Çok muydu be gülüm?
Sana ait anılarımı damaklarımda ıslatsam
Arkadaşlara, dostlara anlatsam seni
Kaybolsam sende…
Aynı okyanusta yok olan küçük bir sandal gibi,
Yalpalanıp sağa sola
Neydi o, o neydi.
Akşam karanlığında göremedim.
Ne bir tekir sokak kedisiydi…
Ne de yağmurdan ıslanmış bir sokak perisi…
Ne ışık saçıyordu çevresine.
Ne de ağlayışları duyuluyordu.
Bu ülkenin taşı toprağı altınmış ya!
Nâzım Hikmet'in mezarı yakıştırılmaz artık
Bu toprağa!
İnci kolyesi sarkıyordu, çıplak gerdanından…
Ve çıplak kalmıştı bir omuzu…
Omzundan, aşağıya doğru kayıverdi birden…
Ve sutyeninin, kopçası göründü aniden
İnci kolyesinden, taneler döküldü sağa, sola…
Ve kızıl saçlarından…
Ey Sosyalist ruhum!
Çingene hayallerinin peşinden,
Koşmaya devam et
Arkandadır rüzgâr.
Dün geceden kalma bir
Şarap şişesi durur önümde
Ben, şişeye bakarım…
O bana bakar.
ŞİİRLERDEN FİRARİ BİR SERÇE
Bu akşam… Şiir yazmalıyım
Öncelikle seni hatırlamalıyım
Ve düşlerimin en süslü yerlerinden
Söküp çıkarmalıyı seni
Kulaklarımdaki sesleri anlatsam sana
Anlar mısın gerçekten?
Kulaklarımda, öksüzler var…
Kulaklarımda yetimler…
Gelir misin sende
Şafak sökmeden…
Çocuklara da kıydılar
Boyadılar Diyarbakır’ı kana
Yüreklere kapanmaz bir yara açtılar
Ölenler daha on yedi, on sekiz ve on dokuz yaşlarında
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!