tatlı serin bir rüzgara karşı
oturmuş karanfil kokulu sokakta
yudum yudum içiyorum rakımı;
karşımda dost yüzü
kulağımda dost sesi
yavaş yavaş içime çekiyorum
sonrasız düşlerimden uyandım
üzerimde bir düş kırıklığı var.
sensiz geçen günün ertesinde
aldığım her nefes nikotin
aldığım her nefes dumanlı
abonoz gecenin koynundayım yine...
ne olduysa
oldu bitti her şey.
senin oldu bittiye getirdiğin gibi de değil;
ah anam, bilirim
senden gayrı yar olmaz
derlerdi
bağdat gibi diyar olmaz
ah anam, bilirim
sustum mu hiç
nasıl duymadın yüreğimin çarpıntılarını?
bir kuşun kanadındaydı sevdam
ve o kuş kaç kez kondu dallarına
biliyor musun?
____________________________şehitlerimize
sen
haber bültünlerinin bir kaç sıra sonraki haberisin
adın yok
''Hayal'' değilsin
Nisan 2010, Antakya
‘’Ne kadar acı çektiğimi görmüyor musunuz? ’’ diye haykırdı. Görmemek bir şey değil, duymuyorlardı da… Belki biraz tahmin edecek ama hiçbir zaman bilmeyeceklerdi, çünkü ara sıra nereye daldığını soranlara asla ‘’geçmişe’’ demeyecek, yapmayı planladığı şeylerden bahsederek onları kandıracak, bir anlamda avutacaktı. Bu isyanlarına ise hiçbir zaman, hiç kimse şahit olmayacaktı, tıpkı biraz önce olduğu gibi kendi köşesine çekildiğinde ve hiç kimsenin artık onu arayıp sormayacağından emin olduğunda ancak bu gözyaşları dökülecekti birer birer ‘’Lacrimosa’’ eşliğinde…
Mozart’ın Lacrimosa’sı… Tam olarak ne zaman okuduğunu hatırlamıyordu ama o romanı bitirdiğinde içinde inanılmaz bir merak uyanmıştı o ağıda karşı. Bir internet paylaşım sitesi yardımcı olmuştu o merakın giderilmesine, işte; tıpkı romanda anlatıldığı gibi, o melodinin tınısı hüzünle sarmaya başlamıştı vücudunun her hücresini! O geceden sonra neredeyse her gece saatlerce o koronun iniş çıkışları eşliğinde düşündü hayatındaki iniş ve çıkışları… En çok da dibe vurduğu o güne takılıyordu hafızası; hani bulmacaların olmazsa olmaz sorularından ‘’en kısa zaman dilimi: an’’ların ne kadar değerli ve nelere kadir olduğunu o güne kadar algılayamamasına hayıflanırdı her defasında. O andan bir an öncesine dönmeyi istedi tüm benliğinde, yoktu öyle bir yeteneği oysa… ‘’Keşke olsaydı’’ diye geçirecekti içinden yine, keşke olsaydı…
her çarpışında
bir tuğla daha koydu önüne
sevimsiz bir taş yığınına sakladı kendini
kalbim dursa ya
burda güneş daha erken doğuyor,
daha erken akşam oluyor,
hasret de daha mı fazla yakıyor ne!
seni öyle özledim ki;
uzaksın, hem de çok uzak...
zaman aksın
dünya dönsün,
insanlar doğsun, ölsün
bir can borcumuz var Tanrı'ya
bekleriz ki alsın...
her çark acı ve emekle döner
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!