünür. Bağırarak çocukların isimlerini hadi oğlum akşam oldu eve gel.. Mahir, Deniz İbrahim, Özgür, hadi kızım Ezgi, Sevgi, Gönül, Özlem… Annelerin sesleri adeta birer çığlık olur
akşam alaca kızıllığının karanlığına. Bağrına saplanırcasına havada yankılanır mahalle inler. Çocuklar birbirlerine sarılır evlerine isteksizce yarı kırgın ama gülüşerek çekilirlerdi. Bu durum gün koynunda geleneksel bir işleyişin anatomisiydi.

Onlar;

Devamını Oku