Taş İskele Şiirleri - Şair Taş İskele

Taş İskele

Sen nefesim olmuştun.
İnatla seni içimde tutmaya çalışmam, ısrarla vazgeçmek istemeyişim ise  alışkanlığım.
Seni solumak varmış, defalarca içime çekmek.
Kâh içime gömüp, kâh rüzgâra salmak varmış..
.-seni yaşamak, doyasıya-
Ölmeden önce.

Devamını Oku
Taş İskele

İstiklal Marşı’nın yazarı. Adıma şairi Mehmet Akif’i ne kadar övsek, hayırla yâd etsek azdır. Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın duasına ne kadar “âmin” desek yeridir.

Öte yandan savaş kaçkını Mehmet Akif diyenler de olacak, ödülü reddeden mübarek diyenler de.

Çalmasını, susmasını, teklif edilen her göreve balıklama atlamasını, ödül için şiir yazmasını, yersiz teşvikler almasını bilseydi, yokluk ve yoksulluk içinde bu dünyadan göçüp gitmezdi.

Devamını Oku
Taş İskele

Göbek bağı ile bağlı idim anama, ömür kaldırdı attı bağı.

Doğdum. Doğar doğmaz hasta oldum. Ölüm hastalığına bağlandım.

Dünya ciğerime doldu da, gözlerim dolmaksızın ağlayarak bağlandım, gözüme dolacak ömür dediğin toprağa.

Devamını Oku
Taş İskele

Çember ve muhteşem pi.
Akıl ötesi ya, çekimi bitmez ki, akıldan öte olan her şey beni...
yine sendeyim, sanki yerimdeyim.
"Belki" de... akıl ötesindeyim.

Çizdiğin her çemberde çevrenin çapa oranının her defasında sabit çıkması.

Devamını Oku
Taş İskele

Bir sevgili gibi vefalıydı ölüm…
ne zaman ve nereden geleceği belirsiz.
Ve de bir sevgili gibi vefasızdı ölüm…
bir tabutu dahi
çok görecek kadar.

Devamını Oku
Taş İskele

Bir yüreğe girerken insan, ne kadar da özenlidir. Zarif, rengârenk pabuçlarını bile eline alır. Parmak uçlarına basar, incitmez yüreği. Sonra ne değişir bilinmez. “Belki” bir yüreğe girdiğinde, gökkuşağının altından geçilmediğini öğrenir. “Belki” her rengin kendi yalnızlığında olduğunu görür. Hiç denenmez siyahın ve beyazın bütünleştiği gökkuşağı olabilmek. Olur a” belki” de.

Hep firardır, bir yanımız. Her bir yüreğe yolculuk da, zihnin esaretinden kurtuluş için bir firar değil mi? Ayak izi bırakmak istemeyişimiz bundan. Bayramlıkları çekişimiz üzerimize, nahif yanımızı sunuşumuz. Niyetlenir miydik yüreğe yolculuğa bilmem, zihin kendi oyununda, kendi avuntusunda olsaydı eğer.

Neden bir yüreğe girmek ister ki insan?

Devamını Oku
Taş İskele

Italo Calvino'nun "Görünmez Kentler" inden Bir Bölüme Nazire
*
İtalo Calvino’nun cennet için düşündüklerini de öğrenmiş olsaydım. Fark etmez. Parça bütünün habercisidir diyen Hz.Ali’yi dinlemek gerek. Bu sözün doğruluğu hem sosyal bilimlerde, hem pozitif bilimlerinde defalarca kanıtlanmıştır. Birer örnekle geçeyim. Sosyal bilimlerinde tümevarım denilen yöntemle parçalardan bütüne ulaşmak ve pozitif bilimlerinde kan tahliliyle bir vücut hakkında kanıya varmak. Sözüm ona İtalo Calvino’nun parçasının bütünü hakkında –yanlış olmazsa eğer- yeterli ipucunu veriyor.

Bir kanıyla başlamış paragrafı. Kanı demem özellikle tercih ettiğim kavram. İnançtan ayırt etme adına iyi bir şey yaptığımı sanıyorum! En az ilahi söz kadar kendinden emin ve uyarıcı. Hatta minicik dininin ibadet şekilleri saklı. Tanrısı kendisi. Peygamberi kendisi. Her şey kendi’si. İşin en onurlu kısmı tamam. Kendi’si. Vahded-i vücut olmuş, kendisini tanrıyla özdeşleştirmiş.

Devamını Oku
Taş İskele

İki göz oda denirdi. Öyle iki artı bir bilinmezdi. Salon denilen, günümüzde girilmesi yasak bölge yoktu, sofa vardı evlerimizde. Eşiklerimiz vardı, henüz yosun bağlamamış. Kimse desinlere gereksiz eşya almazdı. Eşyalar gerekliydi. Kapılar köslenmezdi. Ne zaman sokakta oyun biter, çat kapı girerdin içeri. Eğer horanta uyumuşsa kıvrılıverirdin yere serilmiş ya da sarılmış yatağa. Mışıl mışıl uyurdun. Kimse depresyona girmezdi. Antideprasanları iki elini göğüs ile göbek arası bağ yapıp, iki lafın belini kırmaktı analarımızın. Babalarımızın da derdi büyüktü ama hiç birimiz yarış atı değildik.

Okursak ekime kadardı, okumazsak denenme süremiz kasımı bulurdu. Okuldan kaçar, işi büyütür köyden kaçar, dağı taşı altın büyük şehirde iş tutardık. Buna cesaret edemeyenler tarla, tump, mal, davar sahipleri aile şirketlerine, diğerleri doğru çiftliğe. Çavdar çekme, balya, hayma ile ücretini alır, babanın avcuna sayar, baba artık ne gönül ederse. Yenice mi, Bafra mı, Birinci mi?

İşte böyle bizim hikâyemizin girişi. Gelişme ve sonucuna kelimeler kifayet etse de, gücüm yetmez.

Devamını Oku
Taş İskele

Yaşadığını unutmuştun.
Unuttuğun anda hatırlattı yaşam.
Aldın, sattın.
Bire aldın bine sattın.
Çoğumsadın, bine aldın bire sattın.
Olmadı.

Devamını Oku
Taş İskele

KÖR kuyunun derinliğinde, açmışsın perdeyi hayat gailesi adlı kurguya, inmişsin deli boğar sığlığa. Deli işte, boğuldu şaşkınlığında akıl. –akıl biraz olsun şaşırmalı, değil mi, deli?- Anlamsızlık tufanında, gemisini yapıyor deliler, akıl denizinde gözükmesin kara toprak. Batır italik yüreğine, bir deli yüreği dalga dalga geçsin metrajı belirsiz yokluğun varlığı, varlığın yokluğu cümle perdesinden. Deli’nsin dibi anlam verilen, tüm anlamsızlıklar. Anlamsızlık denilen tüm anlamlar sökün etsin saçma saçma, aklın tufanına.

Gömleğini üzerime giydir deli. Bol gelsin. Gömleğimi giy üzerine, dar gelsin. Yakışık almaz ya, böylesi daha delice. Cebinde “asal” közün kalmış olsun, cebimde bakışın. Bakışında gözüm kalsın deli. Gözümde özün.

Gülümsedim. Hayat gailesi denen sığlıkta boğuluyorken hiçlik, sordular, “neden gülümsedin”, “hiç” dedim. “Asıl” gülümseteni düşüne dursun akıl, gülümseten gönlümdeki “ asal”…

Devamını Oku