Süreyya Aktaş Şiirleri - Şair Süreyya Aktaş

Süreyya Aktaş

Güneş Adam ve Kelebek Çocuk

Güneş Adam: -Bildiğim doğruları, inandığım şeylerden menfaat uğruna vazgeç dediklerinde...
Kelebek Çocuk: - Devamlı aynı şeyleri tekrarla.
Güneş Adam: - Menfaatleri için değişebilen insanlarla sohbet etmek...
Kelebek Çocuk: - Sohbet et! ... Unutma sana ihtiyaçları var.

Devamını Oku
Süreyya Aktaş

İŞKOLİK KOZA

İnsanlar yaşamları boyunca, ardı ardına koşuşturur. Bu koşuşturma bir müddet sonra kişiyi sorumsuz yaşamaya bırakır. Eylemlerin sorumsuzluğu aileyi, çevreyi, mesleği de etkiler… Aynı zaman da kendini unutan kişi yaşamdan zevk almamaya başlar… Etkisiz ve tutarsız davranır… Kendini beğenir. İç sesi duyurmamaya çalışır… Sorumsuzluğunu inkar eder. Yalan söyler. Başkalarını çiğner. Bir müddet sonra, severek o işi yapmaz. Mutsuz, huzursuz, sıkıntı yaşadığı için devamlı mesleğini değiştirmek ister, Ailesini değiştirmek ister, Çevresini değiştirmek ister… Aslında Kendini bil ve tanı çiçeği araştırırsa, SONUÇ Onunladır. Sen “ İŞKOLİK KOZA” bu düşüncedeki insanlara öğreteceğin kişiliğindeki değerin ile “ Huzursuz, sıkıntılı, bağımlı, mutsuz” insanlara geçmişini unutup, bağışlaması gerektiğini ve önünde kocaman yeşil bir vadinin olduğunu öğretmelisin. Başarı, Mutlu, Rahatlık çiçeklerinle sorumlu ve müdahale etmelerini göstermelisin. Güneş çiçeğini tutup bu insanları gülümsetip, geleceğe ışık saçmalarına bakmalısın! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ............

Kelebek Çocuğun sesine kulak verin. “ Özgürleşin! Gülümseyin! Fark Yaratın! Bütünleşin! Ne Kadar Güven İçerisinde Görünürse Görünsün, Çocuk, Genç, Yaşlı; Zengin Ve ya Yoksul Tüm Canlı Varlıkların Sana Gereksinimi Vardır. Kendinizin Armağan Olduğunu Unutmayın. Gezebiliyor, Duyabiliyor, Görebiliyorsunuz. Farkında lığa varın”

Devamını Oku
Süreyya Aktaş

Yollar!
Yollar! Uzun…
Yollar! Sonsuz…
Yollar! Kırık…
Yollar! Yorgun….
Sevgi Kırıntıları gibi sahipsiz…

Devamını Oku
Süreyya Aktaş

Yaşam…
Kendi başına bir yolculuktur.
Ama acı, ama tatlı mademki yaşamak var…

Değmez tek kişilik aşklara… Hele tek taraflı olduğunu bildiğin ve inat ettiğin sürece… Senden giden her damla yaş, taş olur yığılır boğazına… Yumruk, yumruk dizilir, göğüs kafesine, sonra kalp krizleri ile karşılaştığında anlarsın ki aslında aşk, sevgi, yaşam, içine sığdıramadığın tomurcuklardır. Yeşile ekmek isterken, hep hata görür, beğenmezsin çamurunu. Affetmeyi ve şükretmeyi unutursun yaşadığın için yararlı olmak adına… Biraz vurdumduymaz, biraz çılgın, biraz sıra dışı olacaksın düşüncelerinde… Duyguların kulağından girecek uğrayacak kalbine, sonra, değerin çıkacak kalbe uğradığında, belki bir başkasının hayatına dokunup anlam katmak isterken, onu yıkacaksın… Hiçbir şeyin farkında olmadan konuşacak konu bile bulamadan sırtını dönerek yatacaksın… Kendi bencilliğinle…

Devamını Oku
Süreyya Aktaş

Amacı yok mudur ki sevdamın
Hayata damgasını vurmuş.
Şen şakrak yırtılır dağlar
Umuda koşar bir can yürek…
Bahanelerle gelen yırtık karga
Ekmeğini arar bahçe korkuluğunda

Devamını Oku
Süreyya Aktaş

Ey Ruh! ...
Yaşamımın Mevsimi! ...
Lale zar bahçemin Gülü,
Engin Düşüncelerimin Bülbülü...
Mavi Sonsuzluğum...
Zamanım...

Devamını Oku
Süreyya Aktaş

Bir SONBAHAR günü, ağaçlar yavaş yavaş sararan yapraklarını dökmeye başladı. Arada sırada YAĞMUR çiseliyor, zamanla kendini gösteren GÜNEŞ canlıların içini ısıtıyordu. Kendi gibi OLGUN bir çınar ağacının altında ki bankta oturmuş, gramofondaki eski bir şarkının nağmeleri dudaklarından dökülüyordu.

Gramofonda. (Müzikle birlikte söylenir)

Makam: Rast…
Usul: Curcuna…

Devamını Oku
Süreyya Aktaş

Ve, içimdeki ben....
Ve, içimdeki sen...
Ve, içimdeki biz...

Bu gün farklıyım her zamankinden.
Bu gün farklıyım her zamankinden.

Devamını Oku
Süreyya Aktaş

*** Ben NE? ...
***Sen NE? ...
***O NE? ...

Benim var mı? Senden fazlam
Senin var mı? Ondan fazlan…

Devamını Oku
Süreyya Aktaş

Düşünceler ve duygular denge için arayışlarını olgunluğa dönüştürerek yarış içerisindeydi. Kocaman bir evin, sadece küçük odasının dağınıklığı ile yaşamı sürdüren kalabalık topluluk… Aslında kullanılması için, çok oda ve boş alan vardı. Pencere ile dışarı bakmak için inceli, kalınlı gizemli perdeler… Orta da dikdörtgen şeklinde ki, on iki kişilik sandalyeli masa, sırası geldiğinde içe, sırası geldiğinde dışa temsil edilirdi. Masanın altı çalışma odası. Üstü yatak odası olarakta kullanılabiliyordu. Çekmeceler… Dışa doğru açık ve içinden çıkan örtüler dağınık. Sıradan yerleştirilmiş olanlar gibi sıradışı yerleştirilenlerde vardı. Aslında; her düzensizliğin içerisinde, titizlik ile yerleştirilen fedakarca bir düzen vardı. Dağınık örtüler… Sıradan konulmuş masalar… Yatak örtüleri…Masa örtüleri… Perdeler… Yere kadar sarkan, uygunsuz yerlere acele ile yerleştirildiği belli idi. Sabırsızca ve ani kararlar ile… Arkalı önlü takılan perdelerin ardından, pencereden dışarıyı izlerken, bazı perdelerin şeffaflığının narin inceliği göze çarpıyordu. Bazıları ise… İçi ve dışı kalındı. Maskeli Baloya gider gibi boyalı idi… Boyalı pencereler ardı ardına, arkalı önlü asılan perdeler bu evi parçalara bölüyordu. Eni ve boyuna bakıldığında, bütünsel tarafı da fark edebilirdi. Her köşe de bir obje, bir insanı temsil ediyordu.
Hatırlanan ve unutulmayan anıları, köşeye yerleştirilmiş dikiş makinesi ile dikilerek yenileniyordu. Parçalar “ Proçöz” ile temizlenirdi. Yenilikçi kalıcı eskiler de yok değildi. Dikiş Makinesinin görevi “ Eskileri getirin yenisi ile değiştirelim” modeliydi ki. bu modelin zamanı geçmişti. Fakat, üretilmeyen bir yaratıcılık ile gizemli idi. Ve, taklitti. Dikiş mekinesi bile bu modelden yorulmuş kendini odada kullanılmayan bir köşeye yerleştirmişti.

- “ Hey! ... İçimin içindeki ses: - Girenler ve çıkanlar, tıpkı matematiksel işlevler gibi… Aktif ve pasif tarafını denge de tutabilmek için yoluna devam edebilmesi için, yaşam ve farkındalık ile risk peşinde. Bu dağınıklık gösteriyor ki! ... Alınanlar ne çok. Verilenler az… paylaşım, katkı sağlayacağı gibi, birlikteliği de kazanca dönüştürecek. Pazarcılardan alınan mal hep eski, üreticiden alınan mal hep yeni kalacak. Fark edilmeyen aslında görülmeyene görmeden bakmak ise büyüklü, küçüklü yararlı ve yararsız…”

- “ İşe bir yerden başlamak gerek. Perdeleri indirip, yıkamak ile başlamalı. Makine ve masayı köşeye çekmeli. Ortayı açmak için, taşıdığımız ton ağırlığını azaltmalı. Diğer dağınıklık için bir kez daha değerleri gözden geçirmeli.”

Devamını Oku