Vecdi Murat Soydan Şiirleri - Şair Vecdi ...

Vecdi Murat Soydan

Bana yaşam veren sevdam
Beni benden alıp gittin
Yüce aşka eren sevdam
Bir kalpsize yanıp gittin

Uyutmayan gecelerde

Devamını Oku
Vecdi Murat Soydan

Kaldırımlar kenarında küçük büyük sıra evler,
Allı morlu, yeşilli, hepsi de güzel renkler.
Bu evlerde kim bilir kimler var?
Kim bilir hangi dertli, kim bilir hangi ihtiyar.
Kim bilir beşikteki ağlayan yavrusunu,
Ninnilerle uyutan analar, ak saçlı nineler var.

Devamını Oku
Vecdi Murat Soydan

ŞİİR: Muhip Erdener SOYDAN (babam)
Doğum tarihi: 29 Ekim 1943
Ölüm tarihi: 15 Ekim 1986



Devamını Oku
Vecdi Murat Soydan

Gözlerim yağmur yağmur, bir dolar bir boşalır,
Başım dumanlı dağlar, seninle huzur bulur,
Öyle vakitsiz gelme, geleceksen de gitme,
Sol yanım eksik kalır, ruhumda deprem olur.

Taş yerinde ağırdır, kalbim taştan da ağır,

Devamını Oku
Vecdi Murat Soydan

’ Davacıyım senden ’ dedi kadın.
‘ Ver şu zorla aldığın yüreğimi.’
Hiddet vardı sesinde, ağlamaklıydı.
’ Alabilirsen, gel al! Ama yüreğim bırakmaz.’ dedi adam.
’ Davam, mahşere dek sürecek.’ dedi kadın.
’ Her iki cihanda da yüreğin benimdir. Vermem ’ dedi adam.

Devamını Oku
Vecdi Murat Soydan

Ne varsa eskilerde var demişler. Hep söylerim, teknoloji icat oldu, mertlik bozuldu diye. Niye mi? Anlatayım: Maalesef saatlerce pc başından kalkmıyoruz. Bayram günlerini, bayram tatili sanıyoruz. Teknoloji icat olunca, ki cep telefonu da teknolojinin bir ürünü. Haydi mesaj atmaya. Tv de teknolojinin bir parçası. Hal böyle olunca, akraba ziyaretleri, konu komşu ziyaretleri unutuluyor. Ne varsa eskilerde var diye boşuna demiyoruz.

Milletin gelir durumuyla alakalı bir durum da değil. Sanki, eskiden herkes çok mu zengindi? Ağzımızın tadı da kalmadı, bayramların tadı da. Her şey hormonlaştı,,, Baklavanın bile tadı tuzu kalmadı.. Şeker yerine maalesef son derece ucuz olan ve sağlık yönünden sakıncaları bulunan 'glikoz' ya da 'fruktoz' kullanılıyor. Oktay AKBAL yıllar önce yazmış olduğu bir eserinde şöyle demişti: ' Önce ekmekler bozuldu, sonra da her şey..' Ne kadar doğru bir söz. Konu ekmekten açılmışken, maalesef ekmeği doğal yollardan kabartmak yerine, kimyasal bazı maddelerle destekleyerek hiç de sağlıklı olmayan koşullarda bizlere sunan fırıncılara ne demeli? Bir süre sonra bayatlamaya yüz tutan ekmeği bir inceleyiniz. Ekmeğin içinin yapış yapış olduğunu fark edeceksiniz... Durum maalesef karpuzda da aynı. Geçenlerde semt pazarından bir tane karpuz satın aldım, eve gidince kestim. Bir de baktım ki, içi bozulmuş. Yiyemeden çöpe attım. Bir hafta sonra karpuzu satın aldığım karpuzcuya giderek durumu anlattım. Yemin billah etti. “Bizim karpuzlarımızda kabak aşısı bulunmaz. Bozulması da mümkün değildir.” dedi. Kabak aşısı… Allah Allah, bu terimi de yeni öğrendim. Domateste de aynı durum aşağı yukarı. Salatalıkta ve sivri biberde de durum farklı değil. Eve geliyorsunuz, dolaba koyuyorsunuz, bir de bakmışsınız, irileşmişler… Ne hikmetse? Eskiden gübre mi vardı? Gübre icat oldu, ağzımızın tadı tuzu bozuldu. Şimdi de simitlere sıra geldi. Dikkat edin bakın, nerde o eski simitler? . İki türlü susam varmış. Simitlerin susamları bile Çin’den geliyormuş. Şu Çinlilerin de el atmadıkları yer kalmadı. “Çin işi, Japon işi, bunu yapan iki kişi” sözü bile gerçek oldu baksanıza. Çinliler ve Japonlar piyasayı öyle bir ele geçirdiler ki, tutabilene aşk olsun.

Eeee,, demiştim,, önce ekmekler bozuldu, sonra da her şey...

Devamını Oku
Vecdi Murat Soydan

ŞİİR: Muhip Erdener SOYDAN (babam)
Doğum tarihi: 20 Ekim 1943
Ölüm tarihi: 15 Ekim 1986



Devamını Oku
Vecdi Murat Soydan

Kadın düşünceliydi.
‘Bir mesele var.’ dedi.
‘Neymiş o mesele? anlat.’ dedi adam.
‘Olmaz, bu mesele benim meselem.’ dedi kadın.
‘Mesela’ dedi adam.
‘Mesele’ dedi kadın.

Devamını Oku
Vecdi Murat Soydan

‘Tedavülden kaldırılmış para gibisin.
Gözümden iyice düştün. ‘dedi adam.
‘Kalbinin karasını yüzüme çalıyorsun.
Değerim bu kadar öyle mi?
Yazıklar olsun sana! ’ dedi kadın.
‘Kalbime sorsaydın söylerdi sana değerini.

Devamını Oku
Vecdi Murat Soydan

Hamam sözcüğü; Arapça Hammam=Banyo, İbranice Hamam=Sıcak olmak sözcüklerinden türemiştir. Özel bir düzenle ısıtılan sıcak ve soğuk suyu bulunan, yıkanma amacıyla kullanılan yapı anlamına gelmektedir.Hamam, kısaca “yıkanma, arınma ve şifa bulmaya mahsus yer “ olarak tanımlanabilir.
Yıkanmanın hastalıkların tedavisinde ve önlenmesinde kullanımı MÖ. 15. Yüzyılda Eski Yunana kadar gitmektedir..Burada, bedeni terbiye ve tedavi yeri konumunda hamamlar bulunduğu bilinmektedir. Hamamlar esas mimari yapısını Roma çağında yakalamıştır. Bu dönemde çok geniş alanlar üzerine inşa edilen hamamlar, temizliğin yanı sıra kültür ve spor etkinliklerin de merkezi olmuştur.
Hamamın tarihi Romalılara kadar uzanmaktadır. Vezüv yanardağının patlamasından sonra küller altında kalan Pompeii şehrinde yapılan kazılar, Romalıların kullandıkları hamamları ortaya çıkarmıştır. Bu hamamların yalnız temizlik için değil, zevk ve eğlence için de yapıldığı anlaşılmaktadır. Romalılarda sınıf farkı olduğu için, hamamlarda kölelerle asillerin giriş kapıları ve yıkandıkları yerler ayrılmıştı. Roma hamamlarında ayrıca buhar banyosu yeri, soğuk ve sıcak su havuzları da vardı.
Hamam, Anadolu kültürünün oldukça önemli bir parçası olup,tarih sahnesine 6 bin yıl önce Sümerlerle çıkmış, ardından tarihte adı geçen hemen her medeniyetin kültürel bir parçası olmuştur. En anlamlı ve en sık “Türk” adıyla söylenegelmiştir. Öyle ki turistler, “Türkiye” dendiğinde, akıllarına gelen ilk şey olarak, çoğunlukla “Türk hamamı” dır.

Türk hamamı, Türk banyosu geleneğinin, 15. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’nun hamam kültürüyle birleşiminden ortaya çıkan bir yapıdır. Bu tarihten başlayarak ülkenin dört bir yanında inşa edilen hamamlarla 17. yüzyılda, sadece İstanbul’da, yaklaşık 15 bin hamam olduğu biliniyor. Bu devirde insanlar, çeşitli fırsatları kollar, birçok nedenle (nefse, gelin, güvey, adak, kırk, sünnet hamamı; hamamda kız beğenme...) hamama giderlerdi. Hamamlar, kapalı Osmanlı toplumunda, zevk ve eğlencenin her çeşidinin yaşandığı mekânlardı. Erkek ve kadın hamamının ayrı olmadığı tek hamamlarda, çoğunlukla gündüzler kadınlara ayrılırken, erkekler ise sabah erken saatlerde ya da gece yıkanırdı.

Devamını Oku