Bir derin düştür düştüğüm
Uyanmak isteyipte uyanmaktan korktuğum
Dokunma sakın bırak
Dehlizlerce derin kalsın düşlerim
O düşler içinde ben seninleyim
Bugün yağmur var İstanbul da. hüznüm şehrin üzerine inmiş, gözyaşlarını döküyor. bir sis tabakası sarmış, gönlümün gözlerinin sisli bakışları her yerde. içimin sessiz sözleri gökyüzünden yankılanıyor. ben susuyorum gök isyanımı haykırıyor
Her şey ne güzel başlamıştı. ve öylede kalsaydı. ben seni hep güzel hatırlasaydım. düşlerime bu karanlığı miras bırakmasaydın. Düşünüyorum da belki de böyle olması gerekiyordu. ben geçmişte eskisi gibi kalsaydım sendeki sürgünüm hiç bitmeyecekti. sürgünlüğümden azad ettin beni. yine de yüreğimdeki bebeğim bebek kokusunu hiç yitirmeyecek. ben sürüldüğüm her yere seni hatırlamak için seçtiklerimle anılarımla bebek kokunla gideceğim. yaptığın seninle kalsın onu yanıma almayacağım. ne zaman gözlerim geçmişe kaysa bu karanlık ilişecek gözüme. bilirsin korkarım karanlıktan karanlığın soğuk tüğler ürperten yanlızlığından. artık sancılı bir başlangıç, ürkek bir varış yeri dünya üzerinde gidebileceğim her yer...
Kaybetmek demişsin kaybetmek…
Neyi, beklide gerçek anlamda hiçbir şeye sahip değilken neyi kaybetmek.?
Bir çukurun içinde debelenmekten ve o çukurda bir ömrü debelenerek geçirip yine kuyuda kalmaktan başka bir şey değilken hayat, neyi kaybetmiş sayılırım.
Debeleniyoruz kabul etsekte etmesekte, bundan ibaret hayatımız. Ne için ve nereye kadar olduğunu biliyor muyuz. Sadece zamanı tüketiyoruz. Belki tüm uğraşı o çukuru büyütmekten ibaret olabilir bundan ötesi için yürek lazım sadakat lazım bağlılık adanmışlık lazım. Farzedelim kaybettim, seni mi, umudu mu, düşleri mi, …..?
Kaybımın adı ne? Eğer ağlıyorsam gözyaşlarım ıslatıyorsa kirpiklerimi ve ben her defasında sıkıyorsam dişimi bu yenilginin acısından değil. Aynı yolda yürüken yalnızlıkla kalmaktan değil, bu senin artık benimle olmadığını bilmekten doğan bir yenilginin yükünü taşımanın ağırlığından değil. Tek bir seceneği var bunun tek bir cevabı. Hayat boyunca biriktirilen o debelenmeleri sonuca ulaştıracak bir elin kaybına duyulan özlem o kayba duyulan üzüntü ve o kaybın yerini dolduracak başka bir elin olmayacağını hissetmenin hüznü ve hepsinden önemlisi aslında beklenen elin kendini avutmaktan başka bir şey olmadığını anlamanın acısı. Bir beklentinin en büyük hata olduğunu anladığında yüzleştiğin kendinin ne kadar güçsüz olduğunu görmek acı verir ve o acı yüreğini deldikçe gözpınarlarından acının suyu sızar. karanlıktan korktuğun için sığınacağın bir avuntu da yoktur üstelik. çukurda boşuna debelendiğinin kanıtıdır elinde kalan üstelik. Şimdi söyler misin kaybettim ama neyi kaybettim ama kimi?
Kaybımın adı ne?
Bir gün yorulacaksın. Kendine çizdiğin bu yol yokuşlara uğrayıp düşlerini zorladığında. Yüzlerce insan düşler sokağını doldursa da yaşadığın saf yalnızlık olacak. Hiçbir düş sıcak bir tenin dokunuşunu yaşatamaz uykularına. Sen gerçek bir dokunuşun sevgi sızan bir gülümseyişin güzelliğiyle günlerini hiç süsledin mi. O kalabalık bu hazzı yüreğine yaşattı mı. Sevgi düşlerde aranmaz sevgili. Sevilmek hiçbir zaman gözlerini görmediğin insanların sana armağanı olamaz. Kelimelerin süslediği yüzlerin sadece bir resim olduğu aşklar aslından çok uzak bebeğim. Kendini bu yollarda oyalama. Hayat en gerçek haliyle geçiyorken içinden onu kendinden uzak zannetme. Onun içinden geçtiği her an bir parçana dokunduğunu ve seninle akıp gittiğini, geleceğinde de yegane yoldaşın olduğunu görmezden gelme. Seninle doğup senin batacağın an batacak olan güneş böyle sarmışken yüreğini gözlerini açmalısın. Bir mamur uykunun sıcaklığına aldanmamalısın. Düşlere dokunamasın, bir vücudu bir teni, bir soluğu, elleri yok. Yeri yurdu yok. Ona şekil veren ona soluk olan sensin. Sen üflemesen kanatlanamaz uçuşamaz gözkapaklarında. Şimdi gözlerini açmalısın, düşler sokağında gördüklerinden kat be kat güzel olan senin onu fark etmeni beklemekte. Düşlerin adresi yok sevgili, oysa hayat yüreğinde.
Her şeyden, en yakından daha yakınken birbirmize dolanıp sarmaşıklar gibi göğe açarken, göz yaşlarımın tuzu karıştı toprağımıza. Sonbahar bile gelmemişti, mevsim ilkbaharın yaza göz kırptığı zamandı. Dallarım yapraklarım kuruyup parçalandı. Ben boy verirken ellerinde, sen hiç acımadan birer birer kırdın dallarımı. O kadar acıttın ki canımı hiç beklemediğim anda ellerinin mi yüreğinin mi hoyratlığına uğradım. İlkbaharın en sıcak gününden sıcak, en az yaz güneşi kadar yakıcıydı birbirine tutunan ellerimiz. Yüreğimdeki ateşti dolaşıp, parmak uçlarıma uzanan. Sıcaklığın o çekiciliğine boyun eğmiş, eğmek ne kelime boyun kesmişti yüreğim. Öyle sıcaktı ki aramızdaki o bağ, güneşi kıskandıracak kadar. Sıcaklığın yakınlığı yakın etmişti bizi. O ki kelimelerle anlatamam. Ta ki sen içimde seni saran sarmaşıkları ayaza satana kadar. Dolu olup üzerime yağana, beni talan edene kadar. Toprağımdan dalımdan ayrı kurudum, parça parça savruldum. Hayat süren bir filiz yok artık bedenimde. Yüreğimde bizden geriye kalan bahara kanmış bademlerin kırgın soğukluğu var. koca bir dağ gibi duruyor aramızda. Yaktığın hiçbir ateş ısıtmıyor onu,.. Şimdi pişmanlık ateş gibi yanıyor içinde. Ne yazık ki koca bir dağı eritmeye yetmiyor.
kapat albümün yapraklarını
sen olmayan hiç bir yüzü görmek istemiyorum
senin olmadığın tüm fotoğrafları yırtıyorum
senden başka kimseyi senin yerinde görmek istemiyorum
bırak hayallerimi güzel yüzünle süslensin
sen bendeki yerini bir başka yüzle süsleyemezsin
Sen baharsın zamansız erken gelen
Sen mevsimlerden öte demsin gönlümde
Bir hazan uğramasın derken
Kışlar eksik değil şimdi ömrümde
İçimin küskünlüğüne sessizliğin kökü tutunmuş. Bu yüzden suskun duruşum. Ümitsizliğim damla damla akarken hıçkırıklarımın dinmesini bekliyorsun. Bir tokat atmadan kendime gelmemi istiyorsun. Şefkatinin sabrı küskünlüğüme. Ağlayarak dolandığım bu boş sokaklarda yolumu değiştirip kapını çalmalıyım. Hiçbir kelamımda içimin sesi yok, içimin sesi kayıp. İlan ettiğim kırgınlık içimin gizli isyanı korkup dile getiremediğim sözlerin giydirilmiş hali. Boş sokaklar boş evler mekanımsa darmadağın düşleri toparlamak kaybolana dair bir iz bulmak için. İçimin en derinindeki bir parça kayıp, bu dünya bilmem hangi haklı sebeple onu geri aldı ve ben şimdi onun yerine koyacak hiçbir şey bulamıyorum. Bana kızgınlığın bu yüzden, biliyorum. İçimden gelip geçiveren hislere olta atamadığım elimi uzatıp tutamadığım için. Benim kırgınlığım sana değil ki, bilinmezlik beni böyle perişan eden, elimdeki hayallerin yüreğimi doyurmamasından. Seçim yapma noktasında mecbur bırakıldıklarıma kalbimin dayanamamasından. bu yüzden koca bir boşluğu doldurma yalanına kendimi inandıramayışım. Varlığın, safi yetecek bana, ben şu kırgınlığı kırıp elime bıraktığın anılara tutunup ayağa bir kalkabilsem. Sana kırgın değilim kızgınlığım kırıklığım kendime. Girdiğim yolların yanlışlığını gösterdiğin halde kabul edemeyeşimden kararsızlığım. Kendime atabileceğim en büyük kazığı atıyorum ve hala içimin sesini küskünlüğümün esaretine bırakıp kölesi yapıyorum. Ben bu başıma sardığımı çözemiyorum. Korkular uzatmış parmaklarını. Vazgeçecek kadar güçlü değilim, kalacak kadar da kör değil. Sen de eğer elimi tutmazsan, beni sofrana çağırmazsan bu açlığımı kim doyuracak. Adanmışlığın en güzeli dualarım. Elimi bırakma Yaradanım.
Her gün bir birine benzerken bu gün farklı uyandım farklıydı çünkü sen aklımın yollarında bana çok yakındın. Aylardan beri ilk kez gülüyordu yüreğim, içimdeki çocuk yüzünü güneşe göstermişti. Bir tablonun bir parçası gibi sen çok uzaklarda olsanda işte o resmin içinde benimle vapurun güneş alan sandalyesinde karşı kıyıyı izliyordun ve gülümsüyordun. İçimi dolduran bir çağlayan gibi çoşan o adını tarifi hiç beceremediğim sevinç yağmurları geçiyordu içimden. Seninleydim sen bendeydin. Bunca sevincim bunca neşem sendendi senin bana dönüşündendi. Ne güzeldi…
Sigaram dumanlarını savururken rüzgarda seni düşündüm. Sen de benim gibi içindeki çocuğa güneşi gösterebildin mi. Oda güneşe karşı kısık ama pırıl pırıl bakışlarla gülümseyip o nehrin üzerinde kaydırak misali kayabildi mi. Bu mutluluğun huzur taşan yanından kanarcasına içebildi mi.
Mutsuz olduğunu düşünmek bile istemiyorum. Seninleydim ve seninle kalmak istiyorum. Belki yine içimdekine anlattığım en sıcak hikayelerden biridir buda. Ama olsun bu gün ben seninle doya doya güneşlenmek ve rüzgarda saçlarımı savurmak istiyorum ellerin yüreğimdeyken ellerimi ellerinden hiç ayırmadan ipek tenini ruhumda taşımak istiyorum. Yarın yine gidebilirsin hiç tanımadığım biri, hiç sevmedim diyebilirsin benim için, ama bugün benimlesin benim sevgilim canım benim yüreğimsin. Bugün güneş nefesin, rüzgar ellerin, deniz gözlerin, bu gün sen benimlesin, bir gün içinde olsa benimsin.
Bir sahil kasabasında ki tren istasyonundan farklı değildim. Sadece konaktım insanların hayatında; gelir yüklerini boşaltır biraz güler biraz ağlar biraz heyecanla sağa sola bakar sonra giderlerdi. Ben hep bir istasyondum birer duraktım hayatlarında. Sıkıntılarından onları alıp biraz tebessüme atan bir tren yolculuğuydu benimle paylaştıkları. Sonunda herkes yurduna dönerdi ve yine bu kasaba da değişmeyen yerimle yeni yolculara merhaba derdim. Heyyy yolcu hoş geldin ve güle güle ydi tüm beraberliklerim. İki kelime arasına sıkışmış bir tebessüm ve bir damlalık cümleydi tüm bildiklerim ve bölüştüklerim. Yollar uzar, raylar yollar boyunca uzanırlar ve bir tren dolusu insan bu kelime için hayatıma uğrar ve sonra yine gecelerin sesiz serinliğinde yalnızlığın neşeli ıslığı başlar. İki kelimedir benim hayatım, gerisi bir dinlenmelik nefestir.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!