ŞİİR: Muhip Erdener SOYDAN (babam)
Doğum tarihi: 20 Ekim 1943
Ölüm tarihi : 15 Ekim 1986
Sinem yaralıdır sarmaya gelmez,
Farzet ki belkileri ve keşkeleri
Çıkarıp attım hayatımdan,
Ne değişti?
Sahipsiz bir it gibi,
Öleceğim kesindir,
BİZİM PEMBE PANJURLU BİR EVİMİZ OLMADI
Bir lokma ekmeği ikiye böldük seninle,
Beraber paylaştık bir tas çorbayı,
Tuzu katık yaparak sayısız kereler
Bin bir sitem bakışın,
İçimde od yakışın,
Irmak gibi akışın,
Hele gel de sarayım.
Kapanmayan yaramsın,
Yıllardır bu sözü duyarım. Otobüste, trende, çarşıda, pazarda, sokakta, iş yerinde, düğünde, bayramda, cenazede, piknikte, her yerde sorarlar bana. ‘Nerelisin?’ Ondan sonra da ‘Ne iş yaparsın?’ sorusu gelir. Aklım erdiğinden beri bu sorularla karşılaşırım. Ben çocukken de şöyle sorarlardı. ’Sen kimin oğlusun, baban ne iş yapar?’ Hatta sık sık 'Büyüyünce ne olacaksın?’ derlerdi. Bu soruyu kendime de çok sordum.Gerçekten de büyüyünce ne olacaktım? Bir çok meslek vardı ama ben bir türlü ne olacağımı bilemiyordum. Klasik cevaplar vardı da, ben hiçbir zaman bu klasik cevapları vermezdim. Ya hiç bir şey olamazsam? Yalancı çıkarsam? Hiç kimseye de cevap vermiyordum. Ama işi garantiye aldıktan sonra, ‘Asker olacağım.’ demeye başladım. Aklım ermeye başlamıştı ya, her çocuk da büyüyünce askere gidiyordu. Ben de asker olacaktım. ’Asker olacağım, düşmanları öldüreceğim.’ demeye başladım. Oyuncak silahım bile vardı. ‘Aferim, büyü, çakı gibi asker ol.’ derlerdi. Bir de baktım, birden bire ne çabuk da büyümüşüm. Ama büyüyünce iş değişti. Nefret eder hale geldim bu sorulardan. ‘Büyüyünce ne olacaksın? Baban ne iş yapar?’ sorularının yerini ‘Nerelisin? Ne iş yaparsın?' soruları aldı. Adamlara da denmiyor ki, ‘Ulan ne iş yaparsam yaparım, nereliysem nereliyim, sana ne! Ben sana sormuyorsam sen de bana sorma!'
Bir gün doktorla görüşmek için hastanenin bekleme salonunda otururken yanımızdaki yaşlı bir bey amca ‘geçmiş olsun’ dileklerini ilettikten sonra, ‘Hayırdır, hasta kim? Sıkıntı nedir?' dedi. Böyle de çok meraklı bir milletiz işte. Kendisine, doktorla konuşmak için beklediğimizi sakin bir şekilde söyledim. Ardından ‘Nerelisin?’ sorusu geldi. Sanki kan beynime sıçradı. Deli olduğum, hiç cevap vermek istemediğim bir sorudur bu. ‘Amca, nereliysem nereliyim. Ispartalı da olabilirim, Ankaralı da olabilirim, başka bir yerden de olabilirim. Nereli olmam çok mu önemli? İnsanız sonuçta.Türkiyeliyim.‘ dedim. Adamcağız soruyu sorduğuna soracağına pişman oldu. İyi de oldu, aklına gelirim de, bir daha hiç kimseye soramaz böyle saçma sapan soruları.Neden meraklıyız ki bu kadar? İyi ki bir selam verdik millete. İnsanlara hiçbir zaman ‘Nerelisin?’ sorusunu sormam. Yunanistan’da da doğsa, oralı da olsa sormam. İnsandır çünkü. Sanki bu soruyu sorunca, ayrımcılık hissiyatına kapılıyorum.
Ne demiş büyükler: ‘Doğduğun yer değil, doyduğun yer.’ Beynelmilel olduk resmen. O kadar yer dolaştık ki eşimle birlikte. Garibim, kendi memleketini unuttu benimle memleket memleket gezmekten. Bir de sormazlar mı, ‘Eşin nereli?’ diye. Ulan öldürür müsün, sabaha mı bırakırsın? Yahu kardeşim sana ne eşimin nereli olduğundan? Türkçe konuşuyor muyuz? Konuşuyoruz. Türk müyüz? Türk’üz. Eeee, mesele ne? Yani Trakyalı olsa ne yazar, Ardahan’lı olsa ne yazar? İnsanız sonuçta. En çok da çocukların kafası karışıyor. İki oğlum da Eskişehir’de doğdu.Kız kardeşime sordukları zaman İstanbul ile nüfus kütüğümüz dışında bir bağımız olmadığı halde, "İstanbul'luyum." der. Eşim aslen Çankırı’lıdır. Ama Ankara’da doğup büyümüş. Annem Ankara’nın başka bir ilçesinden.Bizim ailede herkes farklı yerlerden anlayacağınız. Yaşımı sorun, işimi sorun, ama bana lütfen hiç kimse nereli olduğumu sormasın. Kırarım, dökerim. Kendi kendime sayarım, söverim, huyum batsın.
Bilmeni İsterdim
Aslında söylenecek fazla bir şey yok,
Kendin pişir, kendin ye misali…
Kendim söyleyip, kendim dinliyorum nasıl olsa.
Avrupa’da parfüm sanayiinin ne zaman ve hangi ihtiyaçtan doğduğunu biliyor musunuz? Avrupa’daki parfüm sanayii, Fransızların pisliğinden doğmuştur!
Bu tarihi gerçek, yazılı kaynaklarla da sabittir. Ancak, bazı önyargılı batılı tarihçi ve yazarlar maalesef şanlı tarihimizi ve Avrupa’ya medeniyeti getiren Osmanlı’yı görmezden gelerek, tarihi gerçekleri örtbas etmeye çalışmışlardır. Ataların sözüdür:” Güneş balçıkla sıvanmaz! ”
Yalan yanlış bilgilerle maksatlı olarak tarihimizi çarpıtan yalancı tarihçilere inanmayalım. Gururla, özgüven içinde şu cümleyi rahatlıkla söyleyebiliriz: “ Avrupa bir zamanlar pislik içinde yüzerken, temizliği Avrupalılara ecdadımız öğretmiştir.”
Rüzgar getirdi gül kokunu
Uzak illerden selamınla birlikte.
Ciğerlerime çektim derin derin
Özlemin dile geldi ansızın
Bir hoş oldum,
Yokluğunda yoksul olduğumu düşündüm o an.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!