Gözlerinin hastasıydım,
Ama sen bilmiyordun,
Sana her bakışımda
Yüreğim kıpır kıpır olur,
Bir şeyler kopardı içimde.
GÖKYÜZÜNDEN BİR YILDIZ KAYDI
Gökyüzünden bir yıldız kaydı,
İlk gören ben oldum.
Ekmek gibisin,
Sıcacık ve yumuşacık.
Su gibisin, saf ve temiz.
Ekmek ve su gibisin,
Acıkınca doyduğum,
Susayınca kana kana içtiğim.
Yıl: 1988- Lisenin son sınıfında pansiyonda yatılı olarak okuyordum.Babam rahmetli olduktan sonra, pansiyon parasını zengin hayırsever bir iş adamı üstlenmese okulda okuyamayacaktım. Okul idaresi de bu özel durumumu biliyordu. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinde, sınıf arkadaşlarımdan bazıları hem de ders öğretmenimizin sınıfta bulunduğu sırada Ulu Önder Atatürk’ün gıyabında özel hayatıyla ilgili çok çirkin hakaretlerde bulundular. Dayanamayıp, ağlamaklı bir şekilde şiddetle karşı çıktım ve Atatürk’ü savundum. Hem de ne savunma. Babamın bana öğrettiği şekilde. Şöyle demiştim. ’ Siz, sobanın içindeki ateşi elinizle alabilir misiniz? Eliniz yanar. Maşaya ihtiyaç duyarsınız. İşte Atatürk, ateşi tutmak için kullandığımız maşaya benzer. İçki içtiğinden ve sarhoş olduğundan ve karısını boşadığından söz ediyorsunuz. Derim ki, Atatürk her şeyden önce askerdir, özel hayatı yalnızca kendisini ilgilendirir.’ Ramazan ayının içindeydik ve sınavlarımız çok zorlu geçiyordu.Oruç tutmuyorum, camiiye gitmiyorum, Atatürk’ü savunuyorum gerekçesinin üstü kapalı şekli olan ’ okulda huzursuzluk çıkarmak ’ bahanesiyle, mezun olmama 40 gün kala okuldan uzaklaştırıldım ve kendime başka bir okul buldum.
O günlerde çektiğimi ben bilirim. Hiç bir okul 40 gün kala beni kayıt etmek istemiyordu. İşin ilginç yanı, disiplin cezam yoktu ve notlarım TAKTİRNAME almama yetiyordu. Sonunda yalvara yakara ve ağlayarak, Yenimahalle’deki bir okula kaydımı yaptırdım. Anamın göz yaşlarını da asla unutamam. ’Neden böyle oldu oğlum? neden attılar seni okuldan.Kötü bir şey mi yaptın yoksa? diyordu. Anneme durumu anlattım, ’ Sana ne oğlum, sana mı kalmış Atatürk’ü savunmak, bak iyi mi oldu şimdi? ’ dedi.Ben de cevap olarak dedim ki: ’ O savunmasın, şu savunmasın, peki kim savunacak? Şimdi olsa, yine savunurum. Çünkü babam bana böyle öğretti. Savunmasaydım, babamın kemikleri sızlardı.’ Orucu da, ders notlarım düşmesin diye tutmadım.’ dedim. Ben, yıllar önce bunları yaşadım. Atatürk’ün değerini en iyi bilenlerdenim.Koşullar ne olursa olsun inandığınız davadan vazgeçmeyiniz. Gerekirse tüm dünyayı karşınıza alınız ama haklı düşüncelerinizden asla taviz vermeyiniz. Çünkü babam bana Atatürk sevgisini öğretti.
Vecdi Murat SOYDAN
Dışarıda ayaz var, dışarısı soğuk…
Gökyüzü hüzünlü, bulutlar ağlamaklı,
Hava da iyice karardı,
Galiba birazdan yağmur başlayacak…
Bir rüzgar esti,
Rüzgâr iteledi bulutu..
Bulut hüzünlendi.
Ardından yağmur çiseledi.
Sevdan da iteledi ruhumu…
Ruhum hüzünlendi.
Ardından gönlüm çiseledi.
Gözlerin şişmiş, rimelin akmış,
Ağladın mı kız yoksa?
Aynı bana benzemişsin,
Kör olma e mi?
Saçların da dağılmış,
Yataktan yeni mi kalktın?
ŞİİR: Muhip Erdener SOYDAN (babam)
Doğum tarihi: 20 Ekim 1943
Ölüm tarihi: 15 Ekim 1986
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!