Gözlerinin karanlığı çöktü
Sakin gecemin üstüne
Sığ sular gibi yüreğin
Yüreğimin dipsiz derinliklerini
Taşırdı
Keyfimi büsbütün kaçırdı
Üsküdar Eminönü vapurundayım
Aşk ve umut hattında
İstanbul’un tadı denizin tuzunda
Benim tadım
Bende bıraktıklarında
İki parmağım arasında tutuyorum sigaramı sıkıca
Keskin bir boya kokusu evde
Kapı, duvar
Eski dolaplar ve kumaşlar
Renk değiştiriyor aşkımızın sayesinde
Mobilyalar ağacın inadına keskin kırmızı;
Mor perdeler,
Seviş başkalarıyla birtanem
Çıldırasıya seviş
Beni aklına getirmeden seviş
Dünyayı gez ellerinden tutup
Öylesine sıkı tut ki
Şehvetiniz sağlamlaşsın
Bela bulutusun toza toprağa beledin sığınağımı
Kapılar, pencereler, oyuklar tüneller açtın
Güneşte sızdı aralıklardan fırtınada
Binlerce yüz, yüzlerce göz yapıştı camlarıma
Sahip çıkamadım edep yerlerime
Bela bulutusun
Önce bütün gün bekledim seni
Geçersin balkonumdan diye
Sorsalar ne okuyorsun saatlerden beri
Öyle taburenin üstünde
Bilmiyorum derim
Sonra yemek saatlerinde bekledim seni
Tersine düştüm bir kez
İçimde şelaleler gibi çağıldar bir damla gözyaşım
Köpüklenir doğumumdan beri sürüklediğim kederlerim
Tersine düştüm bir kez
Ağrı’nın tepesinden aşağılara kayıyorum
Ayaklarımda barut kokulu sözlerin keskinliği
Önce gözlerin bulaştı
Sonra sesin
Tinsel varlığın belki; hissedipte isimlendiremediğim
Çoşkun bulaştı
Sevgin bulaştı
Tutuldun mu?
Şöyle en ateşlisinden
Yattığın yatağı
Yatağının tabanını tavanını
Alevlendiren cinsinden
Gribe tutulacaksın
Gökbel’in volkanik görüntüsü
Delinir her saat her dakika
Çine Çayı’nın ezgileriyle
Ezgiler aşk toplayan arılara eş
Dolaşır zakkumlardan kavaklara
Cennet firarı sabah yeliyle
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!