Mağarasından çıkar bir adam.
Dünyası orasıdır. Dünyayı orası sanır. Önce güneşi tanrı edinir, gözleri alışmıştır karanlığına,kamaşır birden gözleri, tanrısını görünce.
Biner merak atına. Hayatı tanır. Dere tepe düz gider.
Denizi görür.
Konuşası gelir.
Geçmiş zaman kipi değil ki sevgi, olduğu yerden çıkıp gelmesin. Eşikte bekler sevgi. Gidilmez ve dahi dönülmez yolu yoktur. Duvak peşinde koşmaz sevgi. Sevgi duadır. Beklentisiz taş iskeledir. Ayağını basanın, ayağının altına türap olur. Sorgusuzdur, ama düşüncesiz değildir.
Bir ma hecesiydi su. Düştü dilimize. Ulandı i, mai oldu. Mana oğul verdi, sıvı oldu, mavi oldu.
Gel sana yakışan geceyi giy üstüne, deruni özgürlüğünü tak, taç niyetine saçlarına. Gece mavisi dizeler dökülsün taş kesilmiş yüreğime. Seyreylemek özgürlüğünü, köküm toprakta, gözlerim ufukta, yüreğim nasır tutmuş sevdanın ayak izinde.
İnsanın ateşi bulması tarihin en bilindik evrelerindedir. Meşhur epopesi, iki taşın ürettiği kinetiğin çıngıya dönüşmesidir ilk ateş. Bulunuşu insanın ilkelliğinden kurtuluşu sayılır. Hızla buluşlar gelir peşi sıra. Her buluş arasındaki zaman dilimi hızla azalır. İvmesi artan keşfine başlar insan. Her şeyin eskisi gibi olmadığı, paralel bir hızla insanın yakasına yapışır. Yeni buluşlarla değişmeyen yakınmalar, şikâyetlerdir. Eski bir tapınakta bulunan, çevrilen bir yazının günümdeki şikâyetlerle aynılıklar olması bu yüzden kaçınılmaz.
Nerede o eski “şey”ler, her zaman diliminde tazeliğini koruyan beyin jimnastiğimiz olagelmiştir.
İnsanlık tarihini benimle başlatıp, benimle bitiren megalomanım. Ateşi bulmam tarihimin en bilindik evresidir. İki yüreğin ürettiği kinetiğin çıngıya dönüşmesiydi ilk ateş. Kurtuluşumuz saymıştık. Hızla buluşlar geldi ardı sıra. İlk olmayana hasreti bulmuştuk. Sonra olanla ayrılığı. Her buluş arasında zaman dilimi hızla azalmıştı. Çeşidi sınırsızlaşmıştı. Ben onsuzlukta onu buldum. O bensizliği buldu. İlk ateşi bulmamız dışında hiç bir şeyin eskisi gibi olmadığı yakamıza yapıştı. Değişmeyen ise ateşi bulduktan sonraki keşiflerle artan şikâyetler. Eski bir ayrılık şiiri ile günümüzdeki ayrılık şiirinde aynılıklar olması bu yüzdendir.
Gözümün değdiği cümlelere, değdi gözün.
ikiilebir* ile tefekküre daldı özün,
Ben Tanrı değilim dedin,
Zakir eyledin, şakir yüreğimi…
İsimler çoğaldı gün be gün,
Akıl firar eder, gönül zirvesine çıkardı hergün..
Taş iskeleyim. Aslım benim de toprak. Şeytan misali kıyamete kadar mühletim var, aslıma dönmek için. Oysa insanım ben. Kıyamete kadar nice küçük kıyametimde tözlerim, tozlarıma karışır. Aslıma dönerim. Yaşarken toprak olurum.
Kâh bir rüzgar eser, kâh dalgalar döver yüreğimi, içimi ısıtan sıcaklık genleştirir tenimi, daralır yüreğim buz gibi sıkıntılarla, parça parça koparım bütünümden lime lime, töz töz toprak olurum.
Nice canlar kökleriyle parçalar içimi. Aslıma dönmem için elbirliği ile.
Adam dedi : İki göz bir olup, tek görür.
Kadın devam etti : Yan yana iki göz birbirlerini görmüyor.
Varlık ile yokluk arasına sıkışmış bir adam;
Varlığını öteliyor,
Tamam,
Taşlar yerli yerinde değil,
Derme çatma taş yığını iskelede,
Duruşu yosun bağlamış yalnızlık…
Yalnızlık ki,
Bir korsan gibi saldırır dalga dalga…
Meddücezrinde
Üç kelimeyi üst üste koydu meczup,
Dansındaki,
ney ile,
şey ile,
-Yalnızlık nedir bilmeyen, nice yalnız tanıdım.-
Bu yolda.
Kaçmak nedir bilmeyen
Tosbağaların kaçışını gördüm,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!