İçinde bulunduğum otobüs, İzmir’in geniş caddelerinde homurtuya benzeyen motor sesiyle ve derin bir gürültüyle ilerliyor.
İçerisi çok kalabalık…
Kahretsin! Cep telefonumu kapatmayı unutmuşum! Neyse ki herkesin içinde çalmadı. Gerçi çalsa da ne fark eder ki?
Gidiyor adam
bir daha gelmemek üzere
karanlık boşlukta sallanıyor kolları
Oktay Rifat sesleniyor ardından:
'Köşeyi tutan leylak kokusu
yakamı bırak da gideyim...'
Pembe çatılı evlerin
dağınık saçlı kızları
ip atlıyor
sekerek koşarken
sıçrar gibi
çocukluğumun geçtiği
Küçücük bir burnu vardı…
Sanki kurban olduğum özenle yaratmıştı…
Ne zaman hafif esseydi rüzgâr tenine, üzerine
Kurban olduğum rüzgâr da eserdi yüzüne yüzüne…
O yüzüne üfürdüğünde…
Ben…
Keşke hiçbir zaman...
Büyümeseydim...
En azından...
Büyümenin ne olduğunu bilmezdim
Nâzım Ustaya Yakarışlar (Doğunun Efsane Fahişesi)
Doğunun efsane fahişesi!
Bu sokaklarındaki tenhalarında;
Özgürlüğüme mahkûmum…
Bu Allahsız kuytularda!
Bizde 1872 yılında yayımlanan ilk roman Tanzimat Dönemi sanatçısı Şemsettin Sami’nin Taaşşuk-ı Tâlât ve Fitnat’ıdır. Bu eserin yayımlandığı yıllarda(‘yıllarda’ kelimesinin yerine ‘yüzyılda’ ya da ‘yüzyıllarda’ kelimelerini kullanmak, en azından Fethi Naci’nin sınıflaması için daha doğru olacaktır) Batı’da şu romanlar okunmaktaydı(*) :
Fransız edebiyatı: Stendhal: Kızıl ve Kara(1830) , Parma Manastırı(1839): Chaderlos de Laclos: Tehlikeli Alâkalar(1872): Balzac: Eugénie Grandet(1833) , Goriot Baba(1833) , Köy Hekimi(1833) , Vadideki Zambak(1853) , César Birotteau(1837) , Kuzin Bette(1847): Emile Zola: Thérese Raquin(1867): Victor Hugo: Sefiller(1862): Amerikan edebiyatı: Hermanne Melville: Moby Dick(1851): İngiliz edebiyatı: Daniel Defoe: Robinson Crusoe (1720): Henri Fielding: Tom Jones(1749): Charles Dickens: Oliver Twist (1838) , David Cooperfield (1850) , Büyük Umutlar(1861): Charlotte Bronte: Jane Eyre (1847): Rus edebiyatı: Puşkin: Yüzbaşının Kızı(1836): Lermontov: Zamanımızın Bir Kahramanı(1839-1840): Gogol: Ölü Canlar(1842): Tolstoy: Savaş ve Barış(1869): Dostoyevski: Beyaz Geceler(1848) , Netoçka Nezvanova (1849) , Suç ve Ceza (1866) , Ezilenler(1866) , Kumarbaz(1866) , Budala(1869) , Ecinniler(1870): Alman edebiyatı: Goethe: Genç Werther’in Çektikleri(1774) , Wilhelm Meister’in Çıraklık Yılları(1796): İspanyol edebiyatı: Cervantes: Don Kişot (I.cilt: 1605, II. Cilt: 1615) .
Bunlar arasında İspanyol yazar Cervantes’in Don Kişot romanı, ilk olması bakımından ayrı bir önem taşımaktadır.
* * * * *
TÜRK ROMANINDA BATILILAŞMA VE ‘BATILILAŞMA SORUNSALI’
Parçalandı gözümde “yaşam” denen yara
Ve yaralarımızdan kovamadık karasinekleri…
Kanarken yaramız akarken kanımız…
Kimse gel de, bir bakayım demedi…
Hasretini odamın duvarıma astığım dilber
Yüzyıl önce işlenmiş hasırdan bakar gibisin
Ellerin boş mu kurumuş mu dudakların?
Sen, dudaklarınla yüreğime batan iğnesin
Aşk aşk diye büyüttüğüz şey nedir ki bu zamana kadar? Tenden bağımsız, ruhtan sıyrık… Elle tutulamaz, gözle görülemez. Elle tutulsaydı; çabuk kaçmazdı, gözle görülseydi gözler yazmazdı. Şiirler yazdırmazdı örneğin. Bunca büyük şair yaşamazdı ve anlaşılmazlardı zemheride… Herkes de ortak olan “o” duygu olmasaydı.
Aşk aşk dediğiniz şey; vatan aşkı, yaratıcıya aşk, dine aşk, insana aşk, hayvana aşk, bir düşünüre aşk, mecazlığa aşk, ruha aşk, bedene aşk, aşka aşk… Aşkın türleri bitmez saysak. Zaten bu sayfalara da yetmez o muzip üç harfli şey. Üç harfli diyorum… Mesela “cin” gibi. Söylenmesi istenmeyen, uğursuz olan bir şeydir üç harfliler. O halde aşk uğursuzdur ve de “çarpar”.
Bu çarpmayı, çoğumuz ilk anlamıyla anlarız fakat bu “çarpmayı” tanımlamak gerçekten çok ama çok zor bir şey. Otobüsün insana çarpması mı? Değil. Kemiklerinin un ufak olması mı? Değil. Cüzdanının çalınması mı? Değil Aç kalmak mı? Değil!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!