Hayatım gerçeklerin içinde pusulasız akıp gidiyor. Hayallerim artık gemimin yelkenlerini fora edip rotamı değiştirmeye yetmiyor. Güçlü bir rüzgar olup yol vermeni istiyorum bu gidişatın anlamsızlığına. Binlerce düşünce geçebiliyor damarlarımdan oysa kalbimi her an dolduran düşüncelerin varlığından değil bu akışın geçiciliğinden ruhuma basan buhranlar. Bir çocuğun bakışlarında bakıyorum onlar kadar çabuk üzülüp onlar kadar çabuk seviniyorum. Onlar gibi adımlarım bir sonrakini hesaplamadan düşecek miyim koşacak mıyım diye düşünmeden. Oysa artık büyümeliyim büyütmeliyim yüreğimi ömrümün son gününe daha fazla yakınlaşmadan. Kendimi izlediğimde iyi birkaç imza olmalı zamanın sayfalarında en azından kendim adına. Vermek hayatımın en büyük cezası sanki. Hesabını vermeyeceğim mapusluğumun tek suçlusu. Aklımın ve duygularımın arasında kurulmuş köprülerin altından birbirine koşan bu akışın hangi parçamdan doğup ta yatağını yaptığını çözemiyorum. Özlem duyduğum bir hayatı hayalimde yaşatırken onun dokunulmazlığını kirletiyor bir gün yaşam bulma hakkını gün be gün elinden alıyorum. Şu an her şeyinle benimmiş gibi görünen sen bana arkanı döndüğünde belki de şu an günahımın sorgusunu yapıp beni kendi gözümde hiç hak etmediğim isimlerle resmediyorsun yada edeceksin. Kendimi hazır tutuyorum artık, her türlü acı sözüne. Seni mutlu etmek ve mutluluğunla mutlu olmak için çiğniyorum bana ait olanları ve içim acımıyor nedense. Yaptığım ve yaşadığım şeyler isteklerimi sevindirdiği veya karşıladığı için var değil hayatımda. Sana doğru akan ve beni sana itaatkar yapan bir duygunun esareti bu. Göstermelik yapay özümde olmayan bir sevinç bir tatmin bir mutluluk değil bu. Gönlümden akan beni biraz kendimden uzaklaştırıp görünürde özümden farklı kılan ama asıl cevabının her şeye rağmen bir tamamlama ve tamamlanma arzusunun çılgınlaşıp firar ettiği bir ait olma duygusu bu. İçimdeki çocuk dediğim bu duygunun adını sen koydum. Zorlama düşlerden uzak tek gerçeğim bu. Sessiz ve hareketsiz hatta bedensiz ama ateş kadar sıcak ve kıvrımları kadar yumuşak bir duygu bu. Özlediğim ve eksikliğiyle anlamsızlaştığım yüreğimin yetimleşip ruhumun koca bir karanlığa bırakıldığı bir kayıp bu. Beni sürekli sana doğru iten emirler zincirinin yüreğimden verildiğini duyuyorum. Bana soru sorma hakkı tanımayan bu ses hayatıma girdiğin o geceden beri hiç susmuyor. Derinliğini ölçemediğim bir kuyudan yankılanan ve sen benimsin diye bağıran bir ses. Ortak bir hayatta yaşamak çok uzak görünüyor olsa da sadece varolduğun gerçeği bile yüreğime umut ekiyor. Çapraz düşen duygular var hayatımızda bize dair. Düşlerimizin çizdiği mükemmellikle zıt düşüyor, bir çılgınlık bir delilik anı gibi kendinden geçişleri özlerken, bir birimize çarpıyoruz. Sevginin gülümsediği bir bakışla sen olduğun gibi ben olduğum gibi var olabilir miyiz hayatlarımızda. Tüm eksiklerimize rağmen bir kapı açıp o duyguyla paylaşabilir miyiz hayatı. Ortak paydamızın altına tamam yazabilir miyiz. Zıt düşüyor düşlerimiz sevgili. Bu zıtlığın karanlığında bir fener yakıp yürümeye çalışıyoruz, yüreğimizde solgun bir umutla. Solgunluğuna inat ona tutunarak ve birbirmize yaslanarak. Hayatın gerçeğiyle pusulam bozuldu sevgili sen güçlü bir rüzgar gibi dol yelkenlerime ve ait olduğum beni bekleyen sahilime ulaştırıp karşıla beni. Yoksa düşlerim düşler dünyasında kalıp gerçekleşmeden solacak sevgili.
Belki de hiç yoktu ayak izlerimiz o sahilde. Kumlardaki küçük izler belki de ayaklarını hiç öpmemişti. Ben bir gece takılıp ayak izlerinin sen diye düşüp peşine gecenin içinde bir rüyaya doğru yürüdüm. Kayboldum sonra düşler sokağında her karartının ardında sen diye dolaşa dolaşa. Bir sahil kasabasının kış inmiş ıssız dar sokaklarında rüzgarın ıslığı çalındıkça üşüyen yüreğimle kaybolan adımlarının izini sürüyorum. Rüya ya bu içimden dilediğin an çıkamıyorsun ve gerçek zannı içinde rüya boyunca uzanıyorsun
Çekiştirmekte hayat bizi, iki kolumuzdan. Bir elimizden sevda asılıyor, diğerinden yaşam. Sevda yakıyor, yaşam en soğuk vurgununu savuruyor. Avuçlayıp tutunduğumuzda yanıyoruz. Fark etmiyor ikisi de canımızı yakıyor.
İçimde benden ve bana öyle geliyor ki bu yerküreden büyük bir dünya var. Tek başı mayım kim varsa ya gitti yada ben kapıyı açtım çekip gitmeleri için. Gece ve gündüz yok yalan ve gerçek yok kural ve düzen yok. Bedenimin nefes alıp bir kütle olarak varolduğu bu dünyanın dışındayım sürgün desem değil vatanım desem değil. Bir başı mayım tek varlığın aklımda aklımdan öte ruhumda. Garip bir haz hissettiğim uzay yürüyüşünü anımsatan. Tek renk, alabildiğine siyah, siyahın kollarında olmak bir parça huzur sunuyor sokulup uykuya dalıyorum, kısa nöbetler gibi uykularım, uyuyor uyanıyorum. inanç yok, umut yok, nefret yok bir boşlukla göz göze geliyorum, gözlerim orada kalıyor. İçimden başlıyor sessiz kelimeler gündelik olağan yoklamalarına. Sessizce dinliyorum hala orda olduğumu bilmelerinin rahatlığıyla dönüyorlar yuvalarına, bense an be an yorulduğum uykularıma. Kaç mevsimdir burası yurdum, daha kaç mevsim misafir eder beni bilmiyorum. Beni çevreleyen boşluk içime sızıyor, kalbimden onun rengine boyanmış bir şeyler damlıyor. Elleri yumuşacık, bu yaranı sarmak için içindeyim korkma diyor. Biraz sakinleşsin ruhun, biraz çırpınışlarını yitirsin yüreğinin kanatları, duyguların ağlıyor diyor neden öksüz bıraktın onları. Kalbindeki uğultuları duydum kendini de kovmalısın diyor. Benliğin, tüm bu oyunlarla seni meşgul eden, ele geçirmiş düşüncenin aktığı nehirleri. Emirler yağdırırken damarlarında dolaşıp duygularını doyurana acımasız, çok hoyrat elleri. Senin ince kalbin bu hoyratlığın soğuğunda üşümüş biraz diyor. Gözlerinden akan nuru damlıyor pamuk elleri arasına alıp ona bir şeyler fısıldıyor. Hayat bazen teğet geçer hedefleri her zaman tutturamaz, bazen bilerek yapar bunu diyor, sen daha hızlı koş daha çok çalış ve hayat okulunda iyi bir öğrenci ol diye. Senin için açtığı kucağın içinde kanatların güçlensin de rüzgarlar sert estiğinde karşı koyabil, kaybolma diye. Sen kanatlarını kırmışsın diyor, artık uçmak diye bir şey yok yaşam döngünde ve giderek küçülüyorsun bu yüzden düştün gözbebeklerinin siyahına. Göz bebeklerinle gözlerinin kaldığı yerdesin sana yabancı değil, sen seninle içindesin diyor peki diyorum sen kimsin, ben senin yitirdiğini sandığın inancım senin hayatta olmana sebebim, diyor. Ben gelmeseydim kaybolacaktın kendini bıraktığın bu boşlukta. Kanatların iyileşebilir, yeni kucaklar uçman için seni özgür bırakabilir, yüreğindeki kapanabilir, nehirlerine kuracağın köprüler oradaki savaşı kazanabilir, yeter ki sen yüreğine girmeme izin ver, kapatma dünyana al beni diyor. Ben inancım, ben umudum, ben sevgiyim, ben iyilikleri temsil eden her şeyim, herhangi bir isimle çağır beni, ben toplar tüm kimliklerimi gelirim diyor, yeter ki sen seç birini, fark etmez ne olduğu ama istersen inançla başla o en vefalısıdır bir tutundun mu hiç bırakmaz ellerini. Öylesine büyük bir yol açar ki güzel olan her şey geçebilir oradan. Benim geleceğim yok diyorum, hele sen bir çağır beni koy kalbinin bir hücresine diyor. bak ben geleceği nasıl örüyorum. Sen yeter ki yaşamak iste yoksa ölüm uzak değil sana. Mecalim yok ben böyle iyiyim bırak beni bu karanlığın koynunda diyorum burası garip bir şekilde sanki beni tamamlamakta. Kaybolmayı seçen sensin istersen yine seçip bulabilirsin yüreğini. O yok diyorum yalanmış ne yaşandıysa, hayır diyor o senin en gerçek parçan yaşanmışlıkta çizilmiş resimlere bakma geçer bu acın sen seni tamamlayan sevgiyi hatırla diyor, koy uzak bir zaman parçasına. Bir gün gelecek ve gerçek olup olmadığını zaman ispatlayacak sana diyor. Gerçekse içinizde yanan bir mum ışığında da olsa bulur onlar birbirini. Ben onsuz yaşamak istemiyorum diyorum oysa onunla olmak yasak bana. Yasaklar birer korunaktır diyor neden oraya alındınız bilemezsin. İkilemlerden yoruldum sonu yok diyorum, kaldır onları rafa unut yerlerini hatırlamak istediklerini ve şu an yapman gerekeni seç diyor. İçimden gidişini izlemek akıttı tüm kanımı diyorum acıyla baş etmenin bir tek yolu vardır kabul etmek direnmemek diyor. Ona gitmeliyim ama gidemiyorum onu sonsuza kadar kaybetmek ölümle denk diyorum. Ölüm aşkta saklı olan diriliştir diyor. Seçim senin, unutma ölüme uzak değilsin.
Ne çok ağlamıştım o gece, neye ağladığımı bilmeden hem de. Sensizliğe akan bir nehire bıraktığın kağıt saldım. Sen arkasına bile bakmadan giden zamandın. Katlanıp çekmece de saklanacak birkaç satır değildin, değildim. Sen katlayıp sulara bıraktın. Bilinmezliğe dökülmedi hiç kanım, bilinenlerin kapısına bıraktığın geceyse, artık bir dilenci gibi elleri açık kayıptım. Ve hala kayıplar arasında geçiyor adım.
Nehrin canı işliyor hamuruma, mavi yazılara su düşüyor, ebru oluyor; ne yazık ki sensizliğin üzerinde açıyor. Zamanın ellerinde pul pul ten olup toprağına düşüyor.
Ne çok ağlamıştım o gece. Geçmişe, geleceğe kalkmıştı kadehler ve kan kırmızısı şarap rengindeydi nehirler. Ben nehre doğru akıyordum, nehir benden doğuyordu. Yıllar olup geçtin üstünden ve ben hala geceyle gündüz arasındaki bir yerde ceplerinden düşenleri toplar, kalbime katık yapar yaşarım.
O geceden sonra değişen bir şey olmadı. Hala nehirler aynı renk, su hala aynı, kağıt ve sandallarda, kendinden bi haber yani. O geceden sonra değişen çok şey oldu. Olanlardan da ben bi haberim tabi bunları da sen anlatamazsın bana. Az önce iki yıl öncesine bir mektup yazdım, kırmızı bir gülle bağlayıp sandaldan sulara attım. Kadeh kaldırdım ardından, dudaklarımda duyduğun binlerce söz biriktirdim, her kelimenin ardında kayıp adımı aradım. Ne sana ne de bana dokunamadım. Bıraktığın yerden ötelerde ama hep aynı şehirde birkaç satır bıraktım.
Ömrüme biçilen tüm payı sana bağışladım.
Dar sokaklar arasında geçiyor ömrüm. Upuzun sanki hiç tükenmeyecek bir yol bu. Yanımda yükselen blokların ağırlığı çöküyor üzerime. Sanki hepsi depremlerde yıkılmış birer harabe. Hangi yana baksam içten içe çürüyen temellerin üzerinde ayakta görünen solgun renkli birer dev. Kendi kendisinin gölgesinde kalan sıcaktan bi haber insanlar. Işığı görmeyen güneşin kucaklamadığı bedenler. Kim bilir kaç zaman oldu; içimden neşenin taşmadığı, gülümsemelerin yapay, kelimelerin hapis ve bedenimin tutsak, ruhumun göçebe kendimle bile uzak düşüp bulamadığım günlerden uzak uyandığım. Dünyanın bir hapislik yeri olduğunu doğrularcasına nereye gitsem ağıt nereye gitsem hüzün kime çarpsam kan. Kulaklarımda hep aynı masallar mış lar la miş ler le söylenmiş ve mış gibi yaşamların anlattığı yalanlar. Gardiyan biçmiş her insan nefsini ve terbiyeden uzak başına dikilmiş her gardiyan. Uzun dar eğri büğrü bir sokak yıllardır yürüyüp de sonuna gelemediğim. Arayıp arayıp da doğru bir yola varamadığım. Hangi şehre göçsen hangi insana merhaba desen gözlerinde ruhları asılmış insanların. Başlarında güçlü bir gardiyan. Korkutup ürkütmüş, özgürlüğü kaçırmış, sevgiyi asmış, yaşıyor gibi görünen ve sadece gardiyanın kurallarıyla gülebilen yalandan örülmüş bir dünyada yalandan yaşayan insanlar. Düzmece kurallar örülü kendi doğrularımızın etrafında, bunun içinde mapusluğumuz ve başımızda zebellah gibi korkularımız. Anlıyorum ki dünya denen mekanda yolculuk koca bir yalanın parçası olmakmış. İçime bir yol açmalıyım son gücümle kaldırmalı kazmayı ve kalbime vurmalıyım. Bir tünel oymalı ve dağların içinden yol bulmalıyım. Yoksa bu karanlık devlerin gölgesinde bir sabah soğuktan donmuş bulacaklar bedenimi. Üşüyorum yalanlardan ve örülmüş masallardan üşüyorum artık. Beni ısıtacak kalbime sığınıyorum içime iyice işlemeden karanlığın ayazı. Anııyorum ki yalnızlık baki bu dünyada, insan kendisiyle baş başa yoldaş olmalı aklıyla ruhuyla kalbiyle kendine,hüznün solgun ama sıcak kucağında.
İtiraflardan korkar insan. İyi bildiği ama iç sesiyle bile itiraf edemediği sancılı keskin uçarlı vardır önce kendine sonra can havliyle çevresine batırdığı. Söyleyip göstermeye korkmadığı güzelliklerin altında saklı olan incelikleri vardır insanların zaman zaman sığındığı ama kendine bile anlatamadığı. Koca bir dünyanın içinde milyarların küçük bir parçası ama en az onun kadar büyük bir alemdir insan. Zamanın her anında zaman kadar asıl olan ama en az onun kadar farklı. Kararlı ve kararsız anları vardır insanların yada onlar adına başkalarının aldığı kararları. Hayat bir mecburiyet yumağı. Bir kedinin elindeki yumak misali.
Solgun bir akşamüstü indi yine pencereme. Issız bir sahilin durgun dalgaları gidip gelmekte zihnimde. Uçsuz bucaksız bir sahilin kum taneleri şahit can çekişen düşlerime. Bir kez daha hayatın sert rüzgarıyla karşılandım. Soğuk bir rüzgarın yanaklarıma bıraktığı hırçın ellerinin izi, canımı acıtıyor bebeğim. Hayat toz pembe değilmiş yavrum. Hayat hayal ettiğin gibi değilmiş. Ne iyilik kalmış yeryüzünde, ne de o temiz saf denilen duygulardan bir iz. Tüm insanların yürekleri bir nefret bulutuyla yalnız yaşıyormuş yavrum. Hayat beni bu kötülüğüyle de selamladı. Üşüyorum bebeğim üşüyorum ve korkuyorum sen inanma hiçbir insana.
Seni yokluğunda beklediğim kadar varlığına rağmen özlüyorum. İçimden taşan durmadan gözlerime akan bir şeyler var. Sensizlik her şeyin tadını çaldı bitanem
Seni seviyorum…. O kadar özledim ki bu iki kelimeyi. En çokta söylemeyi. Ne zaman söylesem içimdeki denizler dalga dalga olurdu. Pembe kanatlar takardı umutlar. Sen çıkar gelirdin yanı başımda dururdun hiç dokunamazdım sana öylece bakardım. Tüm gülücükler seni karşılamak için firar ederdi kuytulardan. Uçarı bir duygu gibiydi heyecanım ondan kopup ta yere basamazdım. Özledim seni seviyorum demeyi özledim canım hoş geldin demeyi. Sabun köpüğünün anlamından uzak o çocuksu heyecanında yakalardım kendimi. Uçuşan renk renk balonlar bendim ve bir parça sendin başımın üzerinde beni renklerinde baş döndürücü bir duyguyla saran. Bir çocuğun sevincini yaşardım o balonlara elimi uzattığım zaman. Sen ellerime dokunduğunda bir parça su olurdun ben seni avuçlarımda eritir tenime çekerdim. Bir zerre su bile olsa bana senden kalan işlediğin yerden çoğalarak akardın ruhuma. Çağlayanlar misali bende onun başında açan gökkuşağındaki renkler gibi. Aşk ışık olup girince dünyamıza sen bende saklanırdın ben sende. Sen mavi olurdun ellerimde ben kırmızıya dönerdim aşk yanarken tenimde. Özledim aşk geçerken içimden sende kırılıp bin parça savrulurken seni seviyorum diye haykırmayı. Mevsim değişti şimdi gittiğin gibi güneş yok gökyüzünde hazanda geçti ama yağmurları unuttu götürmeyi yanında. Balonlar uçuramıyorum ya yağmurlarla içime işliyorsun daha bir hızla çoğalıyorsun. Hazan hüznünü de unutmuş sevinçler kar altında umarım ki sadece uykuda. Özledim be sevgili o balonları uçurduğumuz günleri. Peşinden yakalamak için koştuğumuz o uçarı renkleri. Özledim be sevgili gözlerin gözlerinde iki çocuk gibi elele dolaştığımız ve balonları gökyüzüne saldığımız günleri. Özledim tüm duyguların kilitleri kırılmışken özgür bıraktığımız seni seviyorum cümlesinin sen’inin bende seviyorum’unun sende kucaklaşıp sarmaş dolaş kavuşmalarını sevinçlerimizin sesimizde şarkı olmasını. Özledim be sevgilim.
Kaç ay oldu görüşmeyeli hiç saydın mı. Ben sayamıyorum. Saymakta istemiyorum. Hiçbir tarih güncemde yazılı değil artık. Günleri saymazsam tarih atmazsam hiçbir sayfaya, seni de yazmamış olurum saydım. Adını söylemeyi unutur dilim, gözlerimden silinir yüzün, günler geceler geçtikçe eskir sandım. Hatırlamak yerine unutmayı seçtim bu yüzden kendimi eve kilitledim. O kitapçıdan kestim ayağımı, biliyorum ki her kitabın her sayfasında elimde olmadan seni okuyacağım, bir hayal perdesinde sen olmayan her şeyi sen ilan edeceğim, o hastalığım yeniden depreşecek ve ben yine bir şizofren gibi kendimle seni uzun sohbetlerin içinde büyüteceğim. Bazen selam gönderiyorsun vefalı bir dost gibi, bak seni unutmadım der gibi, bazen de alay eder gibi. Alıyorum almasına da sanki bana göndermemişsin gibi, sanki sen, sen değil de başka biriymişsin gibi. Böyle saymak uyuşmuş düşüncelerimin istifini bozmuyor. Biliyorum ki senden geldiğini söylesem kalbime yine düşüverecek ellerine, yine yolların bitmeyeceği zaman tüneline. Lakin son günlerde bir haller oldu bana. İnsan zamanla her şeye alışırda etki etmezmiş ya alıştığı her neyse hani kendinden bir parça haline gelirmiş, öyle bir şey galiba bu. Acının uyuşturduğu düşünceler acıya alıştı da yine kendini gördü galiba. İçimde bir deniz var dalga dalga. Her dalga esişlerinle kalbime dokunuyor yine. Öyle bir sağanak geçiyor ki içimden gözlerim bile onu zaptedememekte. Öyle güzel bir serinlik ki, bu o yağmurdan kaçmak istemiyorum onunla ıslanmak nedense huzur veriyor bana, hatta durulduğunda özlüyorum. Biliyor musun ağlamayı bile sevdim. Hep severdim ama bu his farklı. İçimde kaynağından çıkıp yol bulup gelen yaşlar beni sonbahardan da güzel bir mevsimle tanıştırdı. 5. mevsim diyorum şimdilik çünkü ne yaz ne kış ne de ilki baharların ve sonu da değil. Seni de oraya taşıdım artık orda yaşayacaksın. Yok saymak yetmedi, var olmansa yokluğunu getirdi. Uykuyla uyanıklık arası vardır ya gerçek kadar sahici ama bir düştür aslında gördüğün. Orada saklıyorum artık seni. Ayrılık bitirmemiş biz’le başlayan cümleleri. Ayrı ayrı kentlerdeyiz. Ayrı ayrı duygular düşünceler insanlar girip çıkıyor hayatlarımıza. Artık ben senin için gerçekte yokum ve sen de bende. Buna rağmen bir bağ var aramızda. Hadi ben sevdim de ondan kesemedim bu ipleri ya sen, sen neden bıçakla kesip özgür bırakmıyorsun yüreğini. Sonbahar ayrılıklar için yaşar ilkbaharsa kavuşmak kavuşturmak için, kış yokluğu anlatır yalnızlığı benim kitabımda yazsa en’lerin hepsini büyütür koynunda. Şimdi içimde süregelen mevsim hiçbirinin adını taşımıyor ne kavuşmak kaldı ne ayrılık ne yokluk var ne varlık. Benimle yaşıyorsun her nefeste ama senin hissedip de 24 saat yaşayamayacağın gibi. Biliyorum bunları anlatmama gerek yok sen adını koyamasan da farkındasın. Hayatımız benim çözemediğim bir şekilde hala birbirine denk düşmekte. Ben burada yaşıyorum sen yaşadığımdan habersiz beni yazıyorsun. Bir dosta mektup gönderiyorsun ona anlattıklarında sanki kendimi okuyorum. Garip hem de çıldırtacak kadar garip. Bu kadar benzemesi hayatlarımızın, ya senin kalp gözün açık ya da ben etrafımda olup bitenden haberdar olamayacak kadar aptalım. Yine de bir nedeni olmalı bunların. Elbet bir gün de sonu. Şimdilik bu tesadüflerin çılgınlığından kaçabilecek bir sağanağım var. Yıkıyor tüm üzüntü ve kederleri hatta sevinçleri. Bir tek korkuların tortuları arınamadı bu sağanak altında. Bazen yaşadıklarımdan korkuyorum. Ben de aşkının son hatırası şizofren nöbetlerimde kaybolursam bulur musun beni. Yoksa bu halimi görmek yani delirdiğimi daha mı mutlu eder seni, şımartır mı yüreğini. Hayatımdan çek artık ellerini, kopar şu ipi. Ben
seninle özgür kalmak istiyorum 5.mevsim bekliyor bizi. Hadi artık azat et beni.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!