Baktım pencerenden
Gönül bahçene
Gördüm ki,
Güllerin olmuş tarumar
Ne bülbülün kalmış,
Ne dalında diken…
Merhaba ….
Yine yeni bir gün sensiz
Yoksun ortalıklarda
Yine içim ezik, boynum bükük
Bekler oldum buralarda
Acaba temelli mi kaldın
Sevgilerim, duygularım, hislerim
Nicedir güzel duygular beslerim
Geceler boyu seni düşlerim
Sen sevmedikçe, boşa severim
Vah benim umudum, hayallerim (Nakarat)
Ömrüme ömür veren bir can gibisin
Canıma canlar katan canan gibisin
İnan ki gözlerinle yakar gibisin
Gönlümde yediveren güller gibisin
Cenneti süsleyen huriler gibisin
CİĞER, KÖZ OLUR...
Dizime diz gelir, diz dizim bulur
Efeler diz gelir, dizler yer bulur
Diz vuran efenin, dizi iz olur
Yere diz gelince, gönül cız olur...
DENGE 22.12.2007
Suat TUTAK
GEL DE, ESKİ BAYRAMLARI ARAMA... (2)
“...İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız..” Hz. Muhammed Mustafa (S.A. S.) ’ nın sözüdür.
Sevgili okuyucularım merhaba.. Sanırım bu yazılarım bayramdan sonra yayınlanır. Onun için 2007 yılı Kurban Bayramınızı bayramdan sonra tebrik etmiş olacağım.. Dün, 21 Aralık 2007 tarih Perşembe idi ve Kurban Bayramının ikinci gününü idrak edip yaşadık. Bugün 22 Aralık 2007 Cuma, Kurban Bayramının üçüncü günü. Size bu yazımı yazmaya çalışıyorum.. Bu yazımın (1) numaralı olanını dün yani, Bayramın ikinci günü yazmıştım. Görüyorsunuz ki; bayramda bile, sizinleyim..
Ben sana sen derim
Sen dedikçe oynar yüreğim
Bir bilsen hasretinle
Nasıl yanar ciğerim.
Gözümde sen,
Gönlümde sen,
Elleri bir ağaca arkadan bağlanan hamile bir kadının başına dikilmiş olan iki Ermeni yazı tura atıyordu. Bu kanlı kumarı yaklaşık 100 yıl önce Anadolu toprağında Kars'ta Ağrı'da Van'da Erzurum'da da ataları oynamıştı.Onlardan duymuşlardı.
Karnı burnunda zavallı bir Azeri kadının doğumu oldukça yakın görünüyordu. Çaresiz kadın bir hazan yaprağı gibi titriyordu. Elbiseleri yırtık, ayakları çıplaktı...Ermenilerin uzun boylu olanı elindeki AK-47 model Rus yapımı otomatik tüfeğinin namlusuna monte edilen seyyar kasaturayı çıkartırken, diğeri elindeki demir parayı havaya attı
:-Akçik, manç? ..
(Kızmı, oğlan mı?)
Bir çeşit açlıktı onlarınki. Gençlik yıllarını dilediklerince, sevdikleri kişilerle birlikte yaşayamamışlardı. Ömürleri çoğu konuda anlaşamadık-ları, uyumsuz eşlerle gelip geçmiş, yaşanmış sayılırdı. Oysa o yıllar onlara göre, yaşanmamış yıllardı. Boşa harcanmış yıllardı… İki yanan vücut bu duygularla birbirine sarılıyor, o yaşanmamış yılların boşa giden yıllarını, şimdi yeniden yaşamak ister gibiydi…
Kumsaldaki çılgın sevişme saatleri sonunda yorgun bir halde u-zandıkları yerden, başlayan gecenin parlak yıldızlarını, birbirlerine sarılıp sarmaş dolaş seyrettiler. İki çıplak vücut ne doyumsuz hazlar, zevkler yaşamıştı, birkaç saattir. Bu zevklerinin bir saati bile koca bir ömre değerdi. Bayan ömrünce böyle doyumsuz aşklar tatmamıştı. Çünkü şuan kollarında olan erkek, değer verdiği, sevdiği, arzu ettiği her tür zevki ona tattıran bir erkekti. Sevgiliydi… O mutlu anlarında arzular ve zevklerden uçup, tatmin olurken erkeğinin kulağına çok özel sözler de söylemişti. Bunlar yaşamı boyunca kimseye söylemediği özel sözlerdi. Onun kulağına eğilip:
_ Canımsın benim, canımsın, erkeğim özelim demişti. Erkek aynı duygularla coşarken kollarındaki kadına:
_ Canımın içi… Kadınım. Özelim benim, diyordu. O da bu sözleri hiçbir kimseye söylememişti. Çok özel saatler yaşıyordu her ikisi de.
Saatler ilerlemiş, vakit bir hayli geç olmuştu. Çıplak vücutlar sahilin keskinleşen akşam rüzgârıyla üşümeye başladılar. Bayan:
_ Canımsın benim. Senin kollarının arasından hiç ayrılmak istemi-yorum ama üşümeye başladım. Acıktığımı da hissediyorum. Haydi, giyi-nip içeriye girelim. Birer duş alıp tuzlardan, günün yorgunluğundan kurtulalım, dedi. Adam da:
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!