Gerçek dolu yollar vardı uzanan
Bir yolcu yürüyordu ağır ağır
Bir yolcu sana dönüyordu,
Geç de olsa uzaktan…
İçinde umut, bakışlarında renk vardı
ŞİİR: Muhip Erdener SOYDAN (babam)
Doğum tarihi: 20 Ekim 1943
Ölüm tarihi: 15 Ekim 1986
ŞİİR: Muhip Erdener SOYDAN (babam)
Doğum tarihi: 20 Ekim 1943
Ölüm tarihi: 15 Ekim 1986
Ne varsa eskilerde var demişler. Hep söylerim, teknoloji icat oldu, mertlik bozuldu diye. Niye mi? Anlatayım: Maalesef saatlerce pc başından kalkmıyoruz. Bayram günlerini, bayram tatili sanıyoruz. Teknoloji icat olunca, ki cep telefonu da teknolojinin bir ürünü. Haydi mesaj atmaya. Tv de teknolojinin bir parçası. Hal böyle olunca, akraba ziyaretleri, konu komşu ziyaretleri unutuluyor. Ne varsa eskilerde var diye boşuna demiyoruz.
Milletin gelir durumuyla alakalı bir durum da değil. Sanki, eskiden herkes çok mu zengindi? Ağzımızın tadı da kalmadı, bayramların tadı da. Her şey hormonlaştı,,, Baklavanın bile tadı tuzu kalmadı.. Şeker yerine maalesef son derece ucuz olan ve sağlık yönünden sakıncaları bulunan 'glikoz' ya da 'fruktoz' kullanılıyor. Oktay AKBAL yıllar önce yazmış olduğu bir eserinde şöyle demişti: ' Önce ekmekler bozuldu, sonra da her şey..' Ne kadar doğru bir söz. Konu ekmekten açılmışken, maalesef ekmeği doğal yollardan kabartmak yerine, kimyasal bazı maddelerle destekleyerek hiç de sağlıklı olmayan koşullarda bizlere sunan fırıncılara ne demeli? Bir süre sonra bayatlamaya yüz tutan ekmeği bir inceleyiniz. Ekmeğin içinin yapış yapış olduğunu fark edeceksiniz... Durum maalesef karpuzda da aynı. Geçenlerde semt pazarından bir tane karpuz satın aldım, eve gidince kestim. Bir de baktım ki, içi bozulmuş. Yiyemeden çöpe attım. Bir hafta sonra karpuzu satın aldığım karpuzcuya giderek durumu anlattım. Yemin billah etti. “Bizim karpuzlarımızda kabak aşısı bulunmaz. Bozulması da mümkün değildir.” dedi. Kabak aşısı… Allah Allah, bu terimi de yeni öğrendim. Domateste de aynı durum aşağı yukarı. Salatalıkta ve sivri biberde de durum farklı değil. Eve geliyorsunuz, dolaba koyuyorsunuz, bir de bakmışsınız, irileşmişler… Ne hikmetse? Eskiden gübre mi vardı? Gübre icat oldu, ağzımızın tadı tuzu bozuldu. Şimdi de simitlere sıra geldi. Dikkat edin bakın, nerde o eski simitler? . İki türlü susam varmış. Simitlerin susamları bile Çin’den geliyormuş. Şu Çinlilerin de el atmadıkları yer kalmadı. “Çin işi, Japon işi, bunu yapan iki kişi” sözü bile gerçek oldu baksanıza. Çinliler ve Japonlar piyasayı öyle bir ele geçirdiler ki, tutabilene aşk olsun.
Eeee,, demiştim,, önce ekmekler bozuldu, sonra da her şey...
ŞİİR: Muhip Erdener SOYDAN (babam)
Doğum tarihi: 29 Ekim 1943
Ölüm tarihi: 15 Ekim 1986
Öyle bir şiir yazacağım ki,
Kavurucu bir güneş gibi,
Çiğil çiğil, damla damla,
Berrak, dupduru,
Ipılık akacak dizelere,
Islatacak kalemimi,
Yolumun sonu çıkmaz sokak,
Düşünüyorum, o halde yokum.
Olmazlar içinde, bir hiçim.
Nedir bu halin diye sorsalar,
‘Hiç’ derim.
Susarım.
__________ Gül derdim sevdiğime, ellerine gül derdim,
Sevip sevip koklasın, kokladıkça gül derdim. __________
Yüzüm hiç gülmedi, gittin gideli
Bir çizgi çektim,
Ufuk çizgimin üstüne…
Bir de, düne dair ne varsa, yaşanmışlıkların üstüne…
Paslı bir çividir ciğerime mıhlanan…
Bırak kalsın öylece…
Seni içimde öldürdüm.
Mecburdum.
Yoksa, ikimizi de öldürürlerdi.
Ölümsüz olsa da,
Sevdamızın,
Ölü bir kelebek misali,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!