yalnızım
yalnızlığın canımı acıtamadığı kadar
acıyorum yalnızlığımla
onu sevdiğim kadar nefret ediyorum
bir başına bırakılmışlığımdan.
tüm doğrularla çaprazların kesiştiği
Bazen böyle oluyor. Tüm duygular düşünceler kelimeleri alıp saklıyor. Bin bir düşünce duygu denizine dalıyor, suların en derin yalnızlığındaki sessizliği misafir ediyor. Beraberinde ıslak nemli deniz kokan anıları peşine takıp dönüyor. Yine bin bir kare en gerçek haliyle gözlerimin önündeki hayal perdesinde. Akıp geçişini izliyorum. İzlerken ruhum o kadar yetim o kadar öksüz bir kenara sinmiş hiç günahı olmadığı halde suçlanıp cezalandırılmış dışlanmış bir çocuk gibi. Senden sonra o kadar yalnız kaldım ki. Her şey gibi ruhumda beni terk etti. Sabahlar yaza inat en solgun ışığı açıyor üzerimde, rüzgar soğuk esiyor, nerde yazın o tatlı esintileri. Yıldızlar artık takılmıyor kirpiklerimin uçlarına, hüküm giymiş gibiler bulutların ardında yaşamaya. Gözlerindeki o pırıltılar geceleri yanan ateş böceklerimdi, onlarda artık uçuşmuyorlar. Sen giderken ne varsa peşinden gittiğin yere sürüklendi. Bir ben kaldım bana. O da sağır ve dilsiz; küsmüş gibi bakıyor gözleri. Günlerdir bugün bir karabasan gibi yokluyordu düşlerimi. Sen o uzun yolculuğundan dönecektin ve yıllar sonra bu şehirde seninle karşılaşmak ihtimali vardı. Keşke valizindeki beni gittiğin yerde bir kayaya sarıp denize atsaydın, beni o gittiğin yerde bıraksaydın. Bana ait her şey o derinlerde çürüyüp yok olmak üzere terk edilseydi, o kadar sıyrılsaydın ki benim izlerimden buralarda beni hatırlatacak bir şey bulamasaydın. Sen her şeyimi giderken yanına almıştın. O yüzden döndüğünde benden bir şey bulamazdın. Ben alışıyor gibiydim böyle suskun böyle kör böyle soluksuz yaşamaya. ve sen bir gölge oyunuydun artık gerçekle hiçbir bağı kalmayan. Beni gömseydin o soğuk suların en karanlık en vahşi kollarına şimdi gözlerin benim ayak izlerimi aramazdı, benim kokumu bulmak için dolaşmazdı ruhun. Bir bekliyi fısıldamazdı umudun. Her sabah günaydın derdin kendine gülümseyerek, böyle utandırmazdı seni, aynadaki gururun. Belki yeni bir sayfa açardın, yeni bir günle yeni bir başlangıç yapar, tüm yenileri yaşamına çağırırdın. Bir; pişmanlığın olmalıydı yanında, hani derler ya benden en son hatıra. O koruyucu melek misali hep aklının bir köşesinde seninle gezmeliydi, bir onun nefesine izin vermeliydin, seni benim yaşattığım gibi yaşatması için. Senin yeni bir yol haritan olmalıydı farklı insanlar farklı kokular farklı topraklarla tanışman için. Yeni bir coğrafyada can bulmalıydı hayallerin. Ben o kadar tükenmiş o kadar bitkinim ki kan çekilmiş damarlarımdan. Hiçbir umuda su verecek güçte değilim. Beraberinde götürdüğün beni gittiğin o yerde bırakmalıydın. Dönüşünü böyle beklemiyordum. Dönüşünle fırtınaları getirdin ruhuma, dönüşünle bitmiş bir hikayenin tortularını saçtın yüreğime, dönüşünle bitti dediğim cümleleri yeniden ektin aklıma. Oysa böyle olmamalıydı sensiz kurduğum bu dünya renksiz ve sessiz kalmalıydı. Şimdi bana doğru attığın her ürkek gururunun arkasına saklanmış yalancı adım, sana karşı kolsuz kanatsız zayıf beni, daha da dirençsiz yapıyor. Sensiz yaşamaya alışmaya çalışıyordum, direniyor aklımdan ruhumdan kovuyordum hatıraları, her gün her gece son sesimle kavga ediyordum kendimle ta ki yorgun düşüp bir kabusla uyanana değin. Kısır bir döngü içinde birbirine benzer günler yaşıyordum. Hepsine senle uyanıp senle kapatıyordum ama senin sevdandı hatıra kalan, sen değildin. Sen gitmiştin ve ben seni o gittiğin topraklara emanet etmiştim. Demir almıştık biz artık bu limandan ve meçhulde kalandı bizden artanlar. Oysa şimdi Geldin. Yılları ayları ardında bırakıp geldin. Gelirken ne getirdin yanında, benim dışımda. Benim sende bıraktığım mutluluk ve coşku dolu anların izi dışında. Gittiğin o yerlerde bulabildin mi yüreğini, hayallerini. Ayırt edebildin mi gerçekle hayal arasındaki o keskin çizgiyi. Gidişin benim kaybımken senin kazancın olabildi mi. Bunca zamanın ardından sesleniyorum sana, bana güvercin kanadına takılı küçük zeytin dallarını uzatırken, sevdam ve ayrılıklar ne kazandırdı sana. İki yabancı gibi yaşadığımız dünyada kalabalık aşk hikayemizden ne kaldı ruhunda. Eğer bir damla sevgi olsaydı yüreğinden ben diye damıtabildiğin şimdi gözlerimin içine doğru akıyor olurdu. Daha bir parça sevda taşımıyorken sadece ruhunun sevilmenin çocuksu sevinçine, gururunun ellerimin pamuksu dokunuşlarına duyduğu özleme yenilip gelmişken bu şehre, tekrar kurmaya çalıştığım düzenimi altüst etme. Dost sohbetlerinizde yad edin beni, özlemleriniz depreştiğinde. Böyle beklemiyordum seni. O son satırları yazarken sana ayrılmalıyız böyle devam edemiyorum diye, iki şans saklamıştım satırların gözyaşlarının içinde. Biri bizim içindi diğeri benim için. Anlıyorum ki sen hala o satırları görememişsin. Gözlerin ıslansaydı gönlünün pınarları bir zehir gibi o satırlara aksaydı o zaman sanırım buraya gelmene ve bir perde daha açıp güvercinler uçurmana gerek kalmazdı. Yüreklerimiz bu kadar uzakken ortak bir sevda masalında yaşamaya sen de benim için yaşıyor olamazsın. Keşke böyle olmasaydı dönüşün. Gittiğin o uzaklarda benden ve benim sana bıraktıklarımdan sıyrılıp beni unutsaydın.
Şiirden kadehleri kır bu gece
Şarap kırmızı kırmızı düşsün tenime
Şişede kalan son damla
Acımdan damıttığın yalnızlığım olsun
Yalnızlık dökük bir mısra, sonu senli hikayemde..
güzelliğin beş para etmez bende sevdan olmasa
demiş aşık veysel
oysa güzelliğimi gidişinle toprağa verdim. ve sen güzelliğini başka gözlere esir ettin. benimleyken güzelliğim silahım değildi güzelliğim senin gözlerinde güzeldi.
sen güzelliğimde kaldın ondan ileri bir adım atamadın. bu yüzden hiç korkmadım haberçisiydi zaten gidişinin. bir çember içinde dönüp durdun oysa ben çokk uzağında bekliyordum senin aradığın yerden ötelerdeydi düşlerim sen habersizdin. bu yüzden güzelliğim toprak olalı çok oldu senin ölümünden haberin bile olmadı sevdiğim.
bir gün başını kaldırır da öğrendiklerinden sıyrılıp bakarsan göğe düşlerimdeki güzelliğimi belki görürsün maviliklerde. bu bedenin güzelliğinde kalan sendin bense o bedenden gideli çok olmuştu sevdiğim. şimdi sitem edipte dağlarca büyük bir intizarı diziyorsan satırlarına yorulma sevdiğim kır kalemini benim durduğum yere ulaşamaz kelimelerin. sen bebeğim büyüyeceksin daha benim geçtiğim yollardan geçtikçe öğreneceksin her insan aynı değildir ve her insan görmek istersen senin görmek istediğinden ve gördüğünden farklı hallerdedir. sen bebeğim büyüyeceksin. ve bir gün benim sana anlatmak istediklerimi yaşayınca başını vurmuşçasına hissedip kalbini sözlerini dikkatli sececeksin. şimdi ne mektuplarında okuduğum satırlar aklımda ne de bana okuduğun şiirlerde bana söylediklerin. biliyorum çocukça çünkü her satırın. kendini büyümüş ilan eden kimi zamanda hatalarının ardına saklanan her çocuk gibi gururunun ardında mısraların. sen sevdiğim bebeğim bir bebek büyütürken sen de büyüyeceksin ve bir sabah kalbinin sancısıyla uyanacaksın o an yanında uzanan güzelliğin ötesinde bir güzelliğin peşine düşeceksin. ve kimbilir belki beni hatırlayıp ilk o sabah anlayacaksın.
güzelliğim kalbimin eseridir varsa bir nebze; sen hatalarınla çiğneyip geçsen de...
Bu gece yağmur yağdı sabaha kadar. Işık ışık nur yağar gibiydi gökten. Işıklar arasından çıkıp geldin. O ışıl ışıl yanan gözlerin miydi. Dışarı çıktım sağnaktı gece. Elimi uzattım uzandın ellerime. Bir süre öylece kaldık zamanın içinde. Usul usul süzüldün parmaklarımdan ve ben gidişini izledim yağmurlar arasından.
Benim yağmurum sensin. Afetim, bereketim, hüznüm sevincim. Kimi zaman yeşerten kimi zaman çürüten. Benim yağmurumsun sen. Gittiğin yerde Yüzüne ayışığı yağmur taneleriyle süzülürken ellerim uzanıyor sana. Dokunamadığım gül yüzünü alıyorum avuçlarıma. Gözlerinde yeşeren bir dal oluyorum kirpiklerinden akan cansuyundan kendime doğru akıyorum. Yıkanıyorum tüm öfke ve kıskançlıklarımdan. Tüm dünya kelimesi beni anlatmaya yetmiyor her şeyden büyük bir genişlikle seni kucaklıyorum kalbimde.
Kayboluyorum o an gözlerin var sadece aklımda sen varsın bir de yağmur. Kalbimin içinde sen varsın ben seni giyiniyor seni soyunuyorum. Ben bu yağmurlarda hep böyle kendimi bekliyor seni özlüyorum. Yağmurlar ışık ışık hep yağsın geceme. Yağmurlar hiç eksilmesin bahçemden Yüzüme damla damla vururken hayat çemberimdeki halkalarda bir an daha seninle çoğalıyor. Ömrüm dediğim rüyamda sonsuzluğa açılan bir kapı var. İşte o kapı bana aralana kadar kalbime ve gözlerime gecelere ve gündüzlere ışığınla hep yağ yar.
Birkaç satır düşüyor gözlerime tonlarca ağırlığıyla. Ağırlığının altından kayıp çıkmak ve kelimelerin içini açmak bana düşüyor. Her kelime bir ruhun tanımı bir ruhun duyguları ve görünenin dışında yüklenen her anlam binlerce muamma. Bir kelime kaç harften oluşmuşsa her harfi koyup aklımın cebine gezdiriyorum. Ne elifi yaşıyorum ne de b nin manasına erebiliyorum. Olsun diyorum cebimde dursun ağırlığı ve sıcaklığı kalbimi ısıtsın. Kalbimin bir yanında ayrılmış koltuğuna oturtuyorum gün gelecek kalkıp yerinden olması gereken yerde bir manayı tamamlayıp bana bir şey anlatacak.
Şimdilik bekliyorum ve bir koleksiyoncu gibi tüm kelimelerini biriktiriyorum. Özenle her biri için bir yer seçiyorum, yerini ve zamanını aklıma yazıyorum.
Senden uzak yakınlığımda senden gelen en değerli merhabalarımla anılarımın büyülü duvarlarını örüyorum. Bir kelime kımıldasa yerinden bir hafif rüzgar gibi esse kalbimin üzerinden o duvarları kol kanat gibi sarmış sarmaşıklardaki goncaların baş döndürücü kokusuyla irkiliyorum. Anılar geçmişten kopup an gibi geliyor gözlerime. Geçmiş ve gelecek bir rüya o an ve gözlerimde. İçimdeki duvarların binlercesini görüyorum aklıma dikilmişler ve yüreğime bir kör kuyu gibi hendekler dizmişler. Her şeye rağmen bir umut çiçeği küçük bir saksıda güneşsiz ve aysız bir karanlıkta. Yaşama dair bir umut. Çocukluğumdan gençliğimden ve geleceğimden kalma bir umut. Sen bir umudun toprağına katılmış karıştırılmış bir can suyu. Karşılaşmamız bir ilahi yazgıda duaların birkaç satırıyla yazılmış bir yön tabelası. Evimi gösteren resimlerin çizdiği anayol başındaki büyük ayrımın kırmızı renkli rüzgarı.
Ağır işleyen bir zaman akıyor şimdi buralarda. Ağırlığına duyduğun telaştan tüm kaygılarım. Geç akıyormuş hissinin yüreğimin ayaklarına takılmasından tüm telaşım korkularım. O büyük duvarların ardına zıplamak için tüm kelimelerle baş etmek için bunca savaşım ve yorgunluğum. Geç kalmak istemiyorum ve umut adı verilen yaşam gücünün yorgunluyla dirilmek için diriltmek için savaşıyorum. Bir savaş alanın kanlı renginde tüm duygularım ama kan kayıplarımdan yeni bir hayat çıkarmak için ne senden kaçabiliyorum ne de yanında kalabiliyorum. Cevaplarını aradığım bir ömrün yolunda karşılaşmış olmamızı hep hayra yorup altında saklı olanları bulmaya çalışıyorum. Karışık bir bilmece gibi görünse de aslında basitliğinde saklı olanı görmek için gecelere gözlerimi açıyorum. Ne yazık işte tüm basitliğine rağmen ben karışık bir düğüm gibi kalıyorum. Tek tek çözmeye uğraştıkça kendi kalabalığımda boğuluyorum.
Islak çimenler üzerinde yürüyorum, sahille el ele. Sabah olmak üzere. Hayatım kadar sessiz her yer. Çok uzun bir yol ve ben nereye gittiğimi bile düşünmek istemiyorum. Bir yalnızlık var bu şehirde tüm kalabalığına rağmen dışardan izliyor herkesi, ona dokunan tüm ellere rağmen bir camın arkasında saklanıyor elleri. Bu şehir kadar yalnızım ve yalnızlık gün be gün zorlaşıyor. Kışın kasvetli yüzü şehrin dumanlı başına çöküyor ve nefes alamıyorum ben de onun gibi. Oysa ne kadar istiyorum bu sahilde seninle yorulmayı, bir sabahçı kahvesinde günün ilk çayını seninle yudumlamayı, gülüşlerle süslenmiş kelimelerin içinde neşeyle buluşmayı. Ne kadar duvar varsa bilinen yıkılmalı. Tüm camlara bir balyoz indirip gecenin sessizliğini bozmak geçiyor içimden ve bağırmak avaz avaz ayaza inat, nerdesin? Bilmediğim bir yerde bilmediğim bir hayat yaşıyor olman içimi acıtıyor, sessiz sedasız durup olduğun yerde beni senden bizden bihaber bırakmana isyan ediyorum sevgili. Duyuyor musun yüreğimin sana seslenişini, nerdesin? Up uzun bir sahildeyim. Sensizim, adressiz, kimliksiz,sevgisiz. Hangi duyguların intikamı bu, hangi ahların cezası, hangi sevgisizlerin bana kestiği hesap bu. Nerdesin? Dört duvardan öte bu şehir bile artık bana dar. Dünya üzerinde nerede olsam içimde aynı haykırışlar. Deli gibi özledim sevgili, nerdesin? Karanlık ve yalnızlık senin olmadığın her yer. Ve ben karanlıkta yaşayamıyorum, özleminle yanıyor, yokluğunda eksiliyor, sensizlikte eriyorum. Nerdesin.
İçimde kabarıp kabarıp taşamayan denizlerde boğmaya çalışıyorum günleri. Uzaklardan çok uzaklardan bir ses duyuyorum, isyan çağırıyor beni. Ona doğru akan akıntılara kürek sallıyorum, güçsüzüm zor dayanıyorum. Kaçış yok senden biliyorum. Kahretsin ki yok. Böyle yaşamayı artık istemiyorum.
Bir parça koparıp atsam düşüncelerimin ateşinden, denizler yanar mı. Yanmaz değil mi sevgili, denizler yanmaz, gün ufukta tutuşup ta geceye bağlanmaz. Sonsuz bir uyku gelip te üstüme uzanmaz. Meleklerin sesi ninni olmaz. Ölüm bana döşek olmaz.
Sen sevgili, gül bahçelerimin gülleri, sen sevgili, güllerimin dikeni, aklıma batan kalbimi ucu kırık iğne gibi didik didik parçalayan, sen sevgili gülün kızıl renginde içimde yangınlar başlatan, sen sevgili adım adım beni uzaklara atan, rahat mısın şimdi yatağında. Ahh şimdi yatağında uyuduğun uyku olsam ve uyandığında ben yok olmuş geçmiş bir zaman olsam. Meleklerin ninnilerindeki seste kalsam ve bu dünyaya hiç uyanmasam.
Bir serabın içine çağırıyorsun beni. Koca bir okyonusun ortasında bir girdap bu anlattıkların. Beni inandırdığın (inandığım) . İstedim inanmayı belki de. Kim bilir suçlu varsa, belki de o içimde.
Serapların içine açılmış bir girdaba çekiyorsun beni. Tatlı meltemlerle okşarken yavaş yavaş kendine çekiyorsun. Bir kez kapıldığımda o girdapların ortasında olacağım yine. Rüyalar açılacak gözlerimde. Yine yine yine kaybolacağım o uçsuz bucaksız ülkelerde.
Büyülü sesinden anlattıklarınla inanmaya başlayacağım masallara ve rüyalar sarmalayacak masalları, iç içe. Gerçek olanın dışında kurulu bir düzende gececek günler geceler. Sesinden başka bir şey olmayacak yine. Bana anlattıklarının gerçekliği üzerine ihtimal hesapları tutulacak akıl defterlerinde. Olasılıklar hesabını öğreneceğim yeni formüller ekleyeceğim sonra; ama hiç biri matematiksel değilmiş, anlayacağım. Kurduğum hiçbir denklem fizik kurallarına uymayacak. Hep düşsel inanışlar sınıfta kalacak.
Hep aynı şekilde karşılıyorsun beni. Dudaklarında kaleminde beni işliyorsun. sanki içimdesin ve oradakileri süzüyorsun benimle ruhumla bir oluyorsun. Beni bu denli anlaman kolaylaştırmalı ilişkimizi ama öyle olmuyor. Çünkü sen kendi kelimelerini dökmüyorsun. Zaman zaman rastlıyorum seni okuduğum satırlara ama hep şüpheli. Kim bilir o satırlarda belki başkasının şiiri. Korkuyorsun, kendi içinin boşluğu belki de seni böylesine başka hayatların eteğinde tutan. belki de korktuğun kadar acıyor hala yüreğinin içindeki can. Bir oyun değil mi hayat ve sen benimle oynadığın bu oyundan haz alıyorsun. Karşılıklı paslaşıyoruz ben hiç boş ver miyorum sana. Boşveremiyorum. O kadar gömülüsün ki geçmişine tarih kadar eski olacak ne varsa hala orada varlığınla taptaze. Seni dinlemek seni okumak seni doldurmak istiyorum ama hiç izin vermiyorsun. Evet bu onun sözleri dediğim kelimelere hep muhtaç bırakıyorsun. Zamanla öğrendim elbet senin filmi yönetmeyi ve oyuncuları seçmeyi sevdiğini. En küçük alt yazı da bile kurgularının ve rol verdiğin insanların kelimeleri var. ben seninkileri istiyorum tüm çıplaklığıyla. Korkuyor musun. Neden. İçindekiler mi korkutuyor seni. duyulduğunda hele de anlaşıldığında verilecek tepkiler mi. bu işte bir yanlışlık var. ve işte benim takılıp ta kaldığım nokta. Madem sorularımı biliyorsun da niye bana hiç cevap yazmıyorsun benim posta kutuma. Mutlaka yanlış adreslerdedir bana ait cevapların ve başkalarının bakışlarında. Görmemi istediklerini serpiyorsun göremediklerime peki üzülüyor musun. Uzun zamandır izini aramıyordum karşıma çıkman bir tesadüftü. Aramıyordum çünkü içinde kaybolacağımı ve seni yine bulamayacağımı, bir şaşırtmacayla yine saklanıp beni kördüğüm edeceğini tahmin etmek zor değildi.. Tam aksine senin olmadığın senin beni bulamayacağın bir yer arıyordum. Orada izimi süremeyecek ve beni kaybedecektin. İçimde bir his var hep aynı şiddetle konuşuyor ve ben farkına varmadan bir boşlukla satırların içinde oluyorum seni buluyorum sonra ve yine tutuluyorum çekimine. Diyorum ya içimde mıknatıs gibi bir şey olmalı sürüklüyor bazen kapatarak düşünce yollarımı ve önüne bırakıveriyor. Tek tek defalarca dizdim yaşadıklarımızı. Matematiksel bir hesaplamayla saydım tüm olasılıkları ama işte gönül söz dinlemiyor. 2*2=4 ettiğini anlamıyor. İçimde hala sana masumiyet giydiren o hırçın ses, ahh beni darmadağın ediyor. Ayırt edemiyorum duymak istediğim mi yoksa gerçekten kökü sana dayanan bir gönül alış verişimi. Tahmin etmek zor değil masalların yada filmlerin sonunu. İzlerken bir noktada görüyorsun sonu. Ama hep sonunun iyi biteceğini düşünüyorsun. Bizim için iyi bir son saklı olabilir mi sence. Daha doğrusu sen bunu ne kadar isterdin.
Bir konuşma balonu gibi açılan hayallerimizde aynı haz ve aynı heyecan ne kadar aynıydı acaba bilmek isterdim. Garip bir haz alıyorsun dimi benim böyle ikili delilik turlarımdan. Çelişkilerle dolu düşüncelerin girdabında çırpınmamdan. Seni bende tutan bu mu diye çok sordum biliyor musun. Seninle en ortak yönümüz bu olmalı hayal dünyasında soluk almayı seviyoruz ikimizde. Ben biraz daha cesurum en azından ona dokunup gerçek olup olmadığını anlamayı denedim. Peki ya sen. Hayaller hayalken mi güzel senin için. Hep orada olacaksın ve hep orada yaşamayı sececeksin değil mi. Bir gün paylaşmak istersen içindekileri adresim değişmedi.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!